Albert
Einstein, modern zamanların en ünlü bilim insanı... Uzay, mekân ve zaman
kavramlarını değiştiren bir fizikçi. "E=mc2” formülünün yaratıcısı olarak,
sadece o güne kadar süregelen fizik yasalarını alt üst etmekle kalmamış, nükleer
güce ve atom bombasına giden yolu açarak, tarihi de yeniden şekillendirmişti.
Ancak, hep nükleer silahların engellenmesi için çalıştı. Adını taşıyan bir
kimyasal element bile var: "einstenyum". Şimdi, dağınık saçları ve çorapsız
giydiği ayakkabılarıyla hep göze batan bu çok yönlü bilim insanının gizli kalmış
dünyasında yolculuğa başlıyoruz...
Einstein, bilim dışındaki insanlara iletilmesi için habercilere
Görelilik Kuramı’nı şöyle tanımlamıştır:
“Hoş bir kızla beraber parkta bir
saat oturmak bir dakika gibi geçer,
ama sıcak bir sobanın üzerinde bir
dakika oturmak bir saat gibi gelir.”
Eyvah, eyvah… Ne olacak bu çocuğun hali? Konuşmuyor, içine kapanık... Einstein, 1879 yılında
güney Almanya'nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya
fabrikasının sahibi; annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev
hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini
tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği
anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu.
Okulu hiçbir zaman sevemedi
Gerçekten de, genç
Einstein'ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri, kendisinin de sonradan
belirttiği gibi, okulda değil başka yerlerde atılmıştı: "Çocukluğumda
yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşında iken amcamın armağanı
pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşındayken tanıştığım Öklid geometrisi.
Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne kapılmayan bir kişinin, ileride kuramsal
bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!" 1955'te
Princeton'da hayata gözlerini yumana kadar bilim dünyasına çok şey kattı.
1916'da yayımladığı "Genel Görelilik Kuramı", 1921'de “fotoelektrik
etki ve kuramsal fizik" alanında çalışmalarıyla aldığı Nobel Fizik Ödülü,
dahinin en önemli başarılarından sadece ikisi; ya bilinmeyen
dünyası... İnsanlar telepatik yollarla iletişim kurabilecek
Einstein ve X-files...
Öteki bilim insanlarının aksine, X-files adı verilen normalüstü konulara çok
meraklıydı. 1920'li yıllarda, fizik üzerine amatör araştırmalar yapan Amerikalı
yazar Upton Sinclair'in, telepatiyi konu alan "Zihinsel Radyo" (Mental Radio) adlı kitabına önsöz
yazmıştı. Einstein, Sinclair'in "altıncı his" ile ilgili kanıtlarının göz ardı
edilemeyeceğine inanıyordu. Hatta, insanların telepatik yollarla iletişim
kurabileceklerini de açıklamıştı Bu savlarını, zihinsel yeteneklerini
geliştirmek için katıldığı seanslara, yani kişisel deneyimlerine dayandırıyordu.
1930'da, Alman Otto Reiman'ın düzenlediği ruhsal testlere
katıldı. Naziler nükleer silah yapabilir
1939’da ABD başkanı
Franklin Roosevelt'e bir mektup yazarak, Nazilerin nükleer silahlar
geliştirebileceği uyarısında bulundu. Bu mektup, müttefiklerin ilk atom
bombasını yapmalarında önemli rol oynadı.
Einstein’in 20’li
yaşlarında Berlin’de verdiği konferanslar dolup taşıyordu.
Ancak, kimi zaman
Yahudi karşıtı gösterilerle engellenemeye
çalışılıyordu. Einstein, komünistlikle ve ajanlıkla da suçlandı...
E=mc2 denkleminin fikir
babası olmasına rağmen, hiçbir zaman Manhattan Projesi (ABD'nin gizli atom
bombası yapma planı) içinde yer almadı. Amerikalı tarihçi Richard Schwartz'ın
1983 yılında açıkladığı belgeler, Einstein'ın neden ajanlıkla suçlandığını
ortaya koyuyor. Öldüğü yıl olan 1955'te FBI'ın hakkında yürüttüğü araştırma
dosyaları 1.500 sayfayı bulmuştu. Bu dosyaların çoğu komünistlerle bağlantılar
kurmak ve Almanya'daki evin haberleşme merkezi olarak kullanmaktan suçlanıyordu
somut dayanakları var mıydı? 1930'lu yıllarda Einstein, emperyalizm karşıtı
eylemler yapan ve ulusal bağımsızlığı savunan sol eğilimli bir örgütün onursal
başkanıydı. Aynı zamanda, komünist ajanlar Hilaire Noulans ile eşinin
saklanmasına yardımcı olmuştu. Tüm bunlara rağmen, Sovyetler Birliği'ni
eleştirdiği pek çok kamuoyu açıklaması yaptı ve Yahudilere karşı tavırlarından
dolayı onlar için çalışmayı reddetti.
Ölüm ışınını keşfetmiş miydi?
FBI raporlarında geçen en
ilginç konulardan biri de, çok büyük güce sahip bir ışın makinesi icat ettiği
iddiasıydı, iddia az da olsa gerçeğe dayanıyordu. Soruşturma, 1940’ın Aralık
ayında yayılan dedikodularla başladı. Einstein'ın arkadaşı Gustav Bucky'nin
komşusu, Einstein ve Bucky'nin Manhattan'daki geçici laboratuvarda "ölüm ışını
makinesi" üzerinde çalıştıklarını ileri sürmüştü. Yetkililer, laboratuarda
makineyle ilgili hiçbir ipucuna rastlayamadılar. Ancak laboratuvar yıkılmıştı,
dolayısıyla bu durumdan kuşkulanmışlardı. Gerçekten de Einstein, ölüm ışınını
farkında olmadan keşfetmişti; ama bu iddialardan çok önce... 1916 yılında,
atomdaki elektronların, yüksek enerji seviyesine sıçradığında, enerjilerini tek
frekanslı ışık atılımı şeklinde serbest bırakarak bir araya toplandıklarını
gösterdi. Bu ışın demeti incelendiğinde, barındırdığı yoğun gücün bir metali
bile kesebileceği anlaşıldı. Bu araştırması, günümüzde kullanılan ölüm ışını,
lazerin atası kabul ediliyor.
Einstein teori üretmesinin yanında, sıkı bir kaşifti
de...
1925'te bir gün,
buzdolabından sızan ölümcül soğutucu gaz nedeniyle yaşamını kaybeden bir ailenin
haberini okudu. Endüstri kimyagerleri henüz güvenli soğutucu gazını bulamamıştı.
Bunun üzerine Einstein, fizikçi arkadaşı Leo Szilard'la bir ekip oluşturarak
daha güvenli buzdolabını tasarlamaya koyuldular. Sonuç dahiyaneydi: Sodyum ve
potasyum karışımını borulara pompalamak için elektromanyetik alanı kullanan ve
sıvıya dönüşmeden önce soğutucu kimyasal maddeyi sıkıştıran bir
tasarım...
Soğutucu madde
buzdolabının içinde dolanırken ısınıyor, tekrar gaz haline dönüşüyor ve
buzdolabı içindeki sıcaklığı alıyordu. Hiçbir mekanik parça gerektirmediğinden,
tehlikeli kimyasal madde, borular içinde güvenli bir şekilde dolaşıyordu.
Einstein ile Szilard bir başka buluşa daha imza attılar (musluk suyunun gücünü
kullanarak günlük kullanım suyunu soğutan cihazı ekleyerek) ve bu soğutucunun
patentini Electrolux'e sattılar. Ancak, buzdolabı ticari amaçla satışa
sunulmadı. Kimyagerler daha sonra, güvenli soğutucu freonu (ozon tabakasına
zarar verdiği ileri sürüldü) geliştirdiler.
Einstein ve kadınlar...
Dahinin kadınlar
üzerindeki manyetik etkisi tartışılmazdı. Bunun en açık kanıtı, iki evliliği
sırasında yaşadıkları ilişkilerdi. Mileva kendisinden hamile kaldıktan sonra
onunla evlenmiş; ancak, kuzeni Elsa'yla evlenebilmek için de ondan boşanmıştı.
İkinci evliliği Elsa'nın ölümüne kadar sürmüş olsa da, bu arada aşk maceraları
yaşamaktan geri kalmadı. Birlikte olduğu kadınların kimlikleri ve ilişkilerin
yoğunluğu tarihçilerce tartışıla dursun, Roger Highfield ve Paul Carter adlı
yazarlar önemli kanıtlara ulaştılar. Onlara göre; sekreteri Betty Neumann,
Avusturyalı güzel sarışın Margarette Lebach ve iki zengin kadın Elsa Mendel ile
Estetla lenbogen, beraber olduğu kadınlar arasında. Einstein öldükten sonra beyni çıkarıldı
Beyniyle ilgili garip
hikâye, hakkındaki son bilinmeyen... Einstein öldükten sonra beyni çıkarıldı ve
halen ABD, Wichita'daki yaşlı doktorun evinde, bir kavanozda saklanıyor. Dr.
Thomas Harvey, 1955 yılındaki otopsi sırasında, dehasıyla ilgili ipuçları
bulabilmek amacıyla Einstein'm beynini çıkarmıştı. Beyniyle ilgili temel
bilgiler çok da farklı değil. Beyni, normal koşullarda 1,4 kg . olan insan
beyninden yüzde 12 oranında daha hafif. Beyninden alınan örnekleri inceleyen
nörologlar, ilgi çekici Özelliklere rastladılar. Örneğin, düşünce için gerekli
sinirleri besleyen "gliyal hücre" sayısının normal sayılandan daha fazla
olduğunu belirlediler. 1999 yılında Kanada, McMaster Üniversitesi’nden
uzmanların yaptığı araştırmalarda da, Sylvian fısürünün (yarığı) gelişmiş ve alt
parietal lobunun normale göre yüzde 15 daha geniş olduğu tespit edildi.
Uzmanlar, gelişmiş Sylvian fisürünün, beyindeki bilgi alışverişini
kolaylaştırdığını; parietal lobun ise, matematikle ilgili yeteneği ve uzay-mekân
bağlantısı kurma yetisini artırdığını belirtiyorlar.
|