Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >7 - DİĞER KÜLTÜR VE SANAT DALLARI >Karikatür
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumYiğit Özgür

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj Tersinden sırala
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Yiğit Özgür
    Gönderim Zamanı: 14.Ocak.2009 Saat 13:02

Yiğit Özgür ve delileri

Yiğit%20Özgür%20ve%20delileriPenguen dergisinin en sevilen çizerlerinden Yiğit Özgür ile kakara kikiri bir röportaj yaptık. “Çok komik biri değilim, normal insanım işte” diyor ama ropörtaj sırasında epey eğlendik. Yiğit Özgür, geveze, sempatik ve sevimli bir adam çıktı, açıkçası hiç hayal kırıklığına uğramadık.

Ne okudun, güzel sanatlar filan?

Hacettepe Güzel Sanatlar, Grafik Bölümü’nden mezun oldum. 27 yaşındayım, bizim zamanımızda grafik işleri yapmak bu kadar popüler değildi ama, reklam ajansları filan tanıttı bu işi.

Peki karikatür çizmeye ne zaman, nasıl başladın?

Her zaman vardı, ama kompozisyonlu, çerçeveli karikatür haline gelmesi 17 yaşımda oldu. Bir sebebiniz olması lazım böyle çizmek için, yoksa her yere çizersiniz, ne var ki. Benim en büyük eğlencem çizmekti ama önemli değildi, karikatürcü olayım diye bir hayalim filan da yoktu. İşletme okuyacağım sanıyordum, sınavdan bir yıl önce gayet bilinçsiz karar değiştirdim.

Yiğit%20Özgür%20ve%20delileriPeki zıplama noktası ne oldu?

Ondan sonrası daha bilinçli oldu. Mezun olduktan sonra bu işlerin merkezi İstanbul diye buraya gelmeye karar verdim. O zaman da ele gelen bir tane mizah dergisi vardı; Leman. Ben de oraya girdim, ama çizer olarak, karikatürist olarak değil. Espri bulmuyordum, sadece çiziyordum. Bir yandan hayata da atılmam gerekiyordu, reklam ajanslarında çalışmayı da beceremiyordum. Belli saatler arasına sıkıştırılmış yaratıcılık bana sıkıcı geldi. Bir buçuk sene sonra Penguen’in çıkacağından haberim olmadan Leman’dan ayrıldım. Sonra Penguen’in haberi geldi. Ben bu arada iki aylık boşlukta yine sadece çizer bile olsam mutlaka bir dergide çizmeye ihtiyacım olduğunu anladım. Espriler de arkasından geldi, doğal bir süreç gibi. İlk bir haftanın sonunda bir sürü espri birikmişti, evde biri buluyor sandılar.

Yiğit%20Özgür%20ve%20delileri

Karşılıklı uzun diyaloglar, onlar ilk baştan beri öyle miydi?

İki balonlu, tek balonlu hatta balonsuz olanlar bile vardı ilk başta. Ama söyleyemiyordum tam söyleyeceğimi. Bir balon daha açmam gerekiyordu, açtım, sonra bir balon daha derken rekor yirmi küsür balon oldu galiba. Bazısı tek kareye sığmıyor, onu da öykü haline getirip çiziyorum, zaten ifadelerin de değişmesi gerekiyor. Bu hale gelmesi, şöyle yapalım böyle yapalım diye düşünülmüş bilinçli bir şey değil.

Ama espriler çok kuvvetli, ben o diyalogları sadece metin haline getirip insanların birbirlerine maillediğini gördüm.

Fıkra gibi anlatan da varmış. Kocaman bir balona uzun yazsam giriş, gelişme, sonuç şeklinde, pek kimse okumaz zaten. Benimkiler skeç gibi. Konuşmalar çizginin önüne geçebiliyor, onu dengelemek lazım.

Yumurtalar’da karşılıklı diyaloglu işler öne çıkmaya başladı. “Ne güzel, etkilemişim” mi yoksa “becerememiş, şuna bak, gıcık” mı diyorsun daha çok?

