Sinemanın Klasik İsimleri- Charlie Chaplin |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla
Konu: Sinemanın Klasik İsimleri- Charlie Chaplin Gönderim Zamanı: 18.Aralık.2008 Saat 11:04 |
Sinemanın Klasik İsimleri – Charlie Chaplin Sinemanın klasik isimlerine klasikliği şüphe götürmeyecek bir isimle devam ediyoruz: Charlie Chaplin. Sessiz sinema döneminin efsane karakteri Şarlo, çarpık yürüyüşü, yuvarlak tepeli fötr şapkası, ufak bıyığı ve zeki bakışlarıyla sinemanın ilk dahilerinden. Sör Charles Spencer Chaplin, 16 Nisan 1889’da İngiltere’nin başkentinde doğmuş. Aktörlüğünün yanı sıra yönetmenliğiyle de biliniyor. Aslında derin acılar barındıran bir yüzün sahibi olarak, güldürme misyonunu sahiplenmiş sonuna kadar. Ama “güldürürken düşündürme” işini ilk ve belki de layığıyla tek yapan kişi olarak kazınmış sinema tarihine. Sessiz film döneminin en yaratıcı sanatçısı olduğu kesin. Ebeveynleri de oyuncu olduğu için gösteri dünyasına adım atması kaçınılmaz olmuş. Anne ve babası ayrıldığı için uzun zaman yatılı okullarda kalmış, yetimhanelerde yaşamış. Zaten babası bir süre sonra ölmüş, annesi de akıl hastanesine yatırılmış. Chaplin, 18 yaşına basmasına az bir zaman kala bir gezgin tiyatro topluluğuna katılma şansını yakalamış ve şov dünyasındaki varlığının ilk adımı böylece atılmış. Daha ufacıkken ailesiyle çeşitli oyunlarda rol aldığı için zaten fazla zorluk da çekmemiş. Komedyen ve palyaço olarak güldürü dünyasındaki yerini almış. 1912’de, çalıştığı Karno topluluğu ile birlikte Amerika’ya gitmiş. Bu grupta ona eşlik eden kişi, daha sonraları Laurel ve Hardy ikilisinin Laurel’i olarak ünlenen Stanley Jefferson’mış. Aynı odayı bile paylaşacak kadar yakınmış ikisi. Ama bir süre sonra Stanley İngiltere’ye geri dönmüş. Chaplin ise Amerikalı film yapımcısı Mack Sennet’ın dikkatini çekmiş ve sahibi olduğu Keystone Film Şirketi’ne bağlı olarak çalışmaya başlamış. Zamanla, bildiğimiz tanıdık imajı yerine oturmuş ve Chaplin Keystone’un en güçlü starı haline gelmiş. Chaplin’in özellikle ilk döneminde oynadığı filmlerin tarzı “slapstick” olarak adlandırılıyor. Hani kahramanımız koşarak bir şeyden kaçar ama çukura düşer, oradan kurtulur ama bir tabelaya çarpar, ayakları birbirine dolanır, düşer filan. Chaplin’in bu tarzdaki ilk filmi “Kid Auto Races at Venice” (1914) olmuş. Bu tarza kendinden çok önemli şeyler katan Chaplin, giderek ünlenmiş ve iyi paralar kazanmaya başlamış. Durum böyle olunca 1918’de kendi yapım şirketini kurmuş ve istediği sanatçıları da bu şirket kapsamına dahil etmiş. Böylece daha bağımsız, düşüncelerine daha uyan filmler yapma şansı olmuş. Komediden hemen vazgeçmese de sistem eleştirisine dayanan, haksızlıkları dile getiren çalışmalara imza atmaya başlamış. Söz konusu çok önemli filmlere birkaç örnek verelim: “The Kid” (1921), “Pay Day” (1922), “The Pilgrim” (1923), “The Gold Rush” (1925) ve “The Circus” (1928). Bir süre sonra bu sessizlik sona ermiş ve sinemada ses teknolojisi gelişmeye başlamış. “City Lights” (1931) ve “Modern Times” (1936) bu dönemin en önemli yapıtlarındandır. Ama hâlâ konuşma olmayan, müzik ve efektlerle zenginleştirilen filmler bunlar. Endüstri ve mekanikleşmenin insana verdiği zararı konu eden “Modern Zamanlar” (Modern Times), Charlie Chaplin’in sesinin izleyiciler tarafından ilk duyulduğu film olmuş. Ama dediğimiz gibi diyalog hâlâ yokmuş ve filmin sonundaki şarkıda işitilmiş sanatçının sesi. Dudak okumaya son verilmesinden sonra çekilen önemli Chaplin filmlerine örnek olarak da “The Great Dictator” (1940) ve “Limelight” (1952) verilebilir. Aslında ses teknolojisinin 1927’de filmlere adapte edilmesinin üzerinden bir süre geçmiş ama sesli filme uyum sağlayamayan seyirciler için Chaplin bir müddet daha sessiz çalışmaya devam etmiş. “Büyük Diktatör” (The Great Dictator), Chaplin’in sokak serserisi rolüne artık veda ettiği film olmuş. Bu filmde, Chaplin faşizme ve Hitler’in Yahudi kıyımına karşı tepkisini cesaretle ortaya koymuş. Minik bıyığının da yardımıyla Hitler’i büyük bir başarıyla canlandırmış. Işin tuhafı, sinemaya düşkünlüğü bilinen Hitler’in bu filmi koleksiyonunda barındırmış ve seyretmiş olması. Chaplin’in Amerika’daki popülerliğini tehlikeye düşüren şey, ABD vatandaşlığına geçmemekte ısrar etmesi olmuş. Aleyhinde çeşitli kampanyalar düzenlenmiş, hatta FBI onun hakkında dosyalar açmış. Böyle olunca 1952’de Chaplin, ülkesi İngiltere’ye geri dönmüş. Bir süre sonra da İsviçre’ye yerleşmiş. Amerika’ya dönmesi, 1972’de kendisine sinemaya yaptığı tarifsiz katkılar dolayısıyla verilen Oscar Onur Ödülü nedeniyle olmuş. Chaplin, bu ödülü alırken tam 5 dakika boyunca ayakta alkışlanmış. Aslında Chaplin bu ödülü iki kere almış: Taaa 1929’da “Sirk” (The Circus) filmiyle En İyi Aktör ve En İyi Komedi Filmi Yönetmeni olarak iki dalda Oscar’a aday gösterilecekken, birtakım karışıklıklar nedeniyle ismi geri çekilmiş ama adına özel bir ödül düzenlenmiş. “Büyük Diktatör” ve “Monsieur Verdoux” filmleri ile de Oscar adaylıkları olduğunu belirtelim. 1973’te ise zamanın getirdiği zorluklar nedeniyle çekildiği yıl aday gösterilemeyen 1952 yapımı filmi “Limelight” ile En İyi Orijinal Drama Müziği Oscar’ı verilmiş kendisine. Birkaç kez evlenen ve pek çok da çocuğu olan Chaplin, 1975’te İngiltere Kraliçesi tarafından asalet unvanı ile onurlandırılmış. 1977 yılında, 88 yaşındayken tam da yılbaşı gecesi ölmüş. Ne yazık ki cesedi 1978 yılında çalınmış ve tam 11 hafta sonra bulunabilmiş. Elbette ki Hollywood’un meşhur Ünlüler Caddesi’nde Chaplin’in de bir yıldızı bulunuyor. 1992’de, Chaplin’in hayatını anlatan filmde onu Robert Downey Jr. başarıyla canlandırmıştı. Chaplin’in kızlarından Geraldine, Charlie Chaplin’in annesi Hannah rolünü oynamıştı. İsviçre’deki Chaplin Müzesi’ne bakmak isteyenler için ise adres burası.
kaynakiştegenç |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |