Erkinozan ... Boşluğun Kapıları |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla
Konu: Erkinozan ... Boşluğun Kapıları Gönderim Zamanı: 13.Haziran.2009 Saat 11:26 |
ErkinozanBoşluğun KapılarıBoşluğun kapısına vardı kişi.. kapıyı açmaya korkuyordu..oysa o ana değin nasıl da kapıları korkusuzca ve pervasızca ardına kadar açmaya çabalamış ve de açmıştı.. doğumundan beri ona gösterilen kapılar.. vaat edilen dünyalar.. tüm çekicilikleriyle.. tüm dişilikleri ya da erkeklikleriyle onu bekleyen gizemli kapılar.. önce ailesinin ona gösterdiği.. sonra arkadaş çevresinin ve insan terbiyecilerinin ona gösterdiği övülen kapılar.. nasıl da.. ama nasıl da büyük bir gurur ve iştahla açmıştı bütün bu kapıları.. nasıl da açtığı her kapının ardında bir dünya bulmuş.. orada yapılması önerilen her şeyi nasıl da bir çırpıda ya da güçlükle ama her zaman amansız bir telaşla halletmiş ve nasıl da gösterilen yeni ve sıradaki kapılara yönelmişti.. nasıl da durup düşünmesine bile fırsat verilmeden içine doğduğu dünyanın mevcut tüm ahlaki,dini,siyasi,cinsi vs normalleri kendisine iyice bulaştırılmıştı.. ve kendisi tüm olup biteni nasıl da önüne ansızın çıkıveren boşluğun ya da belirsizliğin kapısına dayandığında idrak etmişti.. Oysa ona da sorulmalıydı bu inşaat yapılırken.. çünkü bu onun eviydi.. bu onun, içinde ömrünü geçireceği biricik evi olacaktı.. hiç olmadı kabası yapıldıktan sonra evin.. kapıların, pencerelerin,döşemelerin,aydınlatmanın ve dekorasyonun inşaatı ona bırakılmalıydı.. ama olmadı.. tüm inşası bitmişti evin.. üstelik kendisi de bu inşaatta çalışmış ancak işin nereye varacağını idrak edememişti.. ta ki inşaat bitip, toplum ona bu senin evin.. artık burada ve böylece yaşayacaksın diyene kadar.. bu onun ruhuydu.. Uzunca bir gafletten uyandı kişi.. irkildi.. ürperdi.. korktu.. içinin dünyasına benzemeyen geçmişine baktı.. bu geçmiş toplumun kendisini imece usulüyle vücuda getirdiği birinin geçmişiydi.. peki benliği neredeydi.. onu hangi kapının ardında bırakmıştı.. yokluk.. korktu.. benliği uzaklarda bir gizli pencere önünde olabilirdi.. benliği bir yıldız sağanağına kapılıp gökte çok uzak bir ülke keşfetmiş olabilirdi.. ürktü.. onu hiç geri çağıramayabilirdi.. peki ruh ve gövde ayrı ayrı taşınabilir miydi.. dahası bu ona yakışır mıydı.. oysa mümkündü bu bir çoğu için.. bir önceki kapıdan girdiğinde böyle bir çok kişi görmüştü.. benliklerini aramakta olmayan kişilerdi bunlar.. vazgeçmiş.. takati kalmamış.. usulca intiharı seçmiş kişiler.. boşluğun ya da belirsizliğin.. umudun ya da yeniden yaratmanın yorgunluğunu gözünde büyüten kişiler.. hatta kendisini de etkilemişlerdi böyleleri.. korkuyordu.. artık iki yol vardı önünde.. ya kolay olanı seçip evini bir takım çıkma ve ekleme biçimlerle iyice çirkinleştirecek.. ya da bu içine uymayan yapıyı tümden yıkıp yeni ve özüne uygun bir ev inşa edecekti.. böylece güzelleşecekti Düşündü.. aşk mıydı toplumları dönüştüren güç.. isyanı fiile döken.. insanı hafifleten güç.. eskiyi reddeden ve yeniye davetiye çıkaran güç aşk mıydı.. durdu.. hatırladı.. feodal toplumlar vardı.. o zamanlarda yaşanmış büyük aşklar vardı.. neydi bunların özellikleri.. huyları ve biçimleri neydi.. hatırladı.. bir fukara güzeli bir soylu prense aşık olur.... bir soylu güzeli bir fukara civanına aşık olur.. bu ne tür bir yüksekliği hedef seçmektir.. düşündü.. soylu neye kafa tutuyordu böyle bir aşkta.. soyluluğun devamını sağlayacak kutsiyetlere.. soyluluk düzeninin devamını perçinleyen töreye.. ya fukara.. o neye karşı duruyordu böyle bir zirveyi hayatının anlamı olarak seçmekle.. durdu.. düşündü.. fukara tüm özlemlerine aşıktı.. soylunun gücüne aşıktı.. geleceğe aşıktı.. ve kendi gibileri fukara tutacak her şeye karşı duruyordu.. içinde bulundukları ahvali kanıksamış benzerlerinin tabularına olduğu kadar onların böyle kalmaları gerektiğini destekleyen soylu yasalarına da karşı duruyordu.. o bir devrimciydi Sarsıldı.. neydi normal.. normalleri düşündü.. ağaçların normalleri açıktı.. hayvanların ve mevsimlerin normalleri.. ve taşların normalleri açıktı.. ateşin ve suyun huyu tartışmasızca belliydi.. ya insan.. düşündü.. şimdiki normalleri hatırladı.. içinde yaşadığı toplumun şimdiki normallerini düşündü.. hangi davranışı yasalara aykırıydı.. hangi davranışı yaparsa insanlar onu ayıplayacak.. hangisini yaparsa lanetleyecekti.. hangi davranışları takdir görecekti.. hangi davranışları gerçekleştirdiğinde alkışlanacak.. onaylanacaktı.. nasıl birine aşık olmalıydı misal.. nasıl sevişmeliydi.. nasıl yemek yemeliydi.. neleri önemsemeliydi şimdi yaşamda.. nelerden ebediyyen vazgeçmeliydi.. eski zaman normallerini ve şimdiki çağda yaşayan diğer toplumların normallerini anımsadı.. gülümsedi.. Osmanlı’da bir dönem.. şehzadelerin birbirini katli normaldi.. eski Mısır’da firavun ailesinde ensest ilişki normaldi.. dünya üzerinde uzunca bir dönem erkeklerin parası yettiğince kadın alması normaldi.. anne babanın çocuklarına sevgi göstermemesi ve dünyanın bir tepsi gibi olduğunun söylenmesi normaldi.. peki neydi normal.. düşündü.. sarsıldı.. insanoğlunun tekamülü için gerek gördüğü her şeyi normalleştirebilme kabiliyetini fark etti.. durdu.. düşündü.. peki nasıl oluyordu bu.. kimler yapıyor.. kimler tabi oluyordu.. anladı.. peygamberlerden sanatçılardan.. filozoflardan ve bilim insanlarından başlıyordu her şey.. geriye uygulayan ve uygulatanlar kalıyordu Düşündü.. dostluk neydi.. kimdi dost .. kişi neleri görebilirdi bir dostun gözlerinde.. nasıl özgürleşirdi bu türden bir bağlanışla.. nasıl özlerdi dostu.. ana gibi mi örneğin.. yar gibi mi diyar gibi mi.. nasıl bir ömrün garantisiydi sonra dostluk.. dost gidilecek bir yer kalmadığında kapısına dayandığınız kişi miydi örneğin.. ölürken yanınızda olmasıyla boşa yaşamadığınızı size hissettirecek kişi miydi.. dost yeri gelince intihar etmenizi engelleyen kişi miydi yoksa.. belki de hepsiydi bütün bunların.. bel ki de kendi varoluşunuzu kendisiyle sağladığınız kişiydi dost.. yoksa nasıl kurtulabilirdik yalnızlık duygusundan.. gerçekte ne olduğumuzu ve ne yapmak istediğimizi böyle derinden ve bir bakışla anlayıveren dostlar olmasa.. yaşıyor olduğumuzu nasıl anlayabilirdik.. kişi kendi biricik ruh hallerini dışlaştırabildiğinde ve bu haller başkaları tarafından algılanabildiğinde yalnızlık ve yokluk fikirlerinden kurtulur.. dostlar olmasaydı kaç kişiye anlatabilirdik var olduğumuzu.. ve nasıl kurtulabilirdik.. korku salan yalnızlıktan.. yoksa nasıl bilebilirdik yaşamın anlamlı ve gerçek olduğunu Ürperdi.. insan neydi.. neydi insan.. ve gelecekte ne olabilirdi.. insan her şeyiyle kendi kendini kurabilecek miydi.. evet vücudu ve ruhunu tasarımlayabilecek miydi bir gün.. ve sonrasızca kendini yaşatabilecek miydi bir adem böylece.. insan gelecekte gövdesinin de biçimini dilediğince belirleyebilecek miydi örneğin.. rüyalarını tasarımlayıp sonra.. onları gerçek olarak yaşayabilecek miydi.. sanallıkla somut gerçeklik aynılaşabilecek miydi.. insan eli kolu yahut ayakları olmayan bir şey olabilir miydi günün birinde.. insan,bu gün asla düşleyemeyeceğimiz bir özle kendini tanımlayabilir miydi gelecekte renkler örneğin.. sonsuz ve sonrasızca var olacaklar mıydı insan için.. yoksa algılamak için günün birinde renk ve koku gibi niteliklere hiç ihtiyacımız olmayacak mıydı...
|
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |