KIRK BEŞ SANİYENİN NE KADAR UZUN OLDUĞUNU ÖĞRENDİĞ |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
Sinan
Yönetici Kayıt Tarihi: 22.Eylül.2008 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 98 |
Alıntı Cevapla
Konu: KIRK BEŞ SANİYENİN NE KADAR UZUN OLDUĞUNU ÖĞRENDİĞ Gönderim Zamanı: 17.Ağustos.2019 Saat 13:30 |
M Osman Akbaşak KIRK BEŞ SANİYENİN NE KADAR UZUN OLDUĞUNU ÖĞRENDİĞİM GECE Not: Bu yazıyı 45 yıllık inşaat mühendisi kimliğimle yazdım. Bir gece yarısı uyanırsınız, olur ya uykunuz kaçar ya da tuvalet ihtiyacınız vardır. Sonra ağır ağır yeniden uykuya geçmek üzereyken bir sarsıntı başlar. Önce ne olduğunu anlayamazsınız, sonra fark edersiniz ki deprem oluyor. Sağlam bir zeminde ve güvenli bir evdeyseniz, “Nasıl olsa şimdi biter” dersiniz. Ama bitmek bilmez, hatta giderek daha çok sallanırsınız, kalkıp pencereden bakarsınız, sokak ışıkları da mı sallanmaktadır? Sonra birden bütün ışıklar söner, bütün kent karanlığa gömülür. O güne değin hiç bu kadar karanlıkta kalmamışsınızdır, yıldızların bu kadar çok ve parlak olduğunu da görmemişsinizdir. Bütün bunlar olurken sarsıntı hâlâ sürmektedir. Bitsin istersiniz, dursun bu sarsıntı... Gerçi olduğunuz yerde bir hasar yoktur ama doğamız alışkın değildir böyle bir şeye. Hiç korkmuyorum diyen de ürperir ve sürdükçe ürperti yerini korkuya bırakmaya başlar. Sonra durur her şey, sanki sonsuz bir sessizlik vardır şimdi. Karanlık ve sessizlik, ürkütücü, doğanın insandan üstün olduğunu kanıtlarcasına içinize işleyen karanlık ve sessizlik. Kaç dakika sürdü diye düşünürsünüz, “çok uzun sürmüş olmalı” diye geçer aklınızdan, “çok uzun…” Sonra öğrenirsiniz ki kırk beş saniye sürmüştür, sadece kırk beş saniye, bir dakika bile değil. Normal zamanda ölçüye bile almayacağınız bir süre. Bir otobüsü veya vapuru dakikalarca beklersiniz uzun gelmez, fark etmezsiniz bile… Sevdiğiniz bir şarkıyı dinlerken “Ne çabuk bitti” dersiniz. Ama az önce zaman geçmek bilmemişti, bir dakikadan az süre bitmek bilmemişti. Bir de yıkılan bir binada olduğunuzu düşünün. Ben düşünemiyorum o koşullarda nasıl geçer o kırk beş saniye. O süre dolmadan bir duvarın altında kalmışsanız, kör karanlıktaysanız. Az önce aynı odada sizinler kalanlar var idiyse, şimdi onlar neredeler? Çok doğal olarak kendinizi düşünmekten başkaları için hissizleşmiş olabilir misiniz? Bunun için sizi ayıplayanlar olabilir mi? Sizin yaşadığınızı, hissettiklerinizi bilebilir, anlayabilirler mi? Belki bir anne ya da babasınız, size ne olursa olsun, eğer aklınız henüz sizinle beraberse “yavrularım” diyen kendinizden başkasının duyamayacağı feryadınızı duyan var mıdır? Çok mu dramatik oldu? Olsun, iyidir, belki bir darbe etkisi yaratır. Bir anlık bile olsa sarsılır ve üzerinde tekrar tekrar düşünürüz… Düşünür müyüz acaba? Keşke düşünsek, keşke hiç aklımızdan çıkartmasak ama çıkarıyoruz. “Yaşandı ve bitti” demek belki kolay ya tekrar yaşanırsa… Ki, mutlaka yaşanacak… Doğanın yasası böyle, “Deprem bitti” yok, “Nasıl olsa yıllarca bir daha olmaz” yok, “Bak bu sefer bir şey olmadı, yine olmaz” yok… Bizden sonra çocuklarımız var, torunlarımız var, onlar (Hep öyle söyleriz ya…) kendimizden daha değerli değil mi? Onlar için bir şeyler yapmak zorunda değil miyiz? “Ne yapmalı?” sorusunun yanıtları değil şu anda aradığımız, Bir şeyler yapma bilincimiz, isteğimiz çok daha değerli olmalı. Bir kez niyetlendikten sonra yapılacak şeylerin yolu bulunur, öğrenilir ve uygulanır. Yeter ki bu konuda istekli, gayretli olalım. Gelelim “Yapı Denetim” konusuna. Yapı Denetim Kuruluşları, “Ben görevimi yerine getirmeye çalışıyorum, devlet yardımcı olmuyor.” Diyebilir mi? Ayrıntıya girmiyorum, bugün, bu an sadece farkında olma günü. Marmara depreminin üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen hâlâ alınacak çok yol var. Önce devlet, Yapı Denetim Kuruluşlarını, mühendisleri, mimarları dinleyerek, onlara kulak vererek, bürokraside görevli olanlar kendilerini bu camiada yaşayanların yerine koyarak eksikleri tamamlamaya çalışacak. Yasa çıkalı on dokuz yıl oldu, dile kolay… Şimdiye kadar çoktan her şey yerli yerine oturmalıydı. Mükemmel bir yasayla, yönetmelikleriyle, genelgeleriyle hiç sorunsuz yürümeliydi her şey… Peki, biz Yapı Denetim Kuruluşları, yapmamız gerekenleri eksiksiz yerine getiriyor muyuz? Hiç “Evet” ya da “Hayır” yanıtlarıyla uğraşmayalım. Ne yasa koyucular, ne ilgili idareler, ne konut sahibi olacak olan yapı sahipleri, ne aracı olan müteahhitlik kurumu, ne de biz Yapı Denetim Kuruluşları, “Yapılması gereken her şeyi yaptık” deme hakkına sahip değiliz. Bir eksiğimiz var ki, hepimizi sarsan Marmara depreminden yirmi yıl sonra yeni başlamış gibi aynı sorunlara çareler üretmeye çalışıyoruz. Haydi, hep beraber birlik içinde ülkemizin deprem ve yıkım kaderini değiştirmeye koşalım. Bizim mühendisler olarak bu ülkeye borcumuz var, ödemeliyiz. Konut sahibi olacak vatandaşlarımızı da aynı duyarlığı göstermeye çağırıyoruz. İlk iki paragrafı Marmara depremini, İstanbul Beykoz’da yaşadığım şekliyle anlatmaya çalıştım. M.Osman Akbaşak ...................... |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |