Yaşlanmış Değil, Yaşamış Olmak |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla
Konu: Yaşlanmış Değil, Yaşamış Olmak Gönderim Zamanı: 17.Eylül.2009 Saat 09:03 |
Yaşlanmış Değil, Yaşamış Olmak Yazar : SİNAN AKBAŞAK Tarih : 16 Eylül 2009, 20:56 Geçen yıllarla birlikte değişen yaşam koşulları beğenilerimizi alışkanlıklarımızı ve önceliklerimizi değiştirdi. Bunda yadırganacak bir şey elbette yok. Yıllara demir atıp hareketsiz kalınamaz. Hareketsiz kalmak geri gitmektir. Ancak zaman zaman eskiye özlem duyduğumuz, gözlerin hafif nemlenerek dalıp gittiği de olmuyor değil. Her yaşadığımız gün kendine ait bir güzellik barındırıyor, Buna rağmen zaman zaman ‘nerede o eski günler’ , ‘ah o eski bayramlar’ şeklindeki duygu patlamalarımız oluyor. O günlerin özelliğinin hep bizim daha genç olmamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Eski bayramlar derken çocukluğun, gençliğin özleminin ağır bastığını zannediyorum. Hep eskiyi anarak yaşamak mümkün değil , Haydi o günlere dönelim desek hiçbirimizin samimiyetle geri dönmeyi kabul edeceğini de sanmıyorum, ama anmak güzel. Geriye dönük andıklarımız, yaşamın başındakilere; ileriye dönük veya güne uyarlanmış örnekler haline getirilebilir. Yalnız en önemli koşul bunları anlatırken genç insana ‘ben senin yaşındayken ‘diye başlamayacaksınız… Bu kesinlikle itici hem de ön yargılı bir mukayesedir. Ben senden iyiydim ya da sen benden daha iyi şeylere sahipsin şeklinde yargıyla dinleyene mağlubiyet hissi tattırmaya yöneliktir. Ve bence bizim kendi içimizdeki gizli ezikliğin bir ifadesidir. Hayatımda çok şey öğrettiğim çocuklarımdan aynı zamanda çok şey de öğrendim, aksi mümkün mü? Bizim yaş gurubumuzdaki dostlarımdan hangimiz bilgisayarda tıkanınca oğluuum, baksana şuna ! Acayip acayip şeyler yazıp ekran sarı oldu ya da kızııım, şu telefona bir bakıver... Halanın numarasını kaydetmiştim ama kaybolmuş… Şeklinde yardım (aslında gizli imdat) talebinde bulunmadık. Otomobil kullanmasını hem de bütün titizliğimle ve biraz da eziyet haline getirerek öğrettiğim çocuklarıma kaza yaptığımda telefon edip, Oğlum çalışıyor ama yürümüyor. Ne yapayım diye sorduğumda; turbo radyatörünü patlatmışsın baba sakin ol hemen geliyorum… Ya da çekici gönderiyorum cevabını duyunca nasıl ooh dediğimi aynı zamanda gururla hatırlıyorum. Hâlbuki ben evin önünde, karteri açıp motor indirmeden segman atabilirdim ihtiyar ‘Fiat’ıma… Ama ilerleyen zamanla gelişen teknoloji konu dışında bıraktı. Çocuklarımdan gururla ve her zaman yardım isterim. Ben böyle tek örneğim ya da tüm yaşdaşlarım böyle anlamına da elbette gelmez... Ama şunu da unutmayalım ‘çocuğumdan geri, babamdan ileriyim’ şeklinde izah edilebilen bir gelişim süreci doğru bir süreç olacaktır. Bu görüşü doğrulatmak için ‘benden bu kadar’ diye durup, çocuğumuzun geçmesine izin vermek şeklinde yapılan hile onun gelişimine vurulabilecek büyük ve ciddi bir darbedir... Her zaman iyi örnek olmak ve özellikle zor geçilen bir hedef olmak çocuğumuzun gelişmesine destektir. Ancak geçildiğimiz anda da bunu gururla kabul etmek gelişmişliğin önemli bir ifadesi olacaktır. Bir kaç yıl önce ciddi yağmış bir kardan sonra alt katta kapanan merdivenleri kürekle açmaya çalışan rahmetli babamın sesini duyunca üst kattan fırlamış, Baba ne yapıyorsun? Düşüp bir yerini kıracaksın endişesi ve ifadesiyle babamın elinden küreği almış kürüyorken çatı katındaki odasının penceresinden oğlum... Baba ne yapıyorsun diyerek gelip küreği elimden almıştı… Yaşadığım duyguları tam hala tarif edemiyordum. Hoşuma giden bir şeyler vardı ama neydi? Bir ara çocuktum, on saniye sonra büyük olmuştum. Ama düşündüğüm için, düşünüldüğüm için mutluydum. Hatırlananlar hep güzel şeyler değil elbette... Hatta belki acı verici olanlar da var. Ama biz güzellerini hatırlamayı, diğerlerini unutmaya çalışıyoruz... Doğrusu da, insanca olanı da bu değil mi? Ara sıra geriye dönük güzellikleri hatırlamak, anlatıp paylaşmak, o günlere gidip gelmek, bir tür ‘zamanda yolculuk’ değil mi? şimdi ilkokula başlamak üzere olduğum günlere dönüversem iyi olmaz mı? O anları yeniden yaşasam, gidenleri ansam… Evet evet iyi olur... Haydi, ‘ o günlere’ ... Birlikte. Büyüdüm... Okullu oluyorum... Önemli adetlerimizden biride okullar açılmadan önce o günkü adıyla önlük yaka takılıp büyüklerin ziyaretine gitmek. Eller öpülecek, önceden hazırlanmış mendil alınacak ve hep üst cepte üçgen şeklinde muhafaza edilecek, edildi de. Okula başlamanın çok ciddi bir şey olduğu ve paylaşılması gerektiği düşünülüyordu ki öyleydi. Önlüğüm, yakam ve diğer her türlü giysim, giysilerimiz annem tarafından evde dikilirdi. Üstelik böylesi bir olay için yeni kumaş alınmıştı. Genelde amacını yitirmiş ama eskimemiş giysiler bozularak yenilenirdi. Biraz mecburiyet biraz tutumluluk. Belki de o zamanın önemli göreviydi bir şeyi bozup başka bir şey yapmak... Giyindim yakam takıldı. Kendimi çok iyi ve önemli hissediyorum. Otobüs durağına indik. Akbabaya Anneanneme ve dayılarıma gideceğiz. Eskiden adliye, bugün Beykoz Vakfının olduğu yerdeki Yalıköy durağında 11’i 20 geçe otobüsünü bekliyoruz. Oldukça az vasıta geçtiğinden başka şansımız yok. Annem bazen de teyzem, ağabeyimle beni durağın karşısındaki parka getirir hava aldırırdı. Akbabaya geçen arabalar senin, Beykoz’a geçen arabalar benim olsun diye oyun oynardık. Bazen birimiz 5 diğerimiz 3 olurdu, bazen de öbür türlüsü, ama iki saatte geçen araba sayısı sekiz bilemediniz onu geçmezdi. Otobüs iki, üç tane var ve ağabeyimle hepsini tanıyoruz. Isuzu tonner marka burunlu fener otobüsü geldi... Zaten kocaman burnunda adı yazıyor ve hareket etmediği zaman hastalıklı gibi hırrn hırrn diye bir ses çıkartıyordu. Genellikle eskiyen kamyonlar Bursa’ya götürülüp otobüs yapılırdı. Bu yüzden otobüs de akşamları Anadolu fenerine giderken yokuşu çok zor ve ağır çıkar, yolcular inip muşmula toplar, sonra yine yoluna devam eden arabaya binerlerdi... Aslında bunu gördüğümü sanmıyorum. Muhtemelen anlatılanlardan hafızama girmiş olmalı. Şoförü de annemin kuzeni olan Hikmet dayı. Posbıyıklı biletçi gelirken Hikmet dayı tamam tamam derdi, Annem olmaz öyle derken biletçi uzaklaştı. Annem teyzesini sordu, ona ve eniştesine selam yolladı. Hikmet dayı da ;‘enişteme selam söyle’ dedi. Akbabaya varmamız 20 dakikadan fazla sürüyordu sanırım. Otobüsten inince de yaklaşık 15 dakika yürüyorduk. Anneannemin evini görünce hep içimi bir sevinç kaplamıştır. Hele kendisini de uzaktan görünce içim titredi. Dünyanın en iyi insanlarından biriydi. Bahçeyi süpürürken terlemiş yüzünü yeldirmesinin ucuna kurulayıp “hacım benim” diye sarıldı. Beni hep “hacım” diye severdi. ‘Aman da okula mı gidiyormuş benim kuzum’ derken dalda bir sonbahar kuşu öttü ve anneannem... bak bak kuş da seni çok sevdi... ‘ cicibey ’ , ‘cicibey ’ diye sesleniyor sana dedi. Dikkat ettim kuş hakikaten ‘cicibey’ diyordu ve o kuş, kuşlar hala ‘ cicibey ’ diyorlar. İsterseniz rastladığınızda dikkat edin size de diyecektir muhtemelen... Anneannem o gün kuşa tembih etmiş.. Hep böyle öt, çok yakıştı sana da, oğluma da diye… İyiliğini, incelik, hassasiyet ve yaratıcılıkla süslemişti... Nur içinde yatsın... İşte zaman yolculuğu… Sadece ben mi yaptım yoksa birlikte miydik? Belki de bir film seyrettik. Benim filmimde benim tanıdığım insanlar, sizin filminizde sizin tanıdığınız insanlar vardı. Ortak duygumuz bir sıcaklık hissi olabilir mi? Anılarınız varsa ‘yaşlanmamış, yaşamışsınızdır’… Anılarınız varsa ‘anılacaksınız’ eminim Bıraktığınız ‘sada’ hoş olsun. R.Sinan Akbaşak (sinan@tiyatroterapi.com) gazetebeykoz.com Düzenleyen terapist - 17.Eylül.2009 Saat 09:18 |
|
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 17.Eylül.2009 Saat 21:18 |
'Yaşlanmış Değil, Yaşamış Olmak' haberi için yazılan yorumlar"gazetebeykoz" dangeçmişi
bu denli sağlam hatırlayıp güne de bukadar uyum sağlamak sağlıklı
insanların işi yazılarınızı okumayı aktarmayı seviyorum onlarca kişiyle
paylaşıyorum o günkü Beykoz'u görmek isterdim
Biz şimdi bahsettiğiniz yerden karşıdan karşıya geçemiyoruz.10 dakika bekleyin elinizden tuttuğunuz bir çocuk da olsun yanınızda inanın karşıya geçmeniz için bir Allahın kulu durup yol vermeyecektir Okurken içim ısınıyo sonrası gerçeğe dönünce yok ya diyorum yok yok .Güzel insanların hepsi güzel atlara binip gitmemiş de o kuş ben o kuşu duymak istiyorum.zamanı gelir de duyarsam ne bileyim anlatacak bir öyküm olacak sanki sizi okumalı belki bir gün hepsini bir yere toplarsınız A.MÜGE GERDAN [ 17 Eylül 2009, 10:02 ] Yaşanmış
yılları arttırarak,dostlar biriktirerek,anı denizimizi
zenginleştirerek,hoş sadalarla anarak ve inşallah anılarak da...İnsan,
son kişi onun adını anmayınca ölür derler.
Bayramlar ve ardindan yeni bir sene ...Hep kurulan planlar ve bir türlü başlanmayan,ertelenen işler...Umarım yazınızı/yazılarınızı okuyanlar da(bir deniz yıldızı misali) bir şekilde hayatı yakalarlar ve hoş sadalarımız artar. İnsana yatırımla,dostlarla... Kaleminize sağlık... Sevgilerimle... Not:Her anıda Beykoz'a dair tarihsel bir yolculuğa da çıkıyoruz,umarım ayrıca bunlarda değerlendirilir... GÜLSER ACAR DONDURMACI [ 17 Eylül 2009, 09:44 ] Geçmişteki
anılar ve çocuklarımızla olan iletişim konusundaki düşünceler ancak bu
kadar güzel anlatılabilir, tabii senin kaleminden.
Kalemine ve ruhuna sağlık.. Gülser SEYYAL TUNÇ [ 17 Eylül 2009, 08:59 ]
Merhaba
hep bahsini duyduğumSinan hocanın bu yazısını okuyunca (tabii aynı anda
tüm diğer yazıları okudum ve diğer yazarlara da başladım)iki konu aynı
anda yüreğimi coşturdu.Biri büyüklerin küçüklerden yardım istemesi
diğeri anıları anlatırken tam da gerçekten sinir olduğumuz ben senin
yaşındayken kavramı konusunda yetşkinlerin ikaz edilmesi.yardım istemek
ne kadar güzel bunu kompleks yapmamak öğrettiğinin öğrencisi olmak
yücelik ,öğrenmenin sınırsızlığına gidişi değil mi?Çok eksik kaldığımız
bir kavram bu biz hep sen sus anlamazsın benden dah iyi mi bilicen
deriz..farklı bir örnek sabaha iyi başlamamı sağladı..anıları aktaramak
çok güzel ama herkes yapamıyor bence yapabilenler yapsın..anlattığınızı
ve ananenizi gördüm bir şey söyleyeyim mi o kuş gerçekten cici bey diye
ötüyorhafızamı geri sarıp baktım inanamadım şimdi arıyorum cici beyi
ama serçe sesi bile yoketrafta oysa çalıştığım iş yerim yarı yeşil bir
bölge umarım rastlarım ve size selam gönderirirm.Bugün bu kubbede bir
hoş sada için düşünüp çalışacağımmuhakkak bir yolu benim içinde
vardır.Bu yazı bile minicik bir 'sada' olmadı mı? elleriniz yazacak aklınız ve ruhunuz saklayacak ve aktaracak durumunu hiç kaybetmez inşallah. Düzenleyen terapist - 17.Eylül.2009 Saat 21:22 |
|
Misafir
Misafir |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 26.Eylül.2009 Saat 09:19 |
. Sizinle beraber Hayatta yaşamak, sizi tanımak ve Sevmek... Hiç bitmeyecek bir kitabı okumak ve okudukça, canlandırmak gibi HOCAM.
Varlığınız Umutsuz yüreklere umut oluyor.
|
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |