Üniversitelinin Kaçamak Rehberi |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla
Konu: Üniversitelinin Kaçamak Rehberi Gönderim Zamanı: 21.Eylül.2009 Saat 13:57 |
Üniversitelinin Kaçamak Rehberi Üniversite yılları, diğer okul yıllarına
benzemez arkadaşlar, hem özgürlüğün tadını çıkardığınız, hem de çalışmak zorunda
olmadığınız bir dönemdir. Bir daha asla böyle bir yaşam dilimini
bulamayacaksınız, o yüzden yaşadığınız her dakikanın keyfini çıkarın.
Sultanahmet: İşte İstanbul'un en görülesi yerlerinden biri; hatta yerli-yabancı pek çok insan için bir tür manyetik çekim merkezi olduğunu bile söyleyebiliriz. Ulaşmak için bizce Bab-ı Ali yokuşunu deneyin. Bayağı bir süre önce, henüz İkitelli'de bir basın gezegeni yokken bütün basın camiası buradaydı. Parke taşlı bir yokuştur burası, kitapçılar, dönerciler, İran Konsolosluğu, Gazeteciler Cemiyeti derken bambaşka bir dünyaya çıkıverirsiniz. Merkeze ulaştığınızda hemen bir Ayasofya'yı gezin, bahçesinde bir çay için. İmparator Justinyen'in eski Roma İmparatorluğu'nu siyasi düzeyde yeniden bir araya getirmek için inşa ettirdiği Ayasofya Kilisesi, kısa bir süre sonra bir depremde çöker, daha sonra desteklerle yeniden inşa edilir. 1453'teki fetihten sonra ise camiye çevrilir. Bölgeye adını veren Sultanahmet Camii'nin karşısında tarihi Alman Çeşmesi var, burayı da mutlaka görün. Yüzlerce yıl önce Hipodrom olan ve türlü eğlenceler düzenlenen alanda geçmişin huzurlu atmosferini bulmanız mümkün. Buradan çıktıktan sonra Topkapı Sarayı'nı gezin, olağanüstü bir bahçesi var. En çok ilginizi çekecek yer ise Harem bölümü; eski günlerdeki ihtişamı halen duruyor, öyle ki hala kafeslerin arkasından gizlice gelenleri izleyen harem kadınlarını hissedebiliyorsunuz. Yine de Sultanahmet bölgesi içinde bizim favorimiz Yerebatan Sarnıcı. Klasik müzik eşliğinde girdiğiniz sarnıçta attığınız adımların sesi bile büyüleyecek sizi. Tavandan damlayan suların seslerine karışan ışık ve gölge oyunları sizi kendinizden geçirecek. Eh, bir çay molası da burada verilir doğrusu Divan Yolu: Topkapı'dan tramvay yolunu takip ederseniz Aksaray'a doğru sağlı sollu bir sürü tarihi bina göreceksiniz. Eğer karnınız da açsa pideden dönere, kebaptan tatlıya aklınıza gelen pek çok yiyecek türünü bulmanız mümkün, üstelik gayet ekonomik fiyatlarla. Neyse, Divan Yolu'nu takip ederken yolunuz Beyazıt'a düşecek, işte orada bir kitap cenneti var. Sahaflar Çarşısı da denen bu cennette, daracık dükkanların tozlu raflarında birbirinden ilginç ve keyifli kitaplar bulacaksınız. Sahaflar Çarşısı'nın o görmüş geçirmiş hoş sohbet esnafları da cabası. Burdan çıkar çıkmaz soluğu Kapalı Çarşı'da alın, bir süreliğine her şeyi unutacaksınız ve kendinizi Binbir Gece Masalları'nda gibi hissedeceksiniz. Oradan da Mısır Çarşısı'na uğrarsanız bu masalsı yolculuğunuzu tamamlamış olacaksınız. Buradan çıktıktan sonra Eminönü'ne uğramadan eve dönmeyin, giysilerden CD'lere, mutfak eşyalarından kırtasiye ürünlerine kadar her şey burada inanılmaz ucuz. Haliç: Son günlerde yeniden keşfedilmeye başlanan bu ilginç bölgeyi hazır sakinken ve fırsat varken gidip görmek lazım. O şirin cumbalı ahşap evleri, çiçekli balkonları, pencereden pencereye sohbet eden Rum, Ermeni, Türk kadınlarını, patrikhaneleri, kiliseleri görmek pek hoşunuza gidecek. Bizim önerimiz en ünlü semt olan Cibali'yi gezdikten sonra şatoya benzeyen Fener Rum Lisesi'nin önünden geçmeniz ve oradan Balat'a inmeniz. Bu güzergah üzerinde bir sürü tarihi binaya rastlayacaksınız, ıskalamanız mümkün değil. Balat'ta çok ucuz ve temiz esnaf lokantaları var, birbirinden güzel yemekler size annenizin yemeklerini hatırlatacak. Ama sakın yemeğin üzerine çay veya kahve içmeyin, bunun için biraz sabretmeniz gerekiyor, kahve molamızı harika bir yerde vereceğiz. Lokantadan çıkar çıkmaz rotanızı Eyüp'e çevirin, Eyüp Sultan Camii'nin içinden geçip Mezarlık Yolu'ndan tepeye tırmanın. Aman korkmayın canım, düşündüğünüz gibi değil hiç, acayip işlek bir yol burası ve fena halde kalabalık. Tepeye vardığınızda düz bir alana çıkacaksınız. Ve işte karşınızda Pierre Loti kahvesi. Adını ünlü Fransız yazar ve İstanbul aşığı Pierre Loti'den alan, romanlarında sürekli bahsi geçen ve muazzam bir İstanbul panoraması sunan bu güzel kahvede güneşin batışını izlemek gibi bir fırsatı kaçırmayın deriz. Hele de yanınızda özel birisi varsa :) Beyoğlu: Trekking yapmak isteyenlerin şehir dışına çıkmalarına hiç gerek yok, İstanbul'un orta yerinde bunu yapabilirsiniz: Galata - İstiklal güzergahı. "Ehh işte, alt tarafı İstiklal Caddesi" deyip geçmeyin, burası bir zamanların Cadde-i Kebir'i, Pera'sı… Cenevizliler'in, Romalılar'ın, Levantenler'in yerleştiği, bütün dinlerin ve milletlerin birleştiği bir mekan. Operetlerin, kabarelerin, kafelerin, tiyatroların, sinemaların, festivallerin özetle yaşamın nabzının attığı yer. Biz yola Galata'dan başlamanızı tavsiye ederiz. Tırmanmak için gayet uygun ve de güzel bir yokuş var orada. Cenevizliler'den kalan Galata Kulesi'ne asansörle çıkıp bütün İstanbul'u kuşbakışı şöyle bir seyrettikten sonra kendinizi Tünel'e çıkan yokuşa vurun. Bu yokuşta sağlı sollu müzik aletleri satan dükkanlar var, eğer biraz ilginiz varsa, bu güzergah boyunca müzisyen olmanız an meselesi, zira mağazaların vitrini acayip baştan çıkarıcı görünüyor. Yokuşun sonuna vardığınızda İstiklal Caddesi’nin Tünel ucuna da varmış olacaksınız. Elçilikler, kafeler ve türlü pasajlar arasından geçerken yolunuza Narmanlı Han çıkacak (sol tarafta). Eskiden Rus Elçiliği’nin mahkemesi olan bu hanın içine girin ve kediler cenneti olan avlusundaki bankta güzelce çayınızı yudumlayın. Sonra yola devam tabii. Odakule’yi geçince sağ tarafta St Antuan Kilisesi’ni, yan tarafında da heybetli Mısır Apartmanı’nı göreceksiniz. Burada eskiden ünlü Trocadero Tiyatrosu varmış, bilginiz olsun. Biraz dinlenip yürümeye devam edin. Sol tarafınızda Paşabahçe mağazası belirecek, hemen oradaki aralığa girin, karşınızda İstanbul öğrenci piyasasının en ucuz giysi cenneti olan Terkos Pasajı’nı bulacaksınız. Burada gayet kaliteli şeylere rastlamak mümkün. Eh, öğle yemeği zamanı da geldi bu arada. Yola devam edin ve Galatasaray’ı geçtikten sonra hemen sol tarafınızda kalan Çiçek Pasajı’na dalın. Burası da zamanında Sultan Mecid’in atıyla opera dinlemeye geldiği Naum Tiyatrosu imiş. Bir yangında hasar gördükten sonra pasaja dönüştürülmüş ve işgalci askerlerden kaçarak buraya saklanan çiçekçi kızlara ithafen Çiçek Pasajı adı verilmiş. Gayet ekonomik bir şekilde midyenizi, kokoreçinizi, balığınızı yedikten sonra dışarı çıkın ve hemen karşınızda duran Atlas Pasajı’na girin. Burası bir öğrencinin olmazsa olmazlarından biridir. Kaset, CD, afiş, ilginç tişörtler, ikinci el giysiler, dergiler, ne ararsanız bulabilirsiniz. Çıktıktan sonra Taksim’e doğru yola devam edin. Bu güzergahta sokak aralarında keşfedeceğiniz pek çok kafe olduğu gibi birbirinden zengin kitapçılara da rastlayacaksınız. Bizim tavsiyemiz Hasnun Galip Sokağı’ndaki Simurg. Eski-yeni pek çok kitabı burada bir arada bulacaksınız, dükkanın ünlü kedileri de cabası (Aman dokunmayın, pek nazlılar). Yolun sonu tabii ki Taksim Meydanı. Buraya ulaşana kadar yeniden acıkmış olanlar sırtını Anıt’a versin, Tramvay durağına doğru yürüsün, durağın karşı tarafında, yani Sıraselviler’le İstiklal’in kesiştiği köşede yiyebileceğiniz en güzel hamburgeri yapan Kızılkayalar ve benzerlerini göreceksiniz. Afiyet olsun! Adalar: Birkaç saatliğine de olsa medeniyetten uzaklaşıp bir ıssız adada yaşamak isteyenler için enfes bir önerimiz var: Evet, bildiniz, Adalar. Tamam, ıssız olmayabilir, ama İstanbul’dan sonra bayağı bir tenha bulacağınız kesin. Bu mini Robinsonculuk oyununuza Büyükada’yla başlamanızı öneririz. Deniz otobüslerini kullanarak kestirmeden ulaşabilirsiniz, ama bize sorarsanız Adalar’a 1846’dan beri kullanılan ve Kadıköy’den, Beşiktaş’tan ve Sirkeci’den binilen eski usul vapurlarla gitmek çok daha keyifli olur. Büyükada’ya varınca hafif bir ada şoku yaşayabilirsiniz, çünkü buranın atmosferi gerçekten farklı. Adaya vardığınızda sizi ada sakinlerinin yanı sıra atlı faytonlar karşılayacak. Gezintinizi yaya olarak da yapabilirsiniz, ama hemen hatırlatalım, adada ortalama bir tur 10 kilometre kadar sürebilir. Üstelik tepeye tırmanmak da hayli yorucu bir iş. Diyelim faytona bindiniz ve tepeye ulaştınız, sakın şaşırmayın, bu kez de sizi eşekler karşılayacak. Çay bahçesinde oturup nefis manzaraya karşı çayınızı yudumladıktan sonra Aya Yorgi Kilisesi’nin bahçesinde gezebilir, yürüyerek aşağıya inebilir, iskeleden kalkan motorlarla bir diğer adamıza, Heybeliada’ya gidebilirsiniz. Bir dönem insanları “Heybeli’de her gece mehtaba çıkaran” bu şirin adamız gerçekten de mehtabın en güzel izlendiği yerdir ve hatta gerek manastırları, gerekse eşsiz doğasıyla Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim gibi edebiyatçılarımızı kendine aşık etmiştir. Şimdi sıra sizde! Adada dört tane tepe var. Özellikle çıkmanız gereken Heybeli tepesidir, ardından Değirmen Plajını, Çam Limanı’nı, Terki Dünya’yı ve Papaz Okulu’nu görmenizi tavsiye ediyoruz. Buradan bir diğer adamıza Burgazada’ya geçebilirsiniz. Kısa bir süre önceki yangında doğasından çok şey kaybeden adanın yine de görülecek çok şeyi var. Sait Faik’in evini, Kalpazankaya’yıi İsa Tepesi’ni gezmeden gitmeyin. Son olarak İstanbul’a en yakın olan Kınalıada’ya geçin, zaten oradan da İstanbul’a dönersiniz. Burada öncelikle görülmesi gereken yer, Roman Diyojen’in ömrünün sonuna kadar kapalı kaldığı Yukarı Manastır olmalı. Buradan çıktıktan sonra Manastır Koyu’nun olağanüstü manzarasında kahvenizi içip bir şeyler atıştırın ve iskeleye binip medeniyete geri dönün. Günlerce kendinizi bomba gibi hissedeceğinize eminiz. iştegençe teşekkürler |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |