Çoktan seçmeli yaşam... R Sinan AKbaşak |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
Sinan
Yönetici Kayıt Tarihi: 22.Eylül.2008 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 98 |
Alıntı Cevapla
Konu: Çoktan seçmeli yaşam... R Sinan AKbaşak Gönderim Zamanı: 15.Mayıs.2019 Saat 23:45 |
Çoktan seçmeli yaşam... Liselere giriş sınavına kalan zaman çok az. Her karşılaştığım veli tedirgin... Ne yapacağız acaba diyor. Bu ifade tarzı sınavın hepimizi ilgilendirdiği, birlikte gireceğiz gibi algılanabilir ama aslında öyle değil başarırsanız hep birlikte başaramazsanız siz başaramayacaksınız. Peki nedir bu sınav? Sekiz yıllık eğitiminizin size kattıkları ölçülecek öyle mi? Yoksa ezberleyebildiğiniz bölümlere mi bakılacak. Sizin hayatınızda neleri geliştirdiği ya da neleri kaybettirdiği, yaşadığınız bunalımlar, vücudunuzun yaşadığı işkence beraberinde ailenizin yaşadığı ekonomik sıkıntı, yaşadığı ya kazanamazsa stresi, aile içerisinde yılların oluşturduğu bir facia, bir bunalıma mı yol açmakta... Peki çözüm ne olmalı, neye dikkat etmeliyiz? Böyle sorduğumuza göre yanlış bir şeyler var... O halde ne zaman başladı? Kabahatli kim? Geri dönme şansınız olsaydı neleri değiştirirdiniz... Bu soruların pek çoğuna cevap verebiliriz. Zaten hazır cevaplarla yaşayan bir toplumuz. Tek bir şey; Bu cevapları biz oluşturmadık. Bize ait değil. Olsa olsa kenardan köşeden duyduklarımız ve konunun uzmanı olmayan ama olduğunu iddia eden kişilerin anlattıkları... Hele bir de ağzı laf yapıyorsa etkilenmemeniz mümkün değil. Anında tüm bildiklerinizi unutur, beyninizi yeni dinlediklerinize göre programlamaya hemen geçiverirsiniz. Öğrenme yaşamımız... Nasıl başladı, nasıl geçti? Unuttuk. Farkında da değildik zaten... Peki bizden sonraki nesil yani çocuğumuz... Çocuğumuz ilkokula başladı. Giydirdik kuşattık, sıcak tuttuk, oyuncaklarını aldık, sonra kitapları defterleri çantası... Vs, vs, üzerimize düşen her şeyi yaptık. Yaptık mı? Bu muydu yapmamız gereken yani ihtiyaçlar ya da görünenler miydi sadece. Özgüven... Kişilik gelişimi... İyi insan olma... Bu konularda da oldukça çaba sarf ettik değil mi? Ettik ettik. Peki başı sıkıştığında? Koştuk hemen çözümü oluşturduk. Yaşasın, ne iyi anne babayız... Hemen çocuğumuzun yanı başında belirip her problemi çözüyoruz. Peki ama problem çözmeyi öğrenme? Ne gerek var ben, biz çözüyoruz ya... Arada yaşanmışlıklara geçelim.... Çalışma salonumuzun giriş kapısı dışarıya doğru açılıyor ama hatalı montajı içeriye açılıyormuş havası veriyor. Çalışmadayız bir kuzum geldi kapının kolunu çevirdi, kapıyı da şiddetle itiyor.... Kapı bir iki santim açılır hamlesine niyetlenirken çocuk itmeye devam ediyor. Bu hareket 'Kapının açılabileceğini' ama çocukta 'Ben açamadım' duygusunu oluşturuyor. Üzülüyor hatta ağlıyor. Ben bekliyorum ama hemen bir veli atlıyor ve kapıyı açıyor. Çocuk veliye karşı şükran bana karşı kötü duygular içerisinde... Yerine geçiyor. Ben bırakılsa sorunu çözebileceğini düşünerek ve bir öğreni oluşturmak, yani bir minik tecrübeyi hayatına katabilmek amaçlı yardım etmemiştim. Olmadı. Artık çocuğun aklında hep 'Ya kapıları açamazsam ...' ya yardım eden olmazsa endişesi var. Yabancı yerlere, alışveriş merkezlerindeki kapılara göz atın bu tarza çok rastlayacaksınız. Önünde kocaman 'İtiniz' yazıyor ama kişi çekiştiriyor ya da tersi... Çok küçük yaştan itibaren çocuğumuzu tek boyutlu bir sistemin içine hapsettik ve hatta bu sistemin kölesi haline getirdik. Öğrettik ya da ezberlettik; Haydi en iyimser anlatımla bilgiyle buluşturduk, ama bu bilgiyi nasıl kullanacağını öğretmedik... Bil yeter dedik. Dünyaca ünlü bilim insanı ; James Dewar "Beyin paraşüt gibidir; Sadece açıldığında çalışır..." Gibi muhteşem bir söz söylemiş. Yani bilgiyi paraşüt olarak kabul edelim ki aynen öyledir, Evet, hayat kurtarır ama sırtınıza takmış olmanız, renginin çok güzel oluşu, size yakışıp yakışmaması