Yaşam Adabı |
Yanıt Yaz |
Yazar | |||
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla
Konu: Yaşam Adabı Gönderim Zamanı: 15.Mart.2012 Saat 17:01 |
||
13/03/2012 - 12:43 Bugün yaşı altmışlara doğru yaklaşan neslin ilginç bazı özellikleri vardır. Bu pek de onların isteğiyle olmasa da yaşanmıştır. Ben de bahsi geçenlerden biriyim. Çocukluğumuzda mahallenin tek radyosuna sahiptik. Babam rahmetli pek meraklıydı. Bu gün evimizin her odasında televizyon, uydu anten, kablosuz internet ve nerdeyse yine her odada bilgisayar var. Bu uzun gibi görünen yıllar içerisinde hayatımızda inanılmaz değişiklikler oluştu ancak gelişimi sindirerek yaşayabildiğimizi söylemek zor... Daha bir yeniliği ‘bu ne’ tepkisiyle incelerken bir diğeri karşımıza çıkıverdi. Hal böyle olunca peş peşe ve çiğnenmeden yutulan lokmalar gibi hazmedemedik ve belkide bu yüzden uyum zorluğu çekerek kendimize dair rahatlama yolları yani uydurma! Sağladık. Ama özellikle çok önemli diyeceğim iki adabı hiç oluşturamadık. Bunlardan birisi trafik adabı bir diğeri telefon adabı… Sadece bunlar değil elbette ama benim dikkatimi en çok bunlar çekmekte ve bu yüzden tekrar tekrar konu etmekteyim.Yıllar evvelinde dünya için bahsedilenler hep ‘adamlar yapmış’ şeklinde başlar ya da biterdi. Ben birkaç ülke ve şehir gördüm. Adamlar yapmış diyebileceğim kadar hayrete düşürecek şeylerle karşılaşmadım. Tabii, şehrin tarihi dokusuna sahip çıkmayı atlamayalım… Yolun, kaldırımın ya da parkın, çiçeğin en güzeli bizde ancak trafik düzeni deyince işte orada bir durmak gerekiyor sadece ve sadece bu konuda fark ve inanın dağlar kadar fark var dünya ile aramızda. (Tabii örnek olarak İngiltere yerine Hindistan’ı almak isterseniz başka) Yeşil ışık yanınca ‘hadisene’ kornası çalma yarışması yapılsa açık ara birinci oluruz. Karıdan karşıya geçenlerin üzerine üzerine araba sürmede üzerimize yoktur. Bu arada her isteyenin istediği yerden salına salına karşıya geçme hakkı vardır ki bu da hatada sürücü ve yayaların birlikteliklerini anlatıyor. Artık o kadar ehli-keyif olduk ki arabayı park ederken kolay olsun diye ters taraf olduğuna aldırmaksızın park edebiliyoruz. Normal giderken birileri selektör yaparak yolunuzu kesip ve trafiğin ters yönüne üstelik sizi durdurarak yanaşıp park edebiliyor... Bir kişi yanlış park etmişse hemen arkasına park ederek hatayı ‘olabilir, yapılabilir’ haline getirdiğimizi düşünüyor ve aslında hatayı büyütüyoruz. Fizik kurallarının gereksizliğini iddia edercesine karda, yağmurda ya da rüzgarda yeni kurallar oluşturmaya çalışıyoruz ( hemen peşinden merhumu nasıl bilirdiniz sorusunun gelmemesini dileyerek…) saymakla, anlatmakla bitmiyor. Peki, bu kuralları neden ‘kafamıza göre’ haline getiriyoruz? Bütün kabahat bizde mi? Uygun olmayan yerlere park ediyoruz da uygun yer neresi? Üç beş arabalık üstelik saati en az beş liralık belediye parkları mı? Yoksa otoparklar var da biz mi bilmiyoruz… Şehrin göbeğine işletme açmak isteyen müşteri potansiyeli yoğun işyerine çare gösterildi de o mu uymadı çare göstermek kimsenin aklına gelmedi mi? Telefon ile ilgili söylenecek söz neredeyse kalmadı belki de çoğu tekrar olacak ama neden sizin özel meselenize ben dahil olmak zorunda kalıyorum… Ben sizin ev sahibinizin ne kadar huysuz olduğunu, rutin evinizi dolaşarak hasar tespiti yaptığını, kirayı on beş gün önceden hatırlattığını, bu arada kızının aslında vs. vs. vs. lerini bilmek zorunda mıyım? Neden beni karınızın kaynana sorunlarıyla muhatap ediyorsunuz… Bana ne kardeşim sizin erkek arkadaşınızın aslında çapsız olduğundan… Karşı tarafın avukatının mahkemede söylediklerini bana anlatmak zorunda mısınız? Patron size eziyet ediyorsa ben ne yapabilirim? Ha bu arada söylediklerin yalan hava atmaya çalışıyorsun etrafa ama onun için bile bir beceri gerekir… Bütün bunlardan bana ne mi? Bana ne ise neden bu kadar yüksek sesle konuşarak beni hayatınıza ortak ettiniz. Aslında adı Şukufe ama arkadaşlarının Şule dediği asabi bayan, veya toplantıya bensiz başlayın talimatı verir gibi gözüken ama aslında halı saha maçına giden bey… Evet, lütfen sizin iki kişi arasında geçen konuşmalarınıza ben ortak olmak zorunda mıyım? Bu arada bir minik öneri; zaten alıştık gürültüye bazı yerler için azıcık daha sesinizi yükseltin telefona gerek kalmadan konuşabilirsiniz… Hem de bedava… Gırtlağınız mı acıyor? Biraz dikkat ederseniz şu kırmızılı hanımın doktoruyla konuştuğunu anlarsınız. Araya konuyu dahil etmenin bir yolunu bulun. Nasıl mı? Bana ne kardeşim yahu bundan, ya da bütün bunlardan bana ne… Ben sadece arkadaşımla bir bardak çay içmeye gelmiştim, hangi birinize bakacağımı, üzüleceğimi, sevineceğimi bilemedim. Kalk kardeşim… Gidelim buralardan. Garson al aslanım şu iki çayı. Neee iki çay dört lira mı? Tabii bizim gibi basite sığınıp yaşayan, kavramı unutup olaya, olaydan geçip kişiye bağlı yaşayanlara az bile… Al sana dört artı bir. O mu? Bahşiş oğlum bahşiş… Hoşçakalın yazının yayımlandığı gazete Beykoz Postası Düzenleyen terapist - 15.Mart.2012 Saat 17:04 |
|||
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |