Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >2 - ÇALIŞMALARIMIZDAN >TOYAT Tiyatro Oyun Atölyesi
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumPAYLAŞIM

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: PAYLAŞIM
    Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 10:59

bu konu başlığı altında...bize birşeyler katacak,paylaşmaya değer gördüğümüz yazı ve objeleri paylaşırız diye düşündüm....

KAZANANLAR VE KAYBEDENLER

 

 

Kazanan her zaman çözümün bir parçasıdır,

Kaybeden her zaman problemin parçasıdır,

 

Kazananın her zaman bir programı vardır,

Kaybedenin her zaman bir özürü vardır,

 

Kazanan “ Bu işi senin için yaparım”der,

Kaybeden “Bu benim işim değil ki”der,

 

Kazanan her sorunda bir çözüm görür,

Kaybeden her çözümde bir sorun görür,

 

Kazanan “Uzak  ama yolu biliyorum”der,

Kaybeden “yakın ama yolu biliyorum”der,

 

Kazanan çakılların yanındaki çimeni görür,

Kaybeden çimenlerin yanındaki çakılları görür,

 

Kazanan “Zor olabilir ama mümkün”der,

Kaybeden “Mümkün ama çok zor”der

 

KAYBETMEYİ GÖZE ALSANIZ DA

KAYBETMEMEKTİR BÜTÜN SORUN

SİZ KAZANAN OLUN

 

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
appa98 Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 07.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 17
  Alıntı appa98 Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 11:12
  Pers imparatorunun basveziri Buzur Mehir tarafindan 1400 yil once tasarlanan tavla oyunu; dunyanin en populer oyunlarindan biridir. Zaman kavramindan alinan ilhamla tasarlanan oyunun zamana boylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birligi olarak tavla bir tanedir. 4 kosesi 4 mevsimi, tavlanin icindeki karsilikli 6'sar hane 12 ayi, pullarin toplami ayin 30 gununu ,siyah-beyaz pullar gece ve gunduzu, karsilikli 12'ser hane  gunun 24 saatini simgeler..
 
 * Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranc oyununu Pers imparatoruna, yaninda bir mektup ile hediye olarak gondermistir. Mektubunda oyunla ilgili hic bir
aciklama yapmazken soyle bir mesaj yazmistir.*

  * Pers imparatoruna;
     Kim daha cok dusunuyor,
     Kim daha iyi biliyor,
     Kim daha ileriyi goruyorsa
    O kazanir.
    Iste hayat budur...*

 * Pers Imparatoru donemin en alim veziri olan Buzur     Mehir ile bu Mesaji paylasarak, ondan oyunu cozmesi ve kendisinin de karsilik olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek uzere baska bir oyun icat etmesini ister. Vezir
haftalarca calistiktan sonra gonderilen satrancin her tas hareketini ve oyunu cozer daha sonra da on gunde tavlayi icad eder ve imparatora sunar.

  Hint Imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gonderilmek uzere soyle bir mesaj hazirlanir.
Hint imparatoruna;
  Evet,
  Kim daha cok dusunuyor,
  Kim daha iyi biliyor,
  Kim daha ileriyi goruyorsa
  O kazanir.*

  *AMA BIRAZ DA SANSTIR.*

   *Iste hayat budur...*
 
  Evet kazanmak güzeldir, fakat her kaybeden boşverirse hayatı
ne anlamı olur yaşamanın. Önemli olan düşmemek değildir, önemli olan düşünce kalkmasını bilmektir. Üstelik birden fazla düşsen bile....
 
  ***edım***
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 11:51

TARİHİ BİLMEK GÜZELDİR.....

