Kural esnetme |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla
Konu: Kural esnetme Gönderim Zamanı: 20.Temmuz.2009 Saat 09:10 |
KURAL ESNETME VE İÇSELLEŞTİRİLMİŞ AHLAK Bir çalışma sırasında konu sahnede kurallara gelince, açmak ve hayata uyarlayıp anlatabilmek için “Saat sabahın üçü, trafiktesiniz, kırmızı ışık yandı, ne yaparsınız?” diye sorduğumda pek çok cevap aldım: “Geçerim”, “Kontrol eder, geçerim”, “O saatte kimse yoksa neden ışık yanıyor ki?”, şeklinde cevapların arasına “Dururum” cevabı bir tane geldi. Neden diye sorunca “Kural budur, kuralların esnetmesi olmaz”
cevabını aldık. Sonra gece üçte esnettiğiniz kural gündüz üçte ortam
müsaitse uygulanmamaya doğru gider ve sonra da bazen uygulanabilir
bazen uygulanmaza dönüşür, sonra da hiç uygulanmaza ulaşır, diye
sohbetimiz sürdü. Öğrencilerime bir örnek daha vererek çalışmamızı
sürdürdük: Yıllar evvel çalıştığım işyerinde işe başlama saati 8.00’dı.
İşveren on beş dakika tolerans gösteriyordu, ancak bu tolerans 8.18’de
gelen çalışan için sadece üç dakika geciktim şeklinde yorumlanmaya
dönüşüvermişti. Sonra 8.20 derken, 8.30’a ses çıkarılmamaya başlandı ve
işbaşı saati dokuzları geçti. Hatta isteyen istediği saatte gelir oldu;
ama kimse geç kalmıyordu. Arada işbaşı 8.00’a geri alınıyor ve yeniden
başlanıyordu... Sonra hayatımızı incelemeye başladık. Kuralları,
yaşamın düzeni açısından şart olduğu için uygulamanın “ilkeli olmak”,
uygulamamızı istedikleri için uygularsak “ilkel olmak” olduğu konusunda
birleştik. Örnekleri geliştirip, polis var diye kurallara uymanın,
polis yokken kuralları çiğnemeye dönüştüğünü gözlemledik. Korunmayan
paranın (ç)alınabileceğine ve bekçi yoksa çiçeklerin koparılabileceğine
doğru gittik. Uzmanlar, kanun istedi diye kurallara uymanın “toplumsal ahlak”, böyle olması gerek diye uygulamanın ise “içselleştirilmiş ahlak”
olduğunu anlatıyorlar. Şimdi şöyle düşünmeye çalışalım: Polis var, ceza
var ve tüm kurallara uyuluyor; polis yok, kurallara uymaya gerek yok,
çünkü ceza yok. Bunun adı toplumsal ahlak ve pek de makbul bir davranış
biçimi olduğunu düşünmüyorum. Bu şekilde oluşan alışkanlıklarımıza
çocukluk yaşımızda, yani gelişim ve alışkanlıkların oluştuğu en önemli
evrede ebeveynlerin “Yapma, döverim!”, “Öyle konuşma, ağzına çarparım!”
şeklindeki yaklaşımın neden olmadığını söyleyebilir misiniz? Dövülme
riski yoksa ağza çarpılmayacaksa, yani tehdit ortadan kalkmışsa, kurala
uymaya neden gerek olsun? Hâlbuki gerekçeleri açıklansa, kural
içselleştirilecek ve ceza tehdidi olsun olmasın uygulanacaktı. Ve örnekleme hayatımdan minik ama önemli bir anıyla devam etti. Anlatmaya başladım: “Çocukluktan
yetişkinliğe geçiş dönemim biraz sancılı oldu. Yakınlarımızdan bir
üniversite öğrencisinin tez konusuydum. Yani konu mankenliğinin
öncülerindenim. Davranışlarımın yaşımdan ileri olduğu fark edilerek
incelemeye alındım ve yüksek IQ sahibi olduğum belirlendi. Bu iyi bir
şeydi; ancak beni biraz sıradışı davranışlara itiyordu. Kolay
öğreniyor, çok şey başarıyor; ancak başkaldırı ve tehlikeli denemeler
de yapıyordum. Bunlardan birini paylaşacağım: Sene 1969, çok gencim,
hatta küçüğüm, çılgıncasına araba kullanma sevdasına tutuldum. Yeni
evimiz pazar kurulan yere oldukça uzak ancak bir taksi pazarın
kurulduğu cumartesi günleri servis hizmeti veriyordu. Ben de gönüllü
muaviniydim. (34 EL 852, 1956 Chevrolet, kırmızı beyaz, Şaban Bey’e
aitti.) Araba durur durmaz fırlıyor, bagajı açıp torbaları indiriyor,
yıldırım hızıyla yerime geçiyordum. O araçlar oldukça büyük
olduklarından ben kadar çocuğun arka köşeye sıkışması sorun olmuyordu.
