RAVİKA: Akhisar’da söylenen bir Drama
türküsü
2002 de bir köy kurulmaya başlanıyor Akhisar’da. Keskinoğlu Şirketler
Grubu Manisa-Akhisar’da yaklaşık 100 dönüm kadar olan kendi arazileri içinde bir
hayali gerçekleştirmeye başlıyorlar. “Güzel Ismayıl” olarak bilinen ve
Keskinoğlu şirketlerinin kurucusu olan İsmail Keskinoğlu’nun 1900 yılında
doğduğu Yunanistan’ın Drama kasabasına bağlı Ravika Köyü, bu projenin ilham
kaynağı oluyor.
Dünya Gazetesi’nde 26 Haziran 2008 de Ahmet Çaldıran “Güzel Ismayıl” ve
Ravika Köyü hakkında şöyle diyor:”Sizi hiç görmedim. Tanıma fırsatım olmadı.
Hakkınızda çok şey anlatıldı. Anlatılanları dinledikten sonra, sizi yazmadan
olmazdı. Ruhi Su’nun enfes ses ve yorumuyla yıllarca dinlediğimiz ‘Drama’
türküsünün anavatanından, yıllar önce gelip Akhisar’a
yerleştiniz.
”Gezginliğinizin son durağı Akhisar’ı, kendinize vatan edindiniz. Artık,
Akhisarlı’ydınız. Geriye dönüş mümkün değildi sizin için. Manisa’nın bu küçük ve
şirin ilçesinde yaşamınızı idame ettirmek ve bu ilçeye yatırım yapmak sizin
hayat felsefenizi oluşturuyordu. Yani, yaşadığınız yerden alıp, aynı yere
yatırım yapmak sizin doğrularınızdı. Bu yolda bir adım duraksamadan yürüyüşünüze
devam ettiniz. Her insan yaşamında zor anlar yaşar, bu bilinen bir gerçek. Fakat
sizin yaşamınız daha da zordu! Hem yeni bir vatan, yeni bir yaşam tarzı
ediniyorsunuz hem de ailenizi geçindirmekle yükümlüsünüz. Hayattan yılmamış
olacaksınız ki, geriye değil hep ileriye dönük olarak yaşamınıza devam
ettiniz.”
Köy meydanı ve
muhtarlık
Mitolojiden Ravika’ya kadar gelirsek Ravika Köyü ile ilgili olarak Keskinoğlu Şirketleri’nin sitesinde
toplanan bilgiler şöyle: Yunan Mitolojisinin evi olan Olympos dağında toplantı
vardı. Tanrıların Tanrısı, Kral Zeus, emir verdi, tüm Tanrılar toplanacaktı. Üç
kardeş olan, Zeus, Hades ve Poseidon, Evreni pay edeceklerdi. Zeus, düzeltmek
için, “gökyüzü ve dünyayı” istiyordu. Poseidon, “Denizi bana verin” dedi…
“Yeraltı ve ölüm âlemi” Hades’e kaldı… Peki dediler, itiraz yoktu… Haber Tanrısı
Hermes, durumu diğer Tanrılara bildirmek için, İda dağına çıkarak (Ayvalık
yöresindeki Kaz dağı) borusunu kuvvetle üfürdü… Artık, 0lympos’ta herkes
biliyordu. Dünya paylaşıldı.
Drama Yağhanesi (Çalışır durumda ve
geleneksel sistemde, soğuk sıkma yoluyla yağ üretimi devam
ediyor)
Bunun üzerine, Tanrılar Kralı Zeus, karısı Hera’yı da yanına alarak, iki
beyaz atın çektiği, savaş Tanrısı Ares’in arabasına binip, Makedonya’da ortalığı
kasıp kavuran, Mahşerin Dört Atlısı’nı, bulmak için yola çıktı. Ve dünyayı kana
bulayan bu çılgınları buldular da. Birinci atlı; beyaz bir kısrağın üzerine
oturup, başında tacı, Tanrının dünyası olan, yaşam ve umudu temsil etmek
istiyordu. İkinci atlı, savaşın sembolü. Kan kırmızı bir küheylâna binip, elinde
kılıcı, o harp senin bu harp benim diyerek ortamı kana bulamak sevdasında.
Üçüncü atlı, elinde bir terazi, bindiği siyah atının üzerinden adalet kurmaya
çalışıyordu. Yapabildi mi? Bilinmez. Nihayet dördüncü atlı, açlığın, sefaletin
ve huzursuzluğun sembolü olan, soluk, kansız ve takatsiz bir atın üzerinde. Son
darbeyi vurmak için harbin bitmesini bekliyordu. İşte, Zeus ve karısı Hera, bu
adaletsizliği durdurmak için, Olympos dağından inerek, Makedonya ve Drama’nın
yolunu tuttu.
Yağhanede sergilenen fayton
(İ.Keskinoğlu ilk zamanlarında çok iyi bir araba yapım
ustasıdır)
Kolağasının kurduğu belde II. Murat’ın yeniçerileri, 1430′da Balkan
işgali için Selanik’e girdikleri zaman, Drama isimli kasabada, adı Namoğlu
Mehmet olan bir Kolağası bıraktı. Mehmet Ağa sevilen bir Osmanlı subayıydı.
Etrafına topladığı üç beş Türk asıllı aile ile birlikte, Drama kasabası
civarında, Rumlarca terk edilen bir yerleşim birimini gözüne kestirerek, kökü
yıllara uzanacak, barışçıl, millet ayrımcılığı yapmayan, kendisinden evvelki Rum
idaresini aratmayan, insanca yaşamayı hedef alan, bir düzen kurdu. Ve bu düzen,
hem onun zamanında ve hem de ondan sonraki nesillerce örnek alınarak yıllarca
sürüp gitti. Kardeş gibi geçiniyorlardı . Bu şirin belde, yılların çarkında
gelişip, aileler ile dolup taştı. Ve günün birinde bizim kahramanımıza yurt
olacak olan, RAVİKA köyü kuruldu.
Şirin bir köy. Verimli yayla ve otlakları, etraf çağlayanlarıyla beslenen
deresi, biblo gibi ufak ormanları ile tipik bir balkan yerleşim bölgesi.
Hayvancılık ön planda. Bunu tütün ve ekin izliyor. İşte Ravika böyle bir köy…
Ayrı dinlere bağlı köy halkı, hiçbir şeyde üstünlük taslamadan birbirlerine
yardım etmek için yarış halindeydi. Ne Yorgo üstünlüğü, ne de Osman Ağa farkı
vardı. Bölünen bir karpuzun iki yanı gibiydiler. Asla, Türk-Yunan bencilliği
yoktu. Kardeş gibi geçinip gidiyorlardı. Kurulan RAVİKA köyü, Drama kasabasına
bağlıydı. Mevsimlik hasatın satılması, bazı ticari ve sosyal işler, bu büyük
kasabada yapılıyordu. Herkes, istediği zaman, serbestçe oraya giderek her türlü
ihtiyacını karşılayacak durumdaydı. Osmanlıların idaresinde olan Drama
kasabasındaki huzur, aynı köylerinde olduğu gibiydi. Hiçbir korku ve kısıtlama
yoktu…
Köyün içindeki organik tarım
yapılan sera ve korumaya alınmış anıt ağaç
Bakkal
Ravika bir fikriyat olarak yaşatıldı Tarihsel dönemler itibariyle 1. Dünya Savaşı yılları ve Osmanlı’nın zor
zamanları; çekilme, dağılma dönemleri. Savaş sırasında göçler, kayıplar, acılar.
Sonra Lozan anlaşmasıyla yerler yurtlar ayrılıyordu. Ravika yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde değildi. Köydeki ailelerin bir kısmına Anadolu
yolları görünmüştü. Adını duydukları ama hiç bilmedikleri topraklara yöneldiler.
Acılar, özlemler, kaybolmalar, aniden yoksullaşan ya da zenginleşenler birbiri
ardında sıralanıyor.
1924 yıllarında Yunanistan’dan mübadele yoluyla gelenlere muhacir
deniyor. Her muhacir kendi yerini, yurdunu, çıkıp var olduğu kültürü kafasında
taşıyarak yeni vatanlarında yer tutmaya çaba gösteriyorlar.
Çayhane
Zaman içinde fırtına diniyor ve ayakta kalanlar bildikleri işleri yaparak
yeniden toparlanmaya başlıyorlar. İsmail Keskinoğlu’nun yurt özlemi bir yandan
büyüyor.
Neden bir köy, neden Ravika? Evet, bu soruyu ve soruya ait cevabı köyün girişini ifade eden kapının
yanında yazılı olan belgeden aynen alıyoruz:
“Bir asırlık yaşamdaki mücadelenin, cesaretin ve başarma azminin ilk
kazandığı yerdir.” Güzel İsmayıl” lakabının kendisine yakıştırıldığı yerdir.
Babasızlığın getirdiği üvey anne hışmının eziyetlerine, kız kardeşi ile yılmadan
direndikleri yerdir.
Geçmiş kullanımı ve mobilyalarıyla
bir berber dükkanı
Çocukluk ve delikanlılığın özdeştiği, dostlukların yanında aşk ile
kavgaların kaynaştığı yerdir.
Yaşanılanların getirdiği maceralarda, terk etmek zorunda kaldığı yerdir,
dönmemek üzere geriye.
Ravika… Yunanistan’da, Drama’ya bağlı Türk ve Rum çiftçilerinden oluşan
şirin bir köydür ve yeni bir asrın başlangıcı olan 1900 yılında İsmail
Keskinoğlu’nun doğduğu yerdir. Bir asırlık yaşamındaki mücadelelerin,
maceracı ruhu, başarılarındaki azmi, bu köyde tüm yaşadıklarından aldığı
özellikleri olmuştur.
Köy Odası şimdi aynı zamanda bir
toplantı mekanı, konferans salonu
Ravika köyü Keskinoğlu ailesinde önemli yer tutar.
Bugünün temellerinde oradaki yaşananların önemi çoktur.
Keskinoğlu ailesi tarafından yaptırılan bu köy, Ravika’nın bir kopyası
değildir. Ancak oradan kazanılan mücadeleci ruhun buraya aşılanması ile “Güzel
İsmayıl’ın” yaşadıkları anıları işlenmiştir her bir yana.
Gelecek kuşak dedelerinin bugüne gelinmesinde yaşadıklarının hikayelerini
unutmayacak, anılarına aşk ve dostluklarının yanı sıra yaşadıkları eziyetleri ve
çileleri de ekleyecektir. Ravika’nın ruhunu taşıyan bu köy, Keskinoğlu ailesinin
yaşanılanlara bakmasını sağlayacak, başarılarının altında yatan nedeni
unutmayacaktı r.
İsmail Keskinoğlu’nun Darama’da
yaşadığı evin benzeri olarak yapılan konak
Sayın Sıdıka Keskinoğlu’nun, köyün oluşturulması ve projesinde öncülük
ettiği, Keskinoğlu ailesinin tüm bireylerinin yapımına katıldığı bu köyde İsmail
Keskinoğlu anılarıyla birlikte hep yaşayacaktır”
Görüldüğü gibi, bir tarih bilinci oluşturma ve onu nesneleştirme,
geleceğe taşıma fikri esas olarak, köy projesini öne çıkarıyor. Yeni bir gelecek
inşası aslında içinde bir geçmiş inşasını da içeriyor…
Ravika Köyü’nün yeniden doğuşu Drama’nın Ravika köyünde doğan “Güzel Ismayıl” o günlerin savaş ortamında
Türkiye’ye geliyor ve Akhisar’da mücadelesine başlıyor. Önce kesif
başarısızlıklar ve Sakarya’da Adana’da verilen mücadeleler ve sonra başladığı
nokta olan Akhisar’da bugünkü büyük tavuk, yumurta ve zeytinyağı
imparatorluğunun kuruluşu…
Caminin
içinden görünüm
Bir büyüme sürecinin ve bir ailenin isim yapma mücadelesinin
hikayesindeki azim bir süre sonra çıktığı toprakları anımsamaya, doğduğu yeri
anımsamaya, nostaljiyi hayata geçirmeye dönüşüyor.
İsmail Keskinoğlu 2001 de hayatını 101 yaşındayken kaybediyor. Aile onun
anısına bugünkü Ravika Köyü’nü yaptırırken buna şu anda iki de müze
ekliyor.
Süreci Keskinoğlu ailesi şöyle özetliyor: “Ailenin üçüncü kuşağı
dedelerinin köyünü Akhisar da kurmaya karar verdiler. Temeller 2002 de atıldı.
Keskinoğlu ailesinin adına Sıdıka Keskinoğlu ve Mimar Ercan Abaka Yunanistan’a
giderek, Ravika Köyü’nü incelediler. Gezileri sırasında oluşturdukları fotoğraf
arşivlerinden ve hala sapasağlam duran binaların mimari özelliklerinden
yararlanarak kaynak oluşturdular. 1 sene süren detaylı araştırmalar sonucunda
projeler hazırlandı. Akhisar’ın Kayışlar Kasabası’nda, yaklaşık 100 dönüm arazi
üzerine projesi yapılan Ravika Köyü, Yunanistan’ın Drama Kasabası’na bağlı
Ravika Köyü’nün aslına sadık kalınarak tam 2 yılda inşa edildi. Ravika köyü
özenli ve uzun bir çalışmayla gündeme gelmiş oldu. Özellikle tavan ve duvar
resimlerinde Balkan Mimarisi öne çıkıyor. Anadolu mimarisindeki motifleri de
içinde yaşatan Ravika köyü bu iki ayrı kültürün birbirine ne kadar yakın
olduğunun en hoş kanıtlarından.”
Köy Okulu
Ravika Köyü projesi kapsamında şu anda Drama Yağhanesi, köy muhtarlığı,
berber, bakkal, manav, marangoz, demirci, nalbant, cami, ilkokul ve İsmail
Keskinoğlu’nun eski Ravika’da yaşadığı evin benzeri konak ve bunları toparlayan
köy meydanı şu anda inşa edilmiş ve ziyaretçilere hazır bekliyor. Yine bu alanın
hemen yanında 2007 yılında eklenmiş olan İsmail Keskinoğlu müzesi ve onun
yanında şimdilik tek katlı bir müze daha yer alıyor. Kompleks içinde bundan
başka bir adet Mardin evi ve bir adet Bursa evi de yer alıyor. Köyün ve
müzelerin çevrelediği alanın yakınında doğal yolla ekolojik tarım yapılan
seralar ayrı bir özellik olarak bulunmaktalar.
Herşey biriktirmekle başlıyor ya da biriktirdikçe… Bir yaşantının izlerini taşıyor diye biriktirmek ve saklamak, sonra
bunları korumak, geçmiş yaşamın ayak izlerini hiç yok etmeden onların sürekli
üzerinden gitmek farklı bir akıl yürütme biçimi şüphesiz. Bir yol çizmenin aracı
olarak biriktirmek, yeni bir şey inşa etmek için geçmişi diriltmek, bir oluşumu
perçinlemek için geriye dönüp genel tarih için “kişisel tarihi” yazmak,
ontolojik bir çaba olarak görülmelidir.
İsmail Keskinoğlu Müzesi
Her yeniden var olmanın ve akabinde büyümenin, güç kullanmanın, gücü
tesis etmenin bir kökünün bulunması, dayanaklarının ve nesnelere dayalı yazılı
tarihinin oluşması şarttır.
İsmail Keskinoğlu bunu çok önceleri keşfetmiş ve bu yolda doğduğu yeri
Ravika isminde özneleştirerek bugüne taşımış. Bazen bütün (bizdekinden farklı
olarak…) dünyada müzelerin niye bu kadar fazla olduğunu düşündüğümüz olur
herhalde. Uygarlık denen şeyin sadece akıl etmekle ve “şıp” diye kurulmadığı,
birbirini takip eden olaylar ve birikimin sonucu olduğu biliniyor artık.
Biriktirdikçe daha güçlü olunduğu söylenebilir bu yüzden.
Müzede yer alan İsmail
Keskinoğlu’nun otomobil koleksiyonu
Gözlemcinin baktığı yerden Ravika köyü için basında yazılan birçok yazıda İsmail Keskinoğlu’nun
“doğduğu köyün aynısını” Akhisar’da yaptırdı diye yazıyor. Oysa köyün
girişindeki kitabede yukarıda aktardığımız gibi “aynısı” değil, oradan
izlenimler taşıyan, oranın ruhunu anlatan Balkan ve Anadolu mimarlığı öğelerinin
kullanıldığı bu köy, fiziksel özelliklerinden çok taşıdığı anlamla öne
çıkarılıyor. Bu bir anlamda “gözlemci” olarak bizim işimizi
kolaylaştırıyor.
Gözlemci olarak işin hikayesinin anlatımından ve aktörlerin kendileri
için kendi sunumlarını aktardıktan sonra bazı noktaları da irdelememiz
gerekiyor.
Zira işin içinde naif bir köy ‘projesi’ var ama projeden çok öznenin
kendisi anlatılıyor, dönemsel verilerin aktarımına ait belge sayılacak bilgiler
arka planda flulaşıyor. Mimar var belki ama ismi “bir” yerde geçiyor, ailenin
fertleri tarafından düşünülmüş ve neredeyse ’tasarlanmış’ olduğu söyleniyor. Ve
söz konusu Ravika köyünün “projesi” belki de bizim bu “gözlem” bölümüz dışında
mimarlık alanına hiç sürülmemiş gibi duruyor. Acaba niye? Yapılan iş, taşıdığı
anlamı dışında hacim açısından az-buz bir iş değil ama bir mimarlık yayınına
(mimdap bu konuda ilk oluyor) geçmiş değil henüz.
Köyün içinde her binanın yanında tanıtım yazıları var ve bu köy ve müze
projesinin ilerleyeceği söylem olarak yer alıyor ancak mimari dilde ortaya konan
bir plana şu anda rastlayamıyoruz. Umarız yakın zamanda ilgililer köyün şu
andaki durumunu ve gelecekte alacağı şekle ilişkin bir planı izleyicilere
sunarlar.
Mardin Evi
Bursa Evi
Bir adım daha atalım, projenin uygulaması ağırlıklı olarak taş-tuğla
kullanılarak yapılmış ve ‘eski’ yapı tarzı ön plana getirilmişse de, özellikle
ahşap işlerinde, dönemsel ahşap işleme ve süsleme tekniği ile alakası olmayan
bölümler arada sırıtıyor. Kapıların bir kısmı, basit kabartmalar ve çıtalar,
ahşap tavanlardaki süslemelerin bir bölümü için orijinalliğinin tartışılmasından
çok basit ve gözleme, etüde dayanmayan ‘ucuz’ işler olması öne çıkıyor. Her ne
kadar yukarıda bahsettiğimiz gibi “Drama’daki köyün aynısı”nın yapılmadığı
söylendiği için proje; bu tür eleştirilerden bir anlamda muaf tutulmayı istemiş
olsa bile, bu denli iddialı olunan bir konuda daha rafine araştırmalara ve daha
titiz uygulamalara yer verilmeliydi.
Oysa berber, bakkal dükkanında, yağhanede ve konakta birçok mobilyanın
seçimesi, eskiden kalan koleksiyonları n sergilenmesi çok başarılı. Yine
Keskinoğlu Müzesi bina olarak da sergileme düzeyi olarak da övgüyü hak ediyor.
Hele içindeki araba koleksiyonu, bir benzeri daha var mıdır acaba
dedirtiyor.
Dolayısıyla “gözlem”cinin baktığı tarafta mimarlığın daha fazla
önemsenmesi gereği görülüyor. Köyün adı olan “Ravika”nın bir marka düzeyine
yükseltildiğini, bütün söylemin bu marka etrafında döndüğünü fark
ediyoruz.
Tavan
detayı
Oysa Ravika’nın anlatılan hikayesi kadar ortaya konulan ürünün yapılış
süreci, nedeni, tasarım fikri, temsil edilen geçmişle kurulan bağın niteliği
kavramsal düzeyde dengeli bir şekilde ele alınıp, bu tarafı da ortaya
konabilirdi.
Olumlu sayılabilecek bir “müze” köy yapma cesareti ve başarısı, umarız
bundan sonraki Ravika’nın, ilerisi için planlanan yapım aşamalarında mimarlık
boyutunu ifade etmeyi göz ardı etmeden
gerçekleştirilebilir. |