> nereden nereye.........
>
>
> Bir dahaki sefer ellerinizi yikarken suyun sıcaklıgı
> tam istediginiz
> gibi degilse eskiden Ingiltere'de bu işlerin nasil
> yapıldığını düşünün.
> 1500'lerde Ingiltere'de işler şöyle yapılıyordu :
>
> İnsanların çogu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik
> banyolarini Mayıs
> ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü
> kokmuyorlardı. Ama yine de
> kokmaya basladıklari için gelinler vücutlarından çikan
> kokuyu bastırmak
> amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.
>
> Banyolar içi sıcak suyla doldurulmus büyük bir fıçıdan
> meydana
> geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına
> sahipti. Ondan
> sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar,
> sonra çocuklar
> ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu
> esnada su o kadar
> kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir seyleri
> kaybetmek mümkündü.
> Ingilizce'deki "banyo suyuyla birlikte bebegi de
> atmayin" (Don't throw
> the baby out with the bath water) deyimi buradan
> gelmektedir.
>
> Evlerin çatılari üst üste yıgılmış kamıştan yapılıyor,
> kamısların
> altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların
> ısınabilecekleri tek yer
> oldugu için bütün kediler, köpekler ve diger küçük
> hayvanlar (fareler,
> böcekler) çatıda yasıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı
> kayganlaşıyor ve
> bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu.
> Ingilizce'deki
> "kedi-köpek yagiyor" (It's raining cats and dogs)
> deyimi buradan
> gelmektedir.
>
> Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir
> sey yoktu.
> Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yataklarin içine
> düsmesi büyük bir
> sıkıntı oluşturuyordu. Etrafinda yüksek direkler ve
> üstünde örtü bulunan
> Ingiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.
>
> Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan
> baska bir seyden
> yapılmıstı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri
> buradan çıkmıstır.
>
> Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar
> kışın ıslandığı
> zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman
> (thresh)
> seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam
> ediliyordu. Bir zaman
> geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu.
> Buna mani olmak
> üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki
> bunun adı "thresh
> hold" (saman tutan; Türkçesi "eşik") idi.
>
> Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı
> durumdaki büyük bir
> kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve
> kazana bir şeyler
> ilave ediliyordu. Çogu zaman sebze yeniyor, et pek
> bulunmuyordu. Akşam
> yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece
> boyunca soğuyan yemek
> ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu.
> Bazen bu yahni
> çok uzun süre kazanda kalıyordu. "Bezelye lapası
> sıcak, bezelye lapası
> soguk, kazandaki bezelye lapasi dokuz günlük" (peas
> porridge hot, peas
> porridge cold, peas porridge in the pot nine days old)
> tekerlemesinin
> menşei budur.
>
> Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı.
> Eve ziyaretçi
> gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş
> yapıyorlardı. Birisinin
> eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten
> küçük bir parça
> keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna
> "yag çiğnemek" (chew
> the fat) adı veriliyordu.
>
> Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış
> tabaklar alabiliyordu.
> Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe
> karışmasına sebep
> oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol
> açıyordu. Domatesler
> buna sık sık sebep oldugu için bunda sonraki yaklasık
> 400 yil boyunca
> domateslerin zehirli oldugu düşünülmüştü.
>
> Çogu insanın kalay-kurşun alasımından yapılmıs
> **tabaklari yoktu. Onun
> yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çogu zaman bu
> tabaklar bayat
> ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti
> ki uzun zaman
> kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı
> için içinde kurtlar
> ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan
> yemek yiyen insanların
> ağızlarında "tabak ağzı" (trench mouth) denen hastalık
> ortaya çıkıyordu.
>
> Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. Işçiler yanık olan
> alt kabugu, aile
> orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.
>
> Bira ve viski içmek için kurşun kadehler
> kullanılıyordu. Bu bileşim
> insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette
> tutabiliyordu. Yoldan geçen
> insanlar bunlarin öldügünü sanıp defnetmek için
> hazırlık yapıyordu.
> Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne
> yatırılıyor¸ aile
> etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına
> bakıyordu. Buna
> "uyanma" nöbeti deniyordu.
>
> Ingiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini
> gömecek yer
> bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp
> tabutları çıkarıyor,
> kemikleri bir "kemik evi"ne götürüyor ve mezarı
> yeniden kullaniyorlardı.
> Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta
> kazıntı izleri
> oldugu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü
> ortaya çıktı.
> Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip
> bağlayıp bu ipi tabuttan
> dışarıya taşıyarak bir çana bagladılar. Bir kişi bütün
> gece boyu
> mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti
> "graveyard shift")
> denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ("saved by
> the bell") bazıları
> da "ölü zilci" (dead ringer) olurdu.
>
> Gerçekler bunlar. Kim demis tarih SIKICIDIR diye..
> lütfen...o tarihlerde osmanlının durumunu göz önüne getirin...
HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 11:56

ÜMİTSİZ OLMAYIN,

Okyanusun dibinde yatan bir istiridye, su uzerinden
akip gecsin diye,
kabugunu acmis. Su icinden gecerken, solungaclari
yiyecek toplayip
midesine gonderiyormus. Aniden, yakinindaki bir balik,
bir kuyruk darbesiyle
kum ve camur firtinasi yaratmis. Istiridye de kumdan
nefret edermis;
zira kum oylesine puruzluymus ki kabugunun icine
kacarsa son derece
rahatsiz olurmus. Istiridye derhal kabugunu kapamis
ama cok gec kalmis;
Sert ve puruzlu bir kum tanecigi iceri girip, ic
derisi ile kabugun arasina
yerlesmis.
Kum tanesi istiridyeyi ne cok rahatsiz ediyormus.
Ama, kabugunun icini kaplamasi icin kendine verilmis
olan salgi hucresini
hemen calistirarak, minik kum tanesinin ustunu
kaplamaya baslamis;
ta ki, nefis, parlak ve duzgun bir ortu olusana
kadar...

Istiridye, yillar yili, minik kum taneciginin ustune
katlar eklemeye devam
etmis
ve sonunda muthis guzel, parlak ve son derece degerli
bir inci olusmus. Karsi karsiya oldugumuz problemler
bu kum tanecigine benzer,
bizi rahatsiz ederler ve niye bize bu derece eziyet
cektirip
asabilestirdiklerine sasariz;
fakat ; ... azmin getirdigi cesaret ve kuvvetle,
sorunlarimizin ve zayifliklarimizin
ustesinden geliriz. ...daha alcakgonullu,
isteklerimizde daha israrli, cevremizdekilere daha
yakin,
daha akilli ve sorunlarimiza karsi daha dayanikli hale
geliriz. ...gizli gücümüzle, yasamımızdaki pürüzlü kum
taneciklerini,
bize kuvvet veren ümit ve ilham kaynagi olan degerli
incilere
dönüstürürüz....

ümitsiz olmayın
ümit siz olun....

 

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 31.Aralık.2008 Saat 14:47

Farkına vardığında iş işten çoktan geçer...

 

Öğrenme psikolojisinde, en akıllı yol, söylenilmek isteneni, gene, kendi hasmına söyletebilmektir… Bunu yaparken de amaçlanan görüşü, hasmın kendi görüşü naline getirmek hünerini gösterebilmektir... Kısaca sonuca ulaşıldığında, hasım, neyi yediğinin farkına bile varmamalıdır...

Hikayeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.

Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar... Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır...

İtalyan hemen atılır, öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz...

Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce
sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşır. Bu uygulama ile de bir sonuç alamaz...

Sıra İngilize geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yalamaya, kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir......

İşte kimi ülkeler, hedef ülkeleri, istekleri çizgide tutabilmek için, onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler, neyi yediklerinin farkına vardıklarında iş çoktan geçmiş olur....

Günümüzü ve bugüne kadar tarihteki çıkar kavgalarını, sömürge faaliyetlerini hep düşünün... Bakalım nerelere varacaksınız..

 

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 31.Aralık.2008 Saat 14:53

SON KONUĞUMA MEKTUP
 

Canalıcıma,

Uykumdayken, kancıkçasına baskın verme!

Gelince de saygısız konuklar gibi oturup, yerleşip, siftinip çöreklenme!

Seni bir müzmin tedirginlik olarak derime yapışmış, canıma sıvışmış olarak kendimde duymayayım.

Düşün ki ben seni, varlığımın bilincine vardığımdan beri beklemekteyim. Bunca zamandır beklenen bir konuğa yaraşır bir saygınlıkla gel!Sana olan saygımı yitirtme bana. Gürültülü patırtılı gelme! Kimseler duymasın geldiğini. Bir sen bil, bir de ben bileyim yeter. Gelişin herkesleri ayağa kaldırmasın. Tam bana göre, bana uyan bir davranışla gel. Sessiz sessiz sürdürdüğüm, bunca yıllık yaşamıma yaraşacağı üzere suskun, susuk gel! Çünkü benim için geleceksin, beni almaya geleceksin, başkalarını tedirgin etmeye değil. Uykumda birden bastırma ki, bunca yıldan beri gelişini gözlediğim en gerçek ve en son konuğuma göstermem gereken saygıda bir eksikliğim olmasın. Saygı ile ayağa kalkıp seni buyur edeyim. Almak istediğini, sana onurla kendim sunarak vereyim. Bir yaşam boyu çektiklerimi az bulup, bana bir de sen çektirmeye kalkma! Her ne çektimse hepsine güler yüzle katlandım, onları salt kendim bildim. Üzünçlerimi kendime sakladım, sevinçlerimi el ile bölüştüm. Sonum da böyle olsun isterim. Bilirim, güçlüsün. Kimselere eğilmemiş başım, senin önünde eğilebilir; ama bunu bana yaptırma!Bana yaşamımı yadsıtıp, sonunda beni kendimden utandırma! Senin amansızlığından böyle bir yiğitlik bekliyorum, bana önünde baş eğdirtme! Güler yüzle gel, gülümseyerek karşılayayım seni...

Dimdik yaşadım, sen de beni dimdik kucakla, al götür. Pusu kurma, arkamdan vurma. Ayakta karşılaşalım soylucasına... Öyle çelebicesine gel ki seninle gitmek için istekleneyim. Senin gelişinle ikimizin birden gidişi bir olsun. Şimdi var, şimdi yok olalım. Bekletme beni, elini çabuk tut. Her şey birdenbire olup bitsin.

Sen öyle bir kesin gerçeksin ki, sana yalan da söylenemez. Bütün yaşamımda çağdaşlarımdan hiç birini kıskanmadığımı bilirsin; İyi yürekliliğimden değil, hiç birini kendimden büyük görmediğimden. Yine bilirsin, yaptıklarımla ya da yapmayı tasarlayıp yapamadıklarımla da böbürlenirim. Bana verdiğin mühlet içinde, tasarladıklarımı yapamadınsa, evet, suç kimsenin değil benim... Bu ceza yeter bana; çünkü acısını duyanlar için cezaların en ağırıdır. Herkes gibi ben da seninle ilk ve son olarak yalnız bir kez karşılaşacağım. Bu karşılaşmamız, nerede ne zaman, nasıl olsun diye, zaman zaman çok değişik istekler geçirdim içimden. Kahraman olmak istediğim dönemlerim oldu. Kahramanlık ilk savaşlarında ölmeyen, son savaşlarında da sağ çıkmayanlardır. Seninle son savaşımda karşılaşmayı istedim bir zamanlar. Savaşın, yaşam boyu sürdüğünü, yaşadıkça sonu olmadığını bilmiyordum. Sonsuzca süren bu savaşımın öyle bir yerinde gel, öyle bir güzel gel ki, sana gülümseyerek elimi uzatıp “merhaba!” diyebileyim. Bir zamanlarda uzun uzun yaşayıp bitkiselliği dönüşmeyi, bitkisel yaşamımda gelişini bile bilmemeyi istedim. Şimdiyse ne kahramanlık gösterisinde, ne bitkisel bitkinliğinde gelmeni istiyorum.

Dilersen en beklemediğimi sandığın zaman gel. Beni hiç şaşırtmayacaksın, çünkü hep aklımdasın, beynimde bir kıymık gibi... Korkmadan bekliyorum gel!

Nice yaşadımsa, seninle baş başa diş dişe döv üştüm. Birkaç kez yendiğim de yenildiğim de oldu. Canım ki en kutsal olan her şeyim benim, onu elbette bana yakıştığı gibi ayakta, saygı ile yiğitçe vermek isterim; teslim olmadan... Bir armağan gibi vermek canımı. Sen de, yeniğin kalemini-ki o kalem hep kılıçtı-teslim alırken iki elinle başının üstüne saygıyla kaldırarak al beni! Lekesiz arı-duru, yaşamı süresince hep kendi kendini arıtan bir cana saygılı ol, benim sana saygılı olduğum gibi. Kimselere demedim, sen de kendine of dedirtme bana. Ne kahramanlıkta, ne bitkisellikte, işte şimdi olduğum gibi bir sıra, elimde kalem;önümde kâğıtla daktilom, böyle bir zamanda gel!İstersen gece, istersen gündüz, istersen yazın, istersen kışın gel;Kapım da yüreğim de her zaman açık sana! Yeter ki kendi gözümde kendimi küçültme bana, kimseden su istetme. -Üstelik benim savaşım seninkinden çok daha yüce idi. Çünkü sen, sonunda nasıl olsa utkunun senden yana olacağını biliyordun. Oysa ben, sonunda nasıl olsa yenik düşeceğimi biliyordum. Yenileceğimi bile bile , ama hiç yenilmeyecekmişim gibi, beni yenecek olanın üstüne üstüne varmadım mı? Bir an olsun korktum mu, ya da kaçmayı düşündüm mü?

Birazcık daha yaşayabilmek için, birazcık daha iyi yaşayabilmek için, bunca güzelim bu yeryüzü uğruna bile, sana bir kıpı ödün verdim mi? Yaşamayı hak etmeye çalıştığım gibi, ölümü de hak etmek istiyorum. Bu hakkı bana tanı! Çünkü bu sonsuz güzellikler açan güzelim dünyaya, ben de gücümce güzellikler katmaya çalıştım. Bir güzel ada, atlasta görünmeyecek denli küçük diye yok sayılabilir mi? Benim katkım da atlasta görünemeyecek denli küçük olsa da, var. Ne mi yaptım? Ortaçağ simyacıları taşı altına çeviremedi. Ama ben bir simyacıyım; göz yaşlarımı gülmeceye çevirerek dünyaya sundum.

Saygıyla, gel bekliyorum.

AZİZ NESİN
09/06/1974

 

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 31.Aralık.2008 Saat 14:55

ATO tarafından yayınlanan raporda, 25 AB ülkesinden 9'unun "soykırım ve katliam sicilinin" bozuk olduğu ifade edildi. Raporda, AB üyesi ülkelerden Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin katliam ve soykırım sabıkasının kabarık olduğu belirtildi. İşte ATO'nun raporuna göre Batı'nın ülke ülke soykırım karnesi:

KIBRIS RUM KESİMİ:
"Katliamların başladığı 1912 yılından, Kıbrıs Barış Harekatı'nın yapıldığı 1974 yılına kadar 1000'i aşkın Türk, Rumlar tarafından öldürüldü."

YUNANİSTAN:

"1829'da

 

Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora'daki Türkler göçe zorlandı, 20 bin Türk katledildi. 1923 yılında Lozan'da imzalanan Türk ve Yunan azınlıkların karşılıklı mübadelesine ilişkin anlaşmanın ardından Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türkler üzerinde sistemli olarak 'etnik ve kültürel soykırım' başlattı. Türklerin hukuki, siyasi, kültürel ve dini haklarının kısıtlanması ibadetlerine izin verilmemesi gibi yoğun baskılar sonucu 400 bin Türk bölgeyi terk etmek zorunda kaldı."

BELÇİKA:

"1.Dünya Savaşı'nın ardından Ruanda'nın yönetimi Belçikalılara verildi. Belçika'nın sömürgesi altındaki Ruanda ve Kongo'da 10 milyondan fazla insan soykırıma uğradı."

İTALYA:

"İtalya'nın, Libya'da 1911'den 1940'lı yıllara kadar uyguladığı imha operasyonları ve çölün ortasına kurduğu toplama kamplarında yüz binlerce Afrikalı Müslüman hayatını kaybetti. İtalya diktatörü Mussolini, Etiyopya'da ve Yugoslavya'da 300 bin insanı katletti."


FRANSA:

"Fransa, 1830 yılında Cezayir'i işgal etti. 132 yıl boyunca Cezayir'i işgal altında tutan Fransa, 1954-1962 yılları arasında 1.5 milyon Cezayirliyi katletti. Fransa, 1.Dünya Savaşı'nda da 900 bin Afrikalının ölümüne sebep oldu."

ALMANYA:

"Almanlar 1933-45 yılları arasında Büyük Alman İmparatorluğu'nu kurmak ve mükemmel Alman ırkını yaratmak hedefiyle diğer milletlerden ve etnik gruplardan 21 milyon insanı topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında, fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattılar. Gerek Almanya gerekse de Almanların işgal ettiği diğer ülkelerde yaşayan 2 milyon Yahudi sistematik bir biçimde vurularak, asılarak, yakılarak ve zehirlenerek öldürüldü. Almanlar 1891 yılında da hammadde ve işgücü ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Namibya'ya sömürge kurmak amacıyla çıktı. Adanın yerlileri Herero ve Namalar üzerine taarruz eden Alman askerleri yaşlı, kadın, çocuk dinlemeden 117 bin insanı katletti. Yaklaşık 132 bin yerliden geriye 15 bini sağ kalabildi."

DANİMARKA:

"AB ülkelerinden Danimarka, 1945 yılında 250 bin Alman mülteciyi ölüme terk etti. Sovyet Ordusu'nun Alman topraklarına doğru ilerlemesinden kaçan 250 bin Alman mülteci Danimarka'ya sığındı. Üçte birini 15 yaşından küçük çocukların oluşturduğu Almanlar tel örgülerle çevrili toplama kamplarına alındılar. Binlerce çocuk ve yetişkin tifüs, bağırsak iltihabı ve ishal sonucu yaşamını kaybetti."

İSPANYA:

"İspanya diktatörü Francisco Franco, ülkesinde 30 bin muhalifini öldürttü. İspanyollar Amerikalılarla birlikte milyonlarca Kızılderili'yi katletti."


 

 

İNGİLTERE:

"İngiltere, 1788-1938 tarihleri arasında sömürgeleştirmek amacıyla gittiği Avustralya'da yerleşik yerli halk Aborjinleri sistematik olarak yok etti. İngilizlerin aralarına salgın hastalık yaydığı, bununla da yetinmeyip yemeklerine zehir katarak yok etmeye çalıştığı 750 bin Avustralya yerlisinden geriye sadece 31 bin kişi sağ kalabildi."

RUSYA:

"Lenin, 1917-1920 yılları arasında 30 bin muhalifini infaz ettirdi. 1944 yılında Rusya, Çeçen, İnguş, Karaçay-Malkarlar ile Kırım Türklerini trenlere bindirerek Sibirya ve Kazakistan'a sürgün etti. Bu sürgünde 500 bini aşkın Müslüman Türk yollarda öldü. Rusya'nın Çeçenistan'a yaptığı saldırılarda da 200 binin üzerinde sivil katledildi."

AMERİKA:

"Amerika, soykırımlara Kızılderilileri katletmekle başladı. Amerikalılar ve İngilizler Almanların savaşı kaybetmelerinin ardından, Dresden kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süreyle havadan bomba yağdırdı. Saldırılarda çocuk ve kadınların oluşturduğu 200 bin kişi öldü. Amerika'nın Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombaları sonucu 135 bin kişi öldü. ABD'nin Vietnam'ı işgali ise 70 bin kişinin ölümüyle sonuçlandı. ABD son olarak Felluce'de 1500 sivili öldürdü. İngiliz Tıp Dergisi Lancet'in yaptığı araştırmaya göre Irak'ta ABD işgali dolayısıyla ölen sivillerin toplam sayısı 1.5 milyona ulaştı."

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,070 Saniyede Yüklendi.