Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >7 - DİĞER KÜLTÜR VE SANAT DALLARI >Resim / Heykel
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumResim dünyasının yaramaz çocuğu: Komet

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Resim dünyasının yaramaz çocuğu: Komet
    Gönderim Zamanı: 22.Aralık.2008 Saat 09:44

Resim dünyasının yaramaz çocuğu: Komet

Resim%20dünyasının%20yaramaz%20çocuğu:%20Komet“Doğa oldu bir hayal, dünya bize yabancı”

Veronique Petit’ye sorarsanız, eğer Charlie Chaplin Anadolu’da, Çorum’da doğsaydı, ve tabii ki ressam olsaydı, kesinlikle Komet gibi resim yapardı. Olağanüstü insancıl, ama bir o kadar da komik, ironik, gerçekdışı, karanlık bir evreni olan Komet’in resimleri, masalsı, romansı, destansı bir zamandan dünyamıza ulaşmış enstantanelerdir adeta.

Uzun yıllardır Paris’te yaşayan ressamla sohbet ettik ve hayata dair minik ipuçları aldık.

Bakınız neler diyor bize Komet:

13%20yaşındayken%20yaptığı%20resimlerden
13 yaşındayken
yaptığı resimlerden

Çocukluğum

Hayatta en önemli şey merak. İnsan sürekli soru sormalı. Ben çocukluğumdan beri her şeyi merak ettim ve hep sordum. Beklenmedik şeyler yapmak isterdim.

‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’ diye sorduklarında, ‘Önce ilkokulu bitireceğim, sonra ortaokulu, liseyi, üniversiteyi; sonra doçent olacağım, sonra profesör, sonra da ordinaryüs olacağım,’ cevabını verirdim.

Ressam olmayı aklıma getirmemiştim pek. Asıl ilgi alanım tarih ve coğrafyaydı. İlkokul 3’te Kore Savaşı’yla ilgili yapılan Kore köşesine ‘Aslan Kahramanlarımız’ diye bir resim yapmıştım, tarih şeridindeki padişahların da resimlerini çizerdik. Ama açıkçası resim konusunda benden çok daha yetenekli çocuklar vardı. Bense çok okurdum. Bir öğretmen çocuğu olarak büyüdüm, babam sürekli kitaplar, dergiler alır ve okumaya teşvik ederdi. Çok haylaz bir öğrenciydim, öyle derslerle filan pek ilgim yoktu. Ama tarih ve coğrafyaya olağanüstü merakım vardı.

Çantadaki Avcı

Ortaokuldayken bir resim öğretmenimiz vardı, Hasan Sağlam. Haylazız ya, bir gün beni ve birkaç arkadaşımı dersten atarken ilginç bir şey oldu. Deri bir çantam vardı, üzerine de iletkiyle basit bir avcı resmi çizmiştim. Hasan Hoca’nın gözü bir an çantama takıldı ve ‘Sen dur bakalım, o ne çantandaki?’ diyerek geldi ve resme baktı. Sonra ‘Hadi bakayım, yerine geç sen,’ dedi. Resim hayatım böyle başladı diyebilirim. Arkasından Fuzuli Şiirleri’ne dair bir resim müsabakasında resmimin derece alması bana iyice heves verdi. Artık resim sergilerinde daha çok benim resimlerim yer alıyordu, Hasan Hoca da atölyenin anahtarını vermişti bana. Artık ileride ne olacağım aşağı yukarı belli olmuştu.

O yaşlarda varlığını ispat etmek ister insan, olağan dışına çıkmak, farklı olmak... Öyle başlıyor her şey. Sonradan bencilliği aşması lazım, çünkü ortaya çıkan sonuç toplumsal bir durumdur, artık topluma mal olmuştur. O noktadan sonra, sanatçı, ‘Ben!’ diye çıkamaz ortaya.

Yeni umutlar, hayal kırıklığı..

Benim gençliğim 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan yeni umutlar dönemine rastlıyor. Savaş sonrası fakirlik bitmiş ve ekonomi düzelmeye başlamıştı, henüz petrol krizi yoktu ve bizler 60’lı yılların coşkusu ve uçsuz bucaksız hayalleri içinde güzel şeyler yapacağımıza inanarak büyüyorduk. Endüstrileşmenin getireceği mutluluklar olacağı söyleniyordu. Ama biz de herkes gibi hayal kırıklığına uğradık, dolayısıyla şimdiki kuşaktan daha şanslı veya daha şanssız değiliz.

Ötücübaşı,%201999
Ötücübaşı, 1999

Toplumsal acı

Sorunlarımız var, hem bireysel hem toplumsal. Hep birlikte acı çekiyoruz, bilinçli veya bilinçsiz, hepimizi etkiliyor. Bütün bunları reddedip nihilist bir tavır da alsanız, bir şeyi değiştirmez bu; mutlu olamamanın başka bir yolunu seçmiş olursunuz sadece.

İşte,%201999
İşte, 1999

Bugün gençlerin tepkisizliği tamamen etki-tepki meselesi. Toplumsal denge bozuluyor artık. Gelir dağılımının altüst olması, iletişimsizlik, diğer taraftan teknolojinin alıp yürümesi... İnsanın yarattığı teknoloji kendiyle birlikte dünyayı da yok oluşa götürüyor, sanallaşıyoruz. On yıl önce zirvedeki teknoloji, şu an hiçbir şey ifade etmiyor. İlya Ehrenburg şöyle diyor, ‘Paris’e ilk geldiğimde atlı tramvay vardı, ikinci gelişimde ise artık uzaya çıkıyorlardı.’

Bütün bunların olağanüstü olduğunu söyleyecek olanlar vardır, fakat esasen teknoloji naturayı, yaratıcılığı yok ediyor, robotlaşıyoruz, aynılaşıyoruz.

Halbuki insan elinde hiçbir şey olmadan da bir şeyler yapabilir; Pasolini ilk filmlerini imkansızlıklar içinde çekti ve çok güzel filmlerdir hepsi. Aynı şekilde Yılmaz Güney de Umut filmini, kendi çabasıyla yarattığı zor koşullarda çekti ve nasıl bir film olduğunu biliyorsunuz. İnsan kendini ifade etmenin yolunu her koşulda bulabilir, bunun için binlerce dolarlık teknolojik imkanlara hiç ihtiyacı yok. Ama içinde bulunduğumuz sistem insanda hiçbir şey yapma isteği bırakmıyor.

Resim%20dünyasının%20yaramaz%20çocuğu:%20Kometİçimdeki Çocuk

Genel bir umutsuzluk hissettiğim için söylüyorum bunu, ki zaten yaşamda mutlak bir mutluluk da yok, acılar ve sevinçler bir arada. Demek ki insan etrafındaki küçük mutlulukları yaşayabilmeli, yaşamındaki şiiri çıkarmasını bilmeli. Daha da önemlisi içindeki muzip çocuğun arada sırada çıkıp annesinin sandığını karıştırmasına izin vermeli. Mutsuzlukların sonu yok, ama bütün bunların arasında gülerek düşünmek ve devam etmek lazım. Yapılacak pek çok güzel şey var.

An ‘O An’

Hep bir şeyler bekliyoruz, bir şeyler için bekliyoruz. Şunu yapalım, bunu yapalım, şu geçsin, bu olsun vs.. Yaşadığımız anı ıskalıyoruz. Olmasını beklediğimiz şey ne ise, onu beklerken ki sürenin değerini bilmiyoruz, bir an önce geçsin istiyoruz. Halbuki o an bir daha asla yaşanmayacak, zamanın içinde kaybolacak, geri gelmeyecek. Oysa ki biz onu daha baştan kaybediyoruz, hatta farkına bile varmıyoruz o anın aslında ‘o an’ olduğunun. Çok yavaş ilerlediğini sanıyoruz zamanın, bir türlü geçmek bilmediğini, kilitlendiğimizi. Ne kadar hızlı geçiyor oysa. Bir an var ve sonra yok. Bazen beklemenin de çok güzel olduğunu, içinde geçip gitmekte olan bir ‘an’ı barındırdığını bilmek gerek.

Resimlerdeki notalar

Dinlediğim pek çok şey var, ama resim yaparken genellikle klasik müzik dinlemeyi tercih ediyorum. Tabii ki Bach, Mozart... Ama resme konsantre olduğum an çalan şeyi unutuyorum, duymuyorum bile. Aslında şimdi müzik deyince komik geldi birden. Düşünsenize, kimbilir kaç milyon yıl önce birileri bir şeylere vurarak bir ritim yakalıyor ve ‘aa bakın, güzel bir şey oldu, şöyle vurunca hüzünlü oluyor, böyle vurunca neşeli oluyor, hatta şöyle yapınca dans ediliyor, dansın nasıl ortaya çıktığı da komik geliyor dolayısıyla. Bütün bunlar benim için hayatın eğlenceli detayları.

Kuşların%20Ahı,%201993
Kuşların Ahı, 1993
 
Oyunun%20Sonu,%201993
Oyunun Sonu, 1993

Ah Minel Aşk…

Haylazlığın dışında çok kitap okurdum, platonik aşklar yaşardım, mektuplar yazardım. Kimi zaman uzaktan aşık olurdum, bir kağıda ona söylemek istediklerimi yazardım, kendi kendime okuyarak denemeler yapardım, aslında söylemek istediğim şey kısaca ‘seninle tanışmak istiyorum’ idi. O yaşlarda aşkı biraz abartarak yaşıyor insan. Güzel olan yanı da o galiba.

“Bazıları dizelerle resim yapar, bazıları düz yazıyla, Komet’in resimleriyse düz yazıyla yazılmış şiirlere benziyor..”

Resimlerinin yanı sıra yıllardır şiir yazan Komet’in pek çok dergide yayınlanmış şiirleri var. Yakın bir tarihte şiir kitabı yayınlanacak olan şair-ressam, bu kitap için bir taraftan yoğun bir şekilde şiirlerini toparlıyor.

15 ocak salı, bugün ayın kaçı?
Çıldırtıyor insanı kelebek çünkü.
Kerem hakkı için – uçmanın yedi kapısına yazılmış.
Hepimizin gözü yaşlı alelade
Bir şey anladımsa harab olayım.

Elleri telefon gibi
Suyu taşan havuzda
Yapışık kardeşimle kolkola
bir yere oturmuştuk
İçinden fare çıkmıştı.

Sağda 24 numarada oturuyorduk.
Ateş başında çoraplarımız renksiz
yurdumuzun güzelliklerini izliyorduk
çırılçıplak bir suda.

1941’de Çorum’da doğan Komet, 1960-67 yılları arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okuduktan sonra 1971’de burslu olarak Paris’e gitti. Halen Paris’te yaşayan sanatçı, yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergi açtı ve pek çok müzede de eseri bulunuyor. Atina’da bir müzede figüratif resim üzerine yapacağı sergiye hazırlanan Komet’in, bu sergide, yarısı koleksiyon yarısı yeni resim olmak üzere, 80 adet yağlıboya resmi bulunacak.

 

kaynakiştegenç

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,164 Saniyede Yüklendi.