Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >4- SİZE ÖZEL >Köşe Yazıları
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumSARIKAMIŞ

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: SARIKAMIŞ
    Gönderim Zamanı: 04.Haziran.2012 Saat 16:06
Anasayfa » Tiyatroterapi'den Sarıkamış...%20Çok%20güzel%20%20%20R.Sinan%20AKBAŞAK

Sarıkamış... Çok güzel R.Sinan AKBAŞAK

Tarih 04 Haziran 2012, 12:45 Editör

Bu güne kadar çok güzel yer gördüm.. Ancak Sarıkamış gönül tahtıma farklı bir güzellik ve sevgiyle oturdu.... Tek kelime 'çok güzel'...


“Sarıkamış”

Oğlum Tuğhan’ın askerliğinin usta birliği olarak Sarıkamış belirlenince neredeyse yüreğime inmişti… Eyvah dedim nasıl olacak?

Gidildi tabii ki. Sonrası sıra bizim ziyaretimize geldi. Henüz terhis olmuş oğlum İlhan ile birlikte... İlhan askerden geldiğinde Tuğhan askerdi ve iki kardeş uzunca bir süre görüşmemişlerdi.

Geçtiğimiz Cuma günü düştük yollara... Yollar dediysek havaalanı yoluna. İlk olarak uçak biletinin çok pahalı olduğunu söylemeliyim.  Kars’a gidecek yolcunun mecburen gideceği için olsa gerek fiyat insafsızca oluşturulmuş. Aynı paranın yarısına yine iki kişi yakın zamanda Londra’ya gidip gelmiştik. Aktarmalı Ankara’ya indik, kısa süre sonra da Kars’a havalandık. Güzel bir hava, iyi bir yolculuk… Devam ettik. Oğlum İlhan, herhalde ani bir iniş olur, muhtemelen dağların arasında bir havaalanı…  Şeklinde düşündüğünü belirtti. Pilot iniş için alçalmaya başladığımızı söylediğinde biz nereyse uçsuz bucaksız bir ovanın üzerindeydik ve böylece tahminimce yüzlerce kilometrelik ovanın ortasındaki Kars havaalanına indik.



Küçük havaalanlarını seviyorum. Ne kalabalık ne kargaşa her şey sessiz, sakin… Taksiyle şehre gittik araba kiraladık ve düştük Sarıkamış’ın yoluna.

Biz şanslıydık… Üstümüz, giysilerimiz sağlam, yiyeceğimiz bol, hava güzel bir bahar günüydü. Kış koşulları ve yazlık giysi, açlık ve salgın hastalıklardan binlerce ve binlercesini kaybettiğimiz Mehmetçiği rahmetle anarak devam ettik.

Hayvancılığın geçim kaynağı olduğu şehirde serbest gezinerek ve yöreye has otlarla beslenen büyükbaşlar


İlk şaşkınlık, mükemmel yeşil örtü ve içinde inanılmaz bir kontrast oluşturmuş sarı çiçeklerdi. Yol düzgün çift şeritli bakımlıydı… Erzurum yoluna Kars’ın Selim ilçesi ne doğru gidiyordu. Bir süre sonra yol kalitesi düştüyse de Doğa’nın görüntüsü gittikçe güzelleşiyordu. Sarıkamış’a yaklaşırken muhteşem çam ormanları gözükmeye başladı. Alt halı serilmişçesine temiz yeşil üst nefis sarıçam ormanı… İnanılmaz bir güzellik, büyüleyici bir manzara… Şöyle düşünün. Binlerce golf sahası güzelliğinde doğal oluşum… Sizi birisi havadan getirip buraya bıraksa, nereye geldin diye sorsa çekinmeden İsviçre diyebilirsiniz.


Sarıkamış’a ulaştığımızda kışlayı soracak olduk… İlk söz” hele bir bardak çayımızı için… Ondan sonra tarif ederiz “ oldu ilk ve ondan sonraki onlarca çayımızı böyle içtik. Oğlum Tuğhan’ı evci iznine çıkardık kayak merkezinin hemen yanındaki otelimize gittik, biraz dinlenip havuz keyfi yaptık. Yemeği şehirde yemek istedik ve indik.

Yemek yerken hepimiz birbirimize bakıp nerdeyse aynı anda artık İstanbul’da et yiyemeyiz. Bu eti tattıktan sonra pek mümkün olmaz diye düşündük.

Ertesi gün yıllardır hayalim olan ufukta görünen bir köye gidip kahvesinde oturmak fikrini gerçekleştirmeye karar verdik. Nerdeyse zorlukla görünen bir köye doğru yola çıktık. Ulaştık da…

İlk karşılaştığımız bir bakkal önünde de oldukça genç, imam görünümlü bir delikanlıya selam verdiğimizde Nerden geliyorsunuz sorusuna İstanbul deyince “Neresinden” klasik sorusu geldi tabii ki… Sonrası Beykoz deyince Beykoz’un neresi sorusu baba biraz eeeh dedirtecekken demeyip işçi evleri dedim. Girişteki mi çayırdaki mi deyince bu sefer noooluyoruz dedim kendi kendime… Neyse delikanlı ben belediyenin arkasındaki gümüşsuyu camisinde imamlık yaptım deyince durum anlaşıldı. Köyde şehitlik varmış,


Şehitliği ziyaret edip köye geri gelerek sohbetler ettik sonrası  şehre döndük.

Şiddetle “cağ kebabı”  yemeye karar verdik. İlk gittiğimiz kebapçı Cumartesi günleri yapmıyorum dedi Sonrası gittiğimiz yer de aynısını söylediğinde tam hayal kırıklığı başlıyordu ki ama ileride bir kebapçı var, çok iyi ustadır dedi. Hem bir kebapçı olmasına hem de bir esnafın başka bir esnafa üstelik iyi sözlerle müşteri yönlendirmesine çok sevindim… Biz büyük şehirlerde bunu kaybettik.


Gördüğünüz şişlere geçirilerek servis ediliyor. Her bir şiş aslında br porsiyon.

Cağ kebabını Erzurumlular sahiplendi ama aslen Kars’ındır dedi usta… Ama olsun diye de devam etti. Ha onların ha bunların… Mühim olan bunu en iyi benim yapmam…  Deyince alçakgönüllülüğü! Pek hoşumuza gitti. Kebaba da hayran kaldık ama sadece dörder porsiyon yiyebildik.  Rekoru otuz beşmiş… Bizim kebapları ancak havuz eritebildi.


Otelin havuzu güzel... Ancak genel doğalgaz arızası nedeniyle elektrikle ısıtılıyormuş, bu yüzden biraz soğuktu...(Klasik sezon dışı mazereti... yani numara)


Son günümüzde “Soğuksu” adlı bir mesire yerine gittik. Mükemmel bir doğa parçası… Çimenin arasında son derece zarif açmış “çiğdem” çiçekleri


( Aman ha… Ayçiçeği- güne bakan ile karıştırmayın) ve onlara eşlik eden yarı açmış  lavantalar… Ana çiçekse, kır sarısı… Yer yemyeşil, gök mavi-beyaz, ekte sarıçam ağaçları vee her yer tertemiz. İnanın tek bir pet şişe kapağı bile bulamazsınız.


Çocuklarla nasıl olabiliyor sorusunun cevabını; burası yaşayanların vatanı, evi sahipleniyorlar ve koruyorlar… Büyük şehirler ev- vatan olarak değerlendirilmiyor bu yüzden korunmuyor diye düşündük… Her ne kadar bu düşündüğümüzden hoşlanmasak da… Ama esas olan şu Anadolu insanı temiz, zarif ve saygılı… Misafirine, yaşam koşullarına ve doğasına.

Katerina'nın sarayı(Av köşkü)  isiminde bir yapı... Çok hoş ahşap geçme çivisiz yapılmış . Bekçisi var ve her yer temiz. Bizim alışmadığımız bir temizlikta ancak köşk iyi durumda değil. Fotoğraftaki çocuklar koşarak yanımıza geldiler hoşgeldiniz diyerek elimi öptüler... Meyvamız vardı paylaştık. Zarif bir şekilde teşekkür ettiler.

Gelmeden önce çay içmeye uğradığımız bir "çayevi" nde yanında oturup selamlaştığım, benden  muhtemelen az büyük ama daha yaşlı görünen bir bey yine nerelisin diye sordu. Bu sefer doğrudan Beykozluyum dedim. Beykoz'u bilirim dedi... Aslında sen Sarıkamışlısın , ben Beykozluyum... Vatan bizim, her yer hepimizin dedi... Çok güzel bir anlatım... Halkımız gerçekten  filozof...

 Sonrası… İşin en zor kısmı burasıydı… Yavrumuzdan ayrıldık ve havaalanının yolunu tuttuk. Gözyaşlarının arasından neyse ki çok güzel bir yerde yapıyor görevini düşüncesi ve başka türlü ayrılıklar olmasın dilekleri…

Vee son sözüm; Hiç de içimden gelmeden gittiğim Kars ve Karslılardan koşa gitmediğim için özür dilemeliyim diye düşünüyorum. Karslılara ve özellikle        “SARIKAMIŞ” lılara selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

R.Sinan AKBAŞAK

Havaların çok kötü olduğunu duyunca yanımıza fotoğraf makinası almamıştık... Tabii çok üzüldük ancak telefonumun fotoğraf çekim özelliği oldukça iyi olduğundan idare ettik.

Tüm fotoğrafları görmek isterseniz TIKLAYINIZ




Düzenleyen terapist - 04.Haziran.2012 Saat 16:06
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,084 Saniyede Yüklendi.