Öyle bir şey hissederseniz çok üzülürsünüz. Sadece amatörlerde değil, ustalarda bile belli derecede etkilenme, değişme oluyor. Ben ne kadar ustalardan etkilenmişsem onları da etkilemiş olmam güzel bir şey. Birebir etkilenip bunu adet haline getirmedikten sonra buna kızmanın hiç gereği yok. Özellikle yumurtaların, yumurta diyorum ben de, amatör arkadaşların sizden etkilenmesi sıkıntı yaratacak bir şey olmamalı zaten.

Bu cevabın arkasına sen kimlerden etkilenerek başladın diye sormak zorunlu oluyor tabii.

Leman dergisinde çalışırken kendi esprilerimi götürmüştüm ama beğenmediler. Böyle karikatürler değildi onlar, Benimle alakası olmayan işlerdi, Metin Üstündağ, Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem, Leman’ın tüm kadrosundan bir şeyler almıştım, inekli karikatürler çiziyordum. Bakanlar “bunlar var evladım” dediler, zaten ben de onların hiçbir işe yaramadıklarının farkındaydım. Herkes birilerine özenerek başlar, sonra yolda açılır. Esas önemli olan sonrasında kendi dünyanızı bulabilmeniz.

 

Siz çok komik adamlar mısınız?

Yok, değiliz işte. Ben de gelmeden önce herkes çok komik olacak sanıyordum ama değilmiş. Her insan kadar espri yapılıyor. Kimse karikatürlerindeki tipler gibi değil, onlar sadece akıllarına gelen fikirler. Geleli ne kadar oldu, hala çok eğlenmiyoruz yani, normal çalışıyoruz.

Kıkırdamaktan çizemiyorsunuz gibi bir şey yok yani.

Ben reklam ajansında da çalıştım, devlet memurlarıyla da çalıştım. Onlar da çok kıkırdıyorlar. Çalışma stresini atmak için tabii ki şakalar, espriler yapılıyor. Burada birlikte geçirdiğimiz tek gecemiz var. O sıkışıklıkta zaman zaman hiç konuşulmadığı oluyor, zaman zaman aşırı harlı bir geyik döndüğü de oluyor, ama yerlere yatılıyor filan gibi bir durum yok. Eğleniyoruz tabii, çok eğleniyoruz, ama herkes birer şovmen filan da değil.

Günlük hayatta aklınıza bir şey gelip de “dur ben bunu şimdi söyleyip ziyan etmeyeyim, sonra kullanırım” dediğin oluyor mu?

Oluyor. Ağırlıklı olarak sadece espri bulmak için düşününce espri bulunuyor. Kafadaki oyun bahçesine girip oradan bir şeyler toplamak zorundasınız. O da saatler süren konsantrasyonların sonunda oluyor, ağrılı bir süreç. Laylaylay diye çizilen karikatürler, pat diye çıkan espriler de oluyor, keşke hepsi öyle olsa, ama bunlar çok nadir durumlar.

Bakınca senin olduğu hemen anlaşılacak bir tipin olacak mı?

Başlarda, ilk 20 sayıda böyle bir tip yaptım. Tek karelik, Arif bey diye bir tipti. Onun çıkışı aynı espriler gibi çok doğaldı. Sonra aradaki bazı tiplerin aynı adam olduğunu fark ettim. Böyle elleri ceplerinde bıyıklı “ehehe, hadi bakalım” diyen bir adamdı. Bir sürü delilik oluyor, o da her şeyi aynı babacanlıkla karşılıyor, öyle bir tipti, farkında olmadan çıkmış işte. Onu “Arif Bey ve manyakları” diye bir şey yaptım, 20 sayı kadar devam etti. Bir süre sonra esprilerle birlikte Arif beyin çıkmadığını, espriler çıktıktan sonra Arif beyi içine eklediğimi fark ettim, samimiyetsiz geldi bana. Bunun için daha erken olduğunu gördüm yani. Şimdilik tekrar öyle bir plan yok, olsa iyi olur ama.

Yiğit%20Özgür%20ve%20delileri

Ben bunun için programımı değiştiririm dediğin bir dizi, çizgi film var mı?

Simpsons’a bayılıyorum. South Park için programımı değiştirmem, ama severim. Seinfeld’i bayıla bayıla izliyordum. Genelde Cnbce’nin bütün dizilerini izlerim. Koştura koştura eve gittiğim de oldu aman yetişeyim diye.

İşin doğası gereği biz sizi sima olarak tanımıyoruz. Günlük hayatta “ben oyum, ben Yiğit Özgür’üm” gibi kendini tanıtma çabaların oluyor mu?

Yok olmuyor, özellikle tanıtılınca da çok rahatsız oluyorum, çünkü hemen bir beklenti ya da gerginlik oluşuyor. Bir arkadaşım “Yiğit Özgür bu işte” diye beni tanıtırsa çile dönemi başlıyor benim için. Ya bizden malzeme çıkarmasın diye geriliyor herkes, ya da “ee hani çok komikti ya” diye bakıyorlar.

Artık ismen tanınıyorsun. Çizgi roman dergisi yapayım, televizyona çıkayım, oyuncu olayım, şu programa konuk olayım gibi şeyler pek istemiyorsun galiba?

Yok. Öyle bir hevesim olsaydı yapardım. Mizah dergileri bunun için bir basamak değil. Cem Yılmaz’dan sonra böyle bir durum olmuş, birileri “önce dergide çalışayım, ufkumu genişleteyim, sonra da ünlü olayım” diye düşünmüştür mutlaka. Doğal gidişata göre olabilir, ne kadar istediğinle de ilişkili. Ama bir albüm çıkar, televizyona, gazeteye röportaja çağırırlar, ona çıkılıyor tabii, albümün reklamı gibi bir şey o. Bir röportajda albüm albüm diyorum, onlar da bir garip bakıyorlar, tabii albüm deyince Yalın, Ellerine Sağlık gibi geliyor kulağa.

Yiğit%20Özgür%20ve%20delileri

Albüm çıkarmanın esas sebebi nedir, taleple mi alakalı yoksa çizerin egosuyla mı?

Çizere göre değişir tabii, egosu için çıkaran da vardır. Benim çıkarmamın sebebi ise, bir mizah anlayışının kitaba toplanması çok daha kalıcı, haftalık dergiyi ne kadar takip ederseniz edin böyle olmaz. Ne kadar satacağını da bilmiyorum, ticari yanı bir tarafa, sizin karikatür albümlerine karşı ne hissettiğiniz de önemli, ben bir adamın kitabını alıp onun dünyasına girmeyi seviyorum. 800 karikatür çizmişim şimdiye kadar, bunların 400’ünü seçtim. Ben zaten çok çizdiğim için bence erken değil. Zaten karikatürlerle de Can Barslan ve Erdil Yaşaroğlu albümleri ile tanıştım diyebilirim, kapağa baktım, Leman’da çiziyorlarmış, gittim Leman okumaya başladım.

Başka projeler var mı?

Var, televizyona bir şeyler yapıyorum, ama akıbeti belli değil. Ne olacağını bilmiyorum, deniyorum daha çok. Popüler kültür keşfetti denir ya, öyle bir şey işte. Böyle bir talep geldiği için ben de deniyorum bakalım olacak mı bir şeyler diye. Ama “ben dizi yazayım, film yazayım” gibi bir hevesim yok, daha doymadım ben, doyacağımı da sanmıyorum.

E tabi, son olarak karikatür çizmeye hevesli İşte Genç’çilere ne önereceksin onu da soracağız.

Bol bol çizmekten başka bir şey önerilemez. Çizdikleri şeyle ne yapacakları önemli. Buraya getirip yayınlatmak mı istiyorlar, amaçları nedir, onu bir belirlesinler. Ondan sonrası sadece egzersiz. Kafalarını ve ellerini geliştirmek için bol bol egzersiz yapacaklar. Sürekli yeni insanların bu işe girmesi lazım ama yoklar. Üzerine düşmüyor kimse

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,164 Saniyede Yüklendi.