Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >1 - ATATÜRK >ATATÜRK
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumATATÜRK'ÜN CENAZE TÖRENİ

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
oyuncu Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Eylül.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 4
  Alıntı oyuncu Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: ATATÜRK'ÜN CENAZE TÖRENİ
    Gönderim Zamanı: 20.Eylül.2008 Saat 00:38
Tören ve cenaze

     16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.
Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. ?erafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyi İzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkam, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalktan alınarak Etnografya Müzesi’nde hazırlanan geçici kabre kondu.

     Anıtkabir

     Türk milleti daha sonra, bu büyük insana layık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan toprakları ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.

     Atatürk’ün Anıtkabir’e naklini Prof. Dr. Kamile ?evki Mutlu’nun 14 Mart 1964 Tıp Dergisine yazdığı yazıda şöyle anlatıyor:

     “8 Kasım 1953 Pazar. Gece saat 23.00. Ankara Yüksek caddesindeki evimde yatağımdayım. Başucumdaki telefon sesiyle gözümü açıyorum. Bademcik foküsüne bağlı sepsisten ateşim o gün 11 defa 40’a çıkmış inmiş ve beni pestile çevirmişti. Salondaki telefonda konuşmaya başlayan eşim Dr. Nusret Mutlu’nun sesini işitiyorum. Az sonra yatağıma geliyor ve Ankara valisi seninle konuşmak istiyor diyor. Vali, Ata’nın naşının anıt kabre nakli için kurulmuş ve o saatlerde çalışmakta bulunan komite namına beni vazifeye davet ediyordu. Tahnitli olarak muhafaza edilmekte olan azizi ölünün naşı, ananeye uyularak toprağa verileceğinden tarafımdan muayenesini kararlaştırmışlar. Basiretim bağlanmış olacak, hastalığımı anlatarak bu vazifeyi başka bir meslektaşımın yerine getirmesini ileri sürüyorum. Konuşmanın mahiyetini fark eden eşim, telefonda benim üzerimdeki ısrarlar iştirak ile “ben seni sarar sarmalar götürürüm, bu fırsat kaçırılır mı, tarihi vazife diye telaşlı işaretler yapıyor ve bir şeyler daha fısıldıyor.. Birden irkiliyorum ve ‘peki gelirim’ diyorum.

     Ertesi sabah 9 Kasım 1953 Pazartesi. Etnografya müzesinde aziz ölünün huzurundayız. Titriyorum. Eşim bütün kuvvetiyle tutmasa yere yuvarlanacağım. Komite üyeleri solumda geride duruyorlar. Yüksek teknik öğretmen okulundan on öğretmen önümdeler. Bana yardımcı olarak geceden isimlerini verdiğim adli tıp doçenti, kıymetli ve vefakar eski mesai arkadaşım Dr. Cahit Özen, Histoloji asistanım Dr. ?eref Yazgan ve Ankara Numune Hastanesi otopsi salonunda vaktiyle uzun yıllar benimle beraber çalışmış emektar Salih Kebapçı yanımdalar; gözümün içine bakıyorlar, çıt yok. Genç öğretmenlere gül ağacından yapılmış tabutun kapağını açmalarını söylüyorum. Ne çevik ve enerjik bir çalışma Vidaların sökülmesi dakika bile almıyor. Kapak kaldırıldı. ?imdi lehimli kurşun tabut görünüyor. Bunun kapağının yalnız üç kenarında lehim sökülmesini istiyorum; bu da hemen yerine getiriliyor. Lehimi sökülmeyen kenarı üzerinde çevrilerek kapağın açılmasıyla derin bir huzura kavuşuyorum; çünkü naaş ile tabut arasındaki boşlukları silme dolduran ince talaş tozu ıpıslak. Ve tahnit solüsyonundaki şimik maddelerin kokusunu almaktayım. Heyecanım artıyor. Demek Ata’nın maddi varlığını, fani hayatına son verdiği andaki durumu ile görebileceğim. Halbuki kulaklarımıza ne dedikodular gelmişti; tahnit iyi yapılmamış, pütrifikasyon neticesi husule gelen gazlarla tabut patlamış, nöbetçi er korkusundan bayılmış vs. vs... Bu söylentilerden bir patolog olarak yıllarca nasıl üzülmüştüm. ?imdi ise şu ıslak talaş tozu bana her işin yolunda yapılmış olduğunu kesin olarak haber veriyordu. Talaş tozu tabutun ayak tarafına doğru toplandı. Naaş kahve rengi muşamba ile sarılı olarak göründü. Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırıldı ve Ata’nın mü-heykel yüzü ile karşılaştım. Ata ve eseri bir an birbirimize bakıştık sanki... Uzun kaşlarından ince bir tutam sol göz kapağının üzerine inmiş, Ata sanki, 15 yıl önce Dolmabahçe Sarayı’ndaki hasta yatağında uyuyor... Ağzımdan hemen şu sözler döküldü: Bu tahniti eski Gülhane hocalarından Prof. Dr. Lütfi Aksu yapmıştı. Kendisi iki sene önce rahmetli oldu. Nur içinde yatsın. Evet, ideal bir tahnitti bu. Rahmetli hoca kullandığı solüsyondan birer şişeye doldurup ağızlarını lehimlemiş, üzerlerine yapıştırdığı etiketlere terkibini kaydetmeyi de ihmal etmemiş ve bunları Ata’nın kolları arasına yerleştirmişti. Başımı çevirdiğim zaman kimse nefes bile almıyor zannettim. Aşağıda duran komite üyelerine ‘Yüzünü görmek ister misiniz’ dedim. Ansızın bir ürperti, bir geri çekilir gibi hareket ve sonra yine derin bir sükut... Saygı duruşunda bulunan subaylara varıncaya kadar, herkesin bir bir katafalka çıktığını ve Abdülhalik Renda’nın aziz ölünün yüzü ile karşılaşır karşılaşmaz tabutun yanına yıkıldığını unutamam. O arada Doç Dr. Cahit Özen elimi öpüyor ve heyecanla şunları söylüyor: ‘Hocam sağ olun, bana bu tarihi günü yaşattınız.’
    Komite üyelerine naşın tahta tabuta hemen o gün konulmasının mahzurlarını ve bu işin anıt kabre nakil töreninin yapılacağı ertesi sabahın erken saatlerine bırakılmasının fenni zaruretini açıklıyorum. Numune hastanesine gönderdiğim Dr. ?eref Yazgan’a bir miktar fiksatör hazırlatıp kurşun tabut içine ilave ediyoruz. Kapak yeniden lehimleniyor. Üzerine gül ağacından tabut kapağı da konuluyor ve oradan ayrılıyorum.