Bu arada inanılmaz gözlemler yapıyor, araba kullanmanın inceliklerini
kaydediyordum. Şaban Bey araba dolana kadar gider dolaşır gelirdi. Ben
de bu arada arabayı ileri geri alırdım. Araba Gazi Yunus Sokağı’nın
başında Yalıköy Camisi’nin şimdi olmayan şadırvanlı büyük çeşmesinin
yanında beklerdi. Seyrek de olsa arkadan bir araç gelir ve yol vermek
gerekirdi. Aslında ben bu yol verme işlemini çok seviyordum. Çünkü
Şaban Bey yoksa ben yapıyordum ileri geri manevrasını. Bir süre sonra
gerekli gereksiz yapmaya başladım. Bir gün araba dolmuş; ancak Şaban
Bey ortalarda yoktu. Ben direksiyonda oturmuş kolumu yan cama koymuş,
pikaba da bir plak koymuştum. Üst mahalle komşularımızdan rahmetli
Remzi Amca yanımda oturuyordu ve bana: ‘ Ee haydi gitmiyor muyuz? Madem
oraya oturdun, öyleyse haydi yürü! ’ dedi. Bugünkü aklımla bunun bir
espri olduğunu anlıyorum ama o gün ciddiye alarak marşa basıp
muhtemelen bembeyaz olmuş amcanın yüzünü farketmeyip fırladım...
Maalesef o yıllarda arabalar yıkansın diye ehliyetsiz gençlere verilir,
soranlara da çırak aldım yetiştiriyorum denirdi. Bu yüzden davranışımı
kimse yadırgamadı. Ben de başardım. Kazasız
belasız insanları evlerinin önünde indirdim; ancak yetmedi. Eve uğrayıp
kendimi göstermeliydim. Uğradım da... Kapıyı çaldım, annemden bir
bardak su istedim. Babam da çıktı: (Babam. Sevgi, saygı ve rahmetle
andığım Gazeteci Subhi.) ‘ Şaban yok mu? ’ diye sordu. ‘ Yok ’ dedim
gururla... ‘ Arabayı ben getirdim ’. Babam sesini çıkarmadı ancak: ‘
Arabayı hemen bırak ve gel ’ dedi. Hareket yerime döndüm, bekleyen altı
kişiyi aldım, Şaban Bey daha yeni geliyordu. Kişi başı 2,5 liraları da
kelebek camın koluna asılı deriden para çantasına koymuştum; fark bile
edilmedi. Heyecanla eve geldim. Babam sert biriydi; ama evimizde korku
yoktu. Arabanın fiyatını sordu, ‘ Nereden baksan 45-50 bin liradır
plakasıyla ’ diye cevap verdim. Bir yandan da, yaşasın babam araba
alacak beni beğendi diye düşünüyordum ve devamı geldi: ‘ Bak sen
matematik şampiyonusun (Türkiye ortaokullar arası matematik
olimpiyatlarında 7. sınıflar birincisi olmuştum), benim maaşım 450
lira, araba 45 bin lira. Hani, es kaza arabanın başına bir şey geldi
diyelim; bu işin altından nasıl ve ne kadar sürede kalkarız, bir
hesaplar mısın? ’ diye sordu... Birdenbire yer yarılsaydı da içine
girseydim diye düşündüm. Hayatımda en çok utandığım an bu andı. Nasıl
böyle birşey yapabildiğime inanamıyordum; ama
olmuştu ve bir daha ehliyet sınavlarına hazırlanana kadar direksiyona
oturmadım. Babamın davranışı benim ahlakı içselleştirmemi sağlamış, ayrıca
çocuklarıma ve yetiştirdiğim insanlara da örnek olabilmemin yolunu
açmıştı. Ancak şurası kesin ki, ‘ Senin bacaklarını kırarım! ’ diye
yaklaşsaydı, ertesi günü kamyonla kapıya gelir, bakalım nasıl