gibi değerlendirmelerin anlamı yoktur. Atladınız ve düşüyorsunuz... Sırtınızda çok güzel gözüküyor... Yere yaklaştınız... Açarsanız kurtulursunuz. Açmazsanız... Biraz daha açsak mı? Konuyu konuyu... Su... Isıtırsak kaynar. Bu öğrenilmiş bir bilgi, beynimizde yerini aldı ve basit bir kayıt tekniğiyle depolandı. İtildi atıldı, ama orada... Peki, neden ısıtılınca kaynıyor? Gibi bir soru oluşturmadığımız sürece bu depolanmış bilgi kullanılabilir bir bilgiye dönüşebilecek mi? Hayır... Çeşitli soruların oluşması gerekiyor. Suda neler oldu? Isı nasıl uygulandı? Nereden geldi? Oluşumunun bir zahmeti yani maliyeti var mı? Bir sınır söz konusu mu, yoksa biri şekil değiştirirken diğeri de tükeniyor mu? Sonrası sonsuz sorulara yolculuk... Yani bilginin bilgi üretmesi, karşılaştırması, merak etmek ve yeni bilgilere ulaşılması, öğrenileceklerde sınırsızlığın kapılarının açılması... Muhteşem. Pekiii, şimdilerden bir örnek versem? ya da durun lütfen n'olur... Kademeli örnek vereyim. 1960 lı
yıllar... çocukluğum. 70 li yıllarda durum çok değişmez 80 li ve hemen 90 lı yıllar... Offf, işin içine çoktan seçmeli cevaplar girmeye başlar Soru neydi? Su ısıtılınca ne olur? a) Suyun
tadı değişir b) İçindeki bakteriler ölür Bakınız bu aşamada her cevap belli bir oranda doğrudur ancak istenilen cevap suyun kaynamaya başlamasıdır. Hala bir miktar dağarcıktaki bilgileri değerlendirip daha da doğruya ulaşmak gibi bir kavram geçerlidir. Haydi gelelim 2000 li yıllar artık hayatımızda çoktan seçmeli cevabı olmayan soru ve sınav yok Soru aynı. Su
ısıtılınca ne olur? c) Kapalı kaptaysa taşar d) Su kaynamaya başlar Gördüğünüz
üzre hala bilgi ve çaba gerekiyor. Doğru cevap d olmalı Soru neydi? Su ısıtılınca ne olur? a) Su sandviçe dönüşür b) Su renklerine ayrılır c) Su sırık şeklini alır d) Su kaynamaya başlar Bu ne şimdi?
Çoktan seçmeli cevaplar işte... Şimdi benim
kafam karıştı... Niye bunları anlattık? Son iki yılda üretilen veri insanlığın doğuşundan bu güne kadar üretilenden daha fazla... Çişinizi yaptığınız klozet anında tahlil yaparak gerekli veri karşılaştırmalarını da yapıp doktordan randevunuzu alıyor.Bu arada randevu ve çalışma programınızı değerlendirip uygun saati buluyor. Karınız kredi kartıyla Florida da yemek yerken sizin Şanghay'da eczaneden satın aldığınız malzemeyi belirleyip eşinizi aldattığınıza karar verip eşinizin avukatını arayabiliyor. Yeni slogan... Organ mı lazım? Üretsene Sentetik Biyoloji A) Yukarıdan Aşağıya: Varolan yaşam formlarını değiştirip, doğada olmayan yaşam formları yaratmak. B) Aşağıdan Yukarıya: Kimyasal
süreçlerle, hiç yoktan yepyeni yaşam formları yaratmak. İnsanın genetik haritasını çıkaran Prof. Craig Ventor 2010 yılında ilk yapay DNA’yı bir hücrenin içine yerleştirip, ondan doğada olmayan yapay DNA’lı yeni hücreler üremesini sağladı. Bu hücre tarihinin «ebeveyni bilgisayar» olan ilk «Yapay Canlı»sı unvanını aldı. Güney Danimarka Üniversitesi’nden Martin Hanczyc
su içinde deterjanla stabilize edilmiş yağ damlacıklarından olağanüstü derecede
canlıya benzeyen «ön-hücreler» oluşturdu «Kanser hücrelerini bulup ortadan kaldırmak için insan vücuduna enjekte edilebilir yapay yaşam formları üretebiliriz.» Jim Al-Khalili - Johnjoe McFadden / Kuantum Sınırında Yaşam
« Eğer kanseri kontrol etmeyi ve onu düzenlemeyi başarırsak, o zaman kanser kronik bir hastalık gibi olur ve sorun çözülür. Bazı kanser türleri için bunun 5 yılda mümkün olacağını,10 yılda ise kanserin tamamen çözüleceğini düşünüyorum. Ardından, muhtemelen kansersiz bir yüzyılımız olacak.» Microsoft Research Kıdemli Araştırmacısı Jasmin Fisher’in The Telegraph’da 20 Eylül 2016’da yayınlanan açıklaması
Uçsuz bucaksız gerçekler denizi önümde keşfedilmemiş, bekliyor.» Isaac Newton 1643 - 1727
Lütfen şimdi kendinize şöyle bir bakın ve
gördüklerinizi değerlendirin. R.Sinan Akbaşak |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |