Ödevimiz Ödev…
Hafta sonu çalışmamızda her zaman olduğu üzre çalışma saatimizin bir
bölümünün paylaşmak istediklerimize ayırdık. Ancak başlarken çocukların
genelde mutsuz oldukları dikkatimi çekti hâlbuki birlikteyken her
birinin gözlerinin içi güler adeta mutluluk fışkırır ama bu anda böyle
değildi…
Çocuklara ne oluyor neden mutsuzsunuz canınız mı sıkkın
ters bir durum mu var şeklinde cevabı da içinde barındıran yönlendirici
sorular sormam. Her zamanki gibi paylaşma fırsatı oluşturur
paylaşabileceği kadar kısmı paylaşmasını sağlarım.
Birinci… İkinci…
Üçüncü… Neredeyse çocukların hepsi mutsuz ve onları mutsuz eden konunun
ödev olduğunu bir şekilde paylaştı. Bu paylaşımlardan çok şey
öğreniyorum. Okuyarak genellikle masa başında yani çok da incelemeksizin
yapılan yorumlara ‘ki bunlara ahkâm kesme demek istiyorum’
rastlıyorum. Pek çoğu da eğitimci veya benzeri bir meslekten de
değiller.
Bir kızım ve neredeyse hıçkırarak ödevlerinin çok
olduğunu, ama yine de müthiş bir çaba sarf ederek tamamladığını,
değerlendirirken öğretmeninin sadece baktığını, iyi kötü aferin ha hı
vay gibi hiçbir yorum-ses çıkarmadığını, aynı tepkisizliği hiç ödev
yapmayan arkadaşına da gösterdiğini söyledi.
Nasıl bir tepki olmalıydı, ya da beklediğin neydi diye sordum.
-En azından ikimiz de aynı tepkiyi almamalıydık…
… - Yani? Sen onurlandırılmalı, arkadaşım azarlanmalımıydı?
- Evet, bence tam da söylediğiniz gibi olmalıydı…
…- Peki, senin ödev yapma isteğin gerekçen ihtiyacın her neyse buradaki
değerlendirme ölçüsü arkadaşının yapıp yapmaması mı yoksa bu ödevin
sana sağladığı ya da sağlayacağı katkı mı olmalı?
- Bana katkı
olmalı elbette ama ben daha çocuğum ve bana eziyet ediliyor arkadaşım
rahat ediyor gibi hissediyorum… Daha detaylı düşünemiyorum.
İşte
çocuklar bu denli özgür konuşacakları ortam başka yerde bulamayınca
böylesi dupduru samimi paylaşım oluveriyor… Değerlendirme yapmadan önce
benzer sorunu olan var mı diye sordum, pek çok söz istendi, yine bir
kızım;
Her öğretmen sadece kendi öğrencisi olduğumuzu düşünüyor ve bütün ödevleri bu düşünceye göre oluşturuyor...
-Çok anlayamadım… Aslında anladım da genel paylaşım amaçlı biraz daha açıklayabilir misin?
-Her öğretmenimiz ödev vermek istiyor… Haklılar mı değiller mi
bilemiyorum. Ama işin ucu bize dokunuyor… Şahsen ben bunalıyorum. Okulda
geçirdiğim süre çok uzun arada doğru dürüst beslendiğimiz de
söylenemez… Bir de serviste geçirdiğim süre var eklenince kendimi işçi
gibi hissediyorum.
- Öğretmenler nöbetleşe mi ödev vermeli…
-Bilemiyorum… Ama bir öğretmen yarım saatlik ödev verse ki aşağı veren
olmuyor… Toplamda iki saatlik ödeve ulaşabiliyor. Ben iki saatlik ödevi
kaldıramıyorum… Bu beni olumsuz olduğunu bildiğim halde yapmak zorunda
kaldığım çözümlere itiyor.
- Özür dilerim yine açıklamana ihtiyacım var.
- Basit… Yalan söylüyorum… Sanırım yine açıklamam gerekecek. Evet,
yalan söylüyorum bildiğiniz yalan… Hani hep söyleme dediğiniz şey ama
ben mecbur kalıyorum… Evde unuttum, Kardeşim hastalandı, İnternet gitti
gibi… Yalan söylemezsem beni istemediğim birçok şey bekliyor.,
- Peki, burada bu denli samimi paylaştığın şeyleri anne-baban öğretmeninle paylaşma şansı bulamıyor musunuz?
-Espri yapmaya başladınız öğretmenim… Konu zaten onlar… Nasıl bunları
söylerim bin türlü cevap verirler… Hiç biri çözüm değildir, genelde
benim yetersiz olduğumla biter tartışma…
- Peki, değerlendirmeden
önce bir arkadaşını daha dinleyelim lütfen… (Ama içimden avazım çıktığı
kadar haksızlık bu diye bağırıyorum.)
- Haydi, aslanım, bu sefer seni dinleyelim… Evet, bir de erkek arkadaşınızın gözünden bakalım
- Farklı bir şey söylemek isterdim ama… Bilemiyorum… Ben… Ben ödevin bir ceza… Bir kaçış olduğunu düşünüyorum.
-Nasıl yani? Cezayı anladım da kaçış… Kim kimden kaçıyor?
- Biz küçüğüz diye adam yerine konmadığımızdan isteyen istediğini
yapıyor, söylüyor. Öğretmenimiz ödev şarttır diyor neden diye
sorduğumuzda, öyle öyle büyüyence anlarsınız diyor. Evde ben ödev yapmak
istemiyorum diyorum, o halde televizyon yok diyor babam tamam diyorum
televizyon seyretmeyeceğim zaten seyredecek halim yok olsa ödevimi
yaparım… Nooldu? Taş mı taşıdın diye alaya alınıyorum… Nöbetçiydim baba
hem de tam sekiz saat ayaktaydım… Resmen hizmetçilik yaptım. Öğretmenin
tostu çayı, yüzlerce fotokopi, aşağı yukarı, bunaldım. Ayrıca ben böyle
bir şey yapmak istemiyoruuuum.
- ……………………………………
Söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Çocuklar, Evet sizi dinliyoruz dediklerinde göğsüme kurşun sıkılmış
gibi hissettim. Eğitimci olarak cevap vermeliyim… Ama cevap ne? Kim
biliyor?
Klasik cevaplar mı vermeliyim…
Çocuklar, Bilgiler
tekrar edilmedikçe unutulur. Ne kadar tekrar ederseniz o kadar iyi
öğreneceksiniz. Bu tekrarlar okulda yoğun olarak yapılabiliyorsa bu
durumda eve fazla iş kalmaz. Eğer okulda yeterli tekrar yapılamıyorsa
mutlaka eve geldiklerinde tekrar yapmanız gerekmektedir.
Bazı
öğretmenler öğrencilere çok ağır ev ödevi verirken, Bazı öğretmenler ise
az, ancak öğrencinin düşünme becerilerini geliştirici nitelikte ev
ödevleri verebilmektedir. Öğretmenlerde böylesi farklılık olabiliyorken,
öğrenciler de birbirlerinden farklılıklar gösterirler. Ev ödevlerini
düzenli biçimde yapan öğrenciler olduğu gibi, bu görevi düzenli yapmayan
öğrenciler de bulunmaktadır.
Veya
… Zaten herkes konuyu
öğretmenlerden iyi bildiğini düşünerek konuşuyor. Aslında herkes her
şeyi başkasından daha iyi biliyor. Sus bakayım. Sen kimsin… Sen ne
anlarsın. Ödev vermeyen öğretmen eksik, ilaç vermeyen doktor yetersiz,
bağırmayan baba zayıf, ceza yazmayan polis korkak… Ben mi uydurdum bu
yakıştırmaları?
Elbette ki böyle cevaplar veremem… İyi de ne
demeliyim bir fikriniz yok mu? Pardon nasıl böyle bir soru sorabilirim.
Elbette ki var fikriniz ama lütfen size kalsın.
Bana, Sen nasıl eğitimcisin ne cevap verdin anlatsana diyeceksiniz elbette… Tabii hakkınız dersiniz. Evet, ben cevap verdim.
Çocuklar,
Haklısınız… Pek konuda sorunlarınız var, benim bütün bu sorulara
cevabım olmalı mı bilmiyorum ve evet var ama her soruya ayrı bir cevabım
var. Yani ortak bir çözüm oluşturmamız olanağı pek yok gibi Ama yine de
genel doğruları tekrar etmeliyim.
Bu söylediklerimi öğretmenlere mi öğrencilere mi anne babalara mı söylediğimi söylemeyeceğim çünkü bilmiyorum.
Öğrencilerin günde kaç saat ders çalışması gerektiğini söyleyen başarı garantili bir altın kural yok.
Çocuklar farklı hızlarda gelişim gösterirler Sadece ortalama öğrenciyi
değil, bütün öğrencilerin ihtiyaçları dikkate alınmalı… En önemli kural
bu…
Bir deee… Evet, en önemli kuralı atlamamalı sevgi…
Duygusal bağ kurulmalı
Ben aklım erdiğinden beri böyle yapıyorum.
Çocukların çoğu sevmediği ortamda bir şey öğrenemiyor. Ve ben
inanıyorum ki tüm çocuklar böyle. Eğer siz onlarla olumlu duygusal bağ
kurarsanız, bu bağ sayesinde anlattığınız her şeyi dikkatle dinleyecek
ve doğal olarak öğrenecekler. Her çocuğu sevmek zor, bunu yapın
demiyorum ama en azından olumlu bir bağ kurun. Günümüz çocukların pek
büyük çoğunluğu işitsel ve görsel yapıdalar, yani sizinle olumlu bir
bağı varsa anlattığınız her şeyi zaten öğreniyor. Ve inanın bana bunun
üstüne her şeyi inşa etmek mümkün.
Kesinlikle en büyük ilaç sevgi…
Sevgiyi verecek ortamınız, alabilecek küçüklü büyüklü dostlarınız olsun.
Sevgiyle yaşayın
R.Sinan AKBAŞAK
Sinan Öğretmen Çiğdem İlkokulu 4/A 1976