bacaklarımı kıracak diye beklerdim... “ “İşte davranış biçimlendirmelerine ve içsel ahlaka yaşantımdan bir örnek ” diye bitirdim çalışmayı. Ve bugün sizlerle paylaşmak geldi içimden. Herkese sevgiler. Anlatıda adı geçenlerden yaşayanlara selam, ölenlere rahmet olsun... Sinan Akbaşak Düzenleyen terapist - 16.Temmuz.2011 Saat 12:13 |
|
hazal_c
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 16.Eylül.2008 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 127 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 20.Temmuz.2009 Saat 09:53 |
Bilgi ve deneyimlerinizle yine bize ışık tuttunuz hocam, çok güzel bir köşe yazısı, teşekkürler
|
|
M.Yavrutürk
Yeni Üye Kayıt Tarihi: 12.Haziran.2009 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 34 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 20.Temmuz.2009 Saat 12:08 |
Açıkta ki parayı (ç)almama nedeni Allah korkusuysa,devlet korkusuysa,baba korkusuysa (ç)almamış olmak 'ahlak sahibi'olduğumuzu göstermez.Gerçekten 'içselleştirimiş ahlak sahibi' ki,son tahlilde her türlü ilkellikten arınmış,kelimenin tam anlamıyla 'medeni insandır',kendisine saygısından ötürü böyle şeylere tevessül etmez.Bu sadece fıtrat(yaradılış)meselesi değil,aynı zamanda yetiştiriliş meselesidir.Kötü örneğin böylesine ibadullah olduğu,
köşe dönmeciliğin,kuralsızlığın uyanıklık,kurallara uymanın,ahlaki duruş sergilemenin 'enayilik' sayıldığı günümüzde öğretici,bilgi yoğunluklu yazın birilerine 'dinozorluk' olarak gelebilir.Yaşadığımız dünya da hala iyi birşeyler varsa,bu tür 'dinozorluklar ve dinozorlar' sayesinde var.
Eline sağlık Hoca!
|
|
deryadeniz
Üye Kayıt Tarihi: 20.Eylül.2008 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 50 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 20.Temmuz.2009 Saat 16:37 |
hocam döktürmüşsünüz yine elinize sağlık.kopyalayıp tüm arkadaşlarıma gönderiyorum izniniz olursa.paylaştığınız için teşekkürler.
|
|
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 20.Temmuz.2009 Saat 17:37 |
Teşekkürlerim hepinize..
|
|
Misafir
Misafir |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 21.Temmuz.2009 Saat 08:13 |
Bu köşe yazısını daha önce sizden sözlü olarak dinlemiştik Hocam. O zaman bile bize anlatırken o günlere dönmüştünüz sanki. Bize İlerleyeceğimiz yolda ışık tuttuğunuz için size ne kadar teşekkür etsek azdır. Bize içte kalmış yaşanamamışlarla değilde, yaşanmış ve ders çıkarılmış olaylarla hayata bakmayı öğreten size TEŞEKKÜRLER.
|
|
smt-gnr
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 23.Ocak.2009 Konum: öğrenci Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 143 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 25.Temmuz.2009 Saat 12:02 |
bu güzel yazı için teşekkürlerimi iletiyorum hocam ...
içselleşmiş içtenliğimle ::::)
|
|
@@@@ baleva @@@@
+smt-gnr+ |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |