Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >7 - DİĞER KÜLTÜR VE SANAT DALLARI > Sinema
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumSean Penn Bir Oyuncunun Ötesinde...

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Sean Penn Bir Oyuncunun Ötesinde...
    Gönderim Zamanı: 21.Eylül.2009 Saat 18:36

Bir Oyuncunun Ötesinde...

Bir%20Oyuncunun%20Ötesinde..."Bunu nasıl becerdi? Bunca yıl heteroseksüel rolleri almayı nasıl başardı?" 81. Oscar ÖdülleriMilk’deki rolüyle ödüle aday olan Sean Penn’i takdim konuşmasına böyle başlıyor, onun oyunculuğuna şapka çıkarıyordu. Doğrusu, Milk’de canlandırdığı eşcinsel Harvey Milk karakteriyle “En İyi Erkek Oyuncu Oscarı”nı evine götüren Penn, sahiden de büyük oynuyor... töreninde “En İyi Erkek Oyuncu” adayları tanıtılırken yılların eskitemediği usta oyuncu Robert De Niro,

Sean Penn 17 Ağustos 1960’ta Kaliforniya’da sanatçı bir ailenin çocuğu olarak dünya geldi: Annesi de babası da oyuncuydu, üstelik babasının yönetmenlik deneyimi de vardı. Penn, daha sonra sergileyeceği politik tavırlarını da evde kazanmıştı. Zira babası Amerika’da “komünist avı”nın yaşandığı, komünist olduğu iddia edilenlerin dışlandığı dönemde “komünist” olarak damgalanmıştı. Böyle bir ortamda büyüyüp, arkadaşlarıyla sörf yapmaktan hoşlanan Penn lise yıllarından itibaren kısa filmler çekmeye başladı. 1981 yılında “Taps” adlı filmdeki küçük rolüyle kameraların önüne geçen Penn’in yeteneği kısa sürede keşfedildi ve başrollerde gözükmeye başladı. Özellikle sorunlu, öfkeli, dertli, çılgın genç karakterlerinde sergilediği performans herkese parmak ısırttı Nispeten düşük bütçeli filmlerde rol almasına, ses getiren yapımlarda pek gözükmemesine rağmen iyi “karakter oyuncusu” arayanlar için Penn’in ismi listenin üst sıralarında yer almaya başlamıştı.

Penn, aynı dönemde özel hayatıyla da gündemde üst sıralara gelir oldu. Zira 1985’te günümüzün “pop ikonu” Madonna ile sürpriz bir evliliğe imza atmıştı. O zamanlar şimdikinden çok daha çılgın, deli dolu olan Madonna ile evlilikleri doğal olarak sürekli takip edildi, gazeteciler başlarından eksik olmadı. Bu durum Penn’in daha da tanınmasına yardımcı olsa da bu evlilik, parlak ışıklar altında olmaktan zaten pek hoşlanmayan adamımızı gün geçtikçe daha da zorlamaya başlamıştı. Hatta bir keresinde kendilerini takip eden bir muhabire saldırdığı için bir ay kadar hapiste bile kaldı.

Bir%20Oyuncunun%20Ötesinde...1989'da evliliklerini noktalamaya karar verdiklerinde Penn, sinema endüstrisinin içinde bulunduğu durumdan da son derece rahatsızdı. "Piyasa" için yapılan filmlerden duyduğu sıkıntı, sırf gişe getirisi olsun diye yazılan saçma senaryolarla uğraşmaktan bıkması kendisini radikal bir karara itti: "Oyunculuğu bırakmaya karar verdim." Hayranları bu açıklamayı daha sonraları da sık sık duyacaktı. Ne var ki (ve tabii iyi ki!) her seferinde içindeki sinema aşkı baskın çıktı; yapımın büyüklüğüne küçüklüğüne, alacağı ücrete pek aldırmadan gönlünün kabul ettiği işlerde rol alarak 1990’lı yıllarda birbiri ardına müthiş filmlere imza attı: Carlito’nun Yolu (Carlito’s Way), Ölüm Yolunda (Dead Man Walking), U Turn (Kaybedenler), The Game (Oyun), The Thin Red Line (İnce Kırmızı Hat)...

Bir%20Oyuncunun%20Ötesinde...1995’te Ölüm Yolunda’da, 1999’da Sweet and Lowdown’da, 2001’de Benim Adım Sam’de (I Am Sam) sergilediği üst düzey oyunculukla “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Oscar’a aday gösterilen Penn, bu üç adaylığına rağmen bir türlü ödüle ulaşamadı. Aslına bakılırsa bunu çok önemsediği de söylenemezdi, kimi ödül törenlerine gitmiyordu bile. Ancak 2003 yılında rol aldığı Gizemli Nehir (Mystic River) filmindeki Jimmy karakterine artık Akademi de kayıtsız kalamıyor, Sean Penn dördüncü adaylığında “en iyi erkek oyuncu” Oscar’ını kazanıyordu.

2000’li yıllarla birlikte lise yıllarında olduğu gibi kamera arkasına geçmeye de karar veren Penn, özellikle başrolünü Jack Nicholson’ın oynadığı polisiye-gerilim türündeki Söz (The Pledge) (2001) ve 2007’nin en iyi 10 filmi arasında gösterilen, kendisini hayattan koparıp doğaya atan bir gencin gerçek hikâyesinden sinemaya uyarladığı Özgürlük Yolu (In To The Wild) filmleriyle beğeni topladı.

Bir%20Oyuncunun%20Ötesinde...Her zaman burnunun dikine giden; ülkesinin savaş politikalarına, dünyada yaşanan haksızlık ve adaletsizlikler karşısında ses çıkarmadan duramayan; film endüstrisinde olan bitene aldığı tavırla gönülleri fetheden Penn, eşcinsel hakları savunucusu Amerikalı Harvey Milk’in siyasi hayatını anlatan Milk’de gösterdiği büyük oyunculukla “En İyi Oyuncu” Oscar’ını bir kez daha kazandı. Penn’in henüz 50’li yaşları bile görmediğini düşünecek olursak, izleyicilerine daha çok sinema ziyafetleri sunmaya devam edecek gibi gözüküyor. Tabii günün birinde kafasına esip sinemadan bütün elini eteğini çekmezse! Aslına bakılırsa, bu da kimse için sürpriz olmaz gibi. Ama biliyoruz ki, sinemadan uzaklaşamayacak birisi O. Uzaklaşsa bile söyledikleriyle, yapıp ettikleriyle her zaman insanlığın ortak vicdanına seslenecek...


incelemek istediğinizi filmler için İmdb ye bakınız..

iştegençe teşekkürler


Düzenleyen terapist - 21.Eylül.2009 Saat 18:40
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,086 Saniyede Yüklendi.