     Ertesi gün 10 Kasım 1953 Salı. Yataktan kalkamayacak haldeyim. Doç. Dr. Cahit Özen, Dr. ?eref Yazgan ve emektar Salih bir gün önce verdiğim talimat üzerine çalışacaklar. Kendim işin başında bulunamayacağımdan huzursuzlaştığımı gören eşim bu ekibe katılmak üzere erkenden evden çıkıyor. Ne yazık ki ben hiç olmazsa töreni radyodan rahat rahat izleyecek durumda dahi değildim. Naşın toprağa verilmesine kadar oradan ayrılmayan eşim akşam eve döndüğünde, Ata’nın gözkapaklarını düzeltirken ellerinde kalmış olan kaşlardan birkaç tane getirdi. Çok ilgi çekici bir olayı da anlattı.

     Aziz ölü tahta tabuta nakledilirken, birisi Doç. Dr. Cahit Özen’e katlanmış küçük bir kağıt uzatarak ‘Hemşehrisi yolladı, koynuna koyacakmışsınız’ demiş. Cahit Özen kağıdı açıp bakmış, eski Türkçe yazılı olduğunu görünce bir lahza duraklamış, sonra ‘Ben bunu koymam, Atatürk bana kızar’ demiş ve koymamış.

     Genç tıbbiyeli; yukardan beri anlattıklarım, tarihi bir olayın müspet vesikası olmaktan başka bir değer taşımaz. Senin asıl üzerinde duracağın nokta Cahit Özen’in iliklerine kadar işlemiş bir Atatürkçülüğü sembolize eden sözleridir. Ata’yı ve devrimlerini anlamayanlar bu yazıyı da okuyunca, belki onu yine dinsizlikle itham edeceklerdir. Halbuki, O memleketin yüzyıllar boyunca geri kalmasındaki faktörlerin başında cehalet ve yobazlığın zalim rolünü görmüş, hurafelerden kurtulmanın ve orta çağ atmosferinden sıyrılıp çağdaş devre ulaşmanın tek yolunu ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ vecizesiyle dile getirmiştir. Dinin emri de budur.”




Yukarı Dön
Misafir Açılır Kutu Gör
Misafir
Misafir
  Alıntı Misafir Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 28.Mart.2009 Saat 12:05
  Herkesin bir kere okumasını tavsiye ederim.


Düzenleyen terapist - 13.Eylül.2009 Saat 14:01
Yukarı Dön
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 13.Eylül.2009 Saat 14:02
sıralamada öne alma talebi..
Yukarı Dön
Misafir Açılır Kutu Gör
Misafir
Misafir
  Alıntı Misafir Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 24.Eylül.2009 Saat 03:29
Kesinlikle katılıyorum. Teşekkürler emek verdiğin için
 
www.Osmanakbasak.com 'da belgesel olarak da  izlemenizi tavsiye ederim.Ben çok etkilendim..
Yukarı Dön
ezgi Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 27.Ocak.2009
Konum: öğrenci
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 37
  Alıntı ezgi Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 10.Ekim.2009 Saat 23:40

Atatürk'ün cenaze töreni hakkında gayet bilgilendirici bi yazı..Bende herkesin bi defa okumasını tavsiye ederim

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,102 Saniyede Yüklendi.