GİZLİ OTURUM |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
Misafir
Misafir |
Alıntı Cevapla
Konu: GİZLİ OTURUM Gönderim Zamanı: 03.Ekim.2009 Saat 08:34 |
GİZLİ OTURUM
Oyunu 2 Ekim 2009 da izledim. Oyunu En önden izleme fırsatı buldum. Salonda yaklaşık, görevliden de duyduğum 60 kişi varmış. Tabi bunların 3’te biri oyunla değil de, kendisi veya yanındakilerle ilgilenenlerdi. Neyse Dekor çok sadeydi. Uzun duvarlar, sönmeyen ışıklar ( arada hariç J ), bir heykel, bir kitap ayracı, garsonu çağırmak için zil ( uzun ipten ) ve 3 adet sandalye. ( Bordo, mavi, yeşil ). Oyun Garson’un ( Osman GİDİŞOĞLU ) sahneye gelmesiyle başlar ve ardından Garcin ( EMRE NARCI ) gelir. Çekingen, korku dolu, şüpheli bir haldedir. Burada olmaktan memnun değildir. Nerede olduğunu bilmekte fakat psikolojik olarak yadırgamaktadır. Sonra içeri İnes ( Ece OKAY ) gelir Garson eşliğinde. İres sessiz bir tavır takınmaktadır başlangıçta. Sonra Garcin Onun konuşmaya çalışır. İres her şeyin farkındadır. Son olarak Etselle ( Özge ÖZDER ) Garson eşliğinde gelir ve Garcin’den bir an için korkar. Sonra neden sadece onların orada oldukları sorusunun yanıtını aralarında bulmaya çalışacaklardır. Herkes hayatının bir kısmını görecektir karşısında. Tesadüfen değil de, bir bağ ile birbirlerine bağlı olduklarını keşfetmelerini bulmak uzun sürmeyecektir. Her şey önceden planlanmış, yazılmış ve olması gerektiği için oluyordur düşüncesi, Neden böyle oluyor, suçsuzum , olması gerektiği için oldu, yapılması gereken buydu düşünceleri arasında gerçeği bulabilmek ve itiraf edebilmek ve nerede olduklarını anlayabilmek. ( bunlar benim görüşlerim tabi. ) Ben oyunu beğendim. Oyuncuların performansları gayet iyiydi. Özellikle Ece OKAY. İNSAN ÖZGÜRDÜR. “ İnsan kendi kendini seçer ” dediğimizde, her birimizin kendi kendini seçmesini anlıyoruz. Ama insan kendini seçerken bütün insanları da seçer. Kendini seçmesi bütün öbür insanları da seçmesi demektir aynı zamanda. Olmak istediğimiz kimseyi yaratırken, herkesin nasıl olması gerektiğini de tasarlarız. Hiçbir edimimiz yok ki, olmasını zorunlu saydığımız bir insan tasarımı ( tasavvuru ) doğurmasın bizde. (… ) Ama hürriyeti isteyince, onun tümüyle başkalarının hürriyetine, başkalarının hürriyetinin ise bizimkine bağlı olduğunu anlarız. Gerçi insanın tanımı olarak hürriyet, başkasına bağlı değildir; ama ortada bir bağlanma olunca iş değişir: O zaman hürriyetimle birlikte başkalarının da hürriyetini istemek zorunda kalırım. Başkalarının hürriyetini amaç edinmezsem, kendi hürriyetimi de amaç edinemem. JEAN PAUL SARTRE
YAZAN : Jean Paul SARTRE ÇEVİREN : Oktay AKBAL YÖNETEN : Ergün IŞILDAR SAHNE TASARIMI : Ergün IŞILDAR KOSTÜM TASARIMI : Gamze KUŞ IŞIK TASARIMI : Özcan ÇELİK OYUNCULAR : ECE OKAY – ÖZGE ÖZDER – EMRE NARCI – OSMAN GİDİŞOĞLU YÖNETMEN YARDIMCISI : Reyhan KARASU ASİSTANLAR : Hanife SER – Enes MAZAK SAHNE UYGULAMA : Gökhan USANMAZ KOSTÜM UYGULAMA : Hacer DURAN IŞIK UYGULAMA : Mehmet KUNDURACI – Orhan ÖREN EFEKT UYGULAMA : Hidayet ÖZTÜRK SAHNE TERZİLERİ : Çiğdem IŞIK – Nevzat AÇIKGÖZ SAHNE KUAFÖRLERİ : Kadir URAL- Adil UPRAK SAHNE TEKNİSYENLERİ : Mehmet BAYRAKLI – Selçuk YILMAZ – Fikri BAYRAM - Mehmet DAVŞAN – İsmail EMEK – Emin KÜÇÜKKUŞ AKSESUAR SORUMLULARI : Haşim DEMİR – Ahmet BOZKURT Fotoğraflar : Nesrin KADIOĞLU ve Sinem POYRAZ İlk oyun 1 EKİM 2009 ÜMRANİYE SAHNESİ. YAZAR HAKKINDA : JEAN - PAUL SARTRE ( Tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre)
1905 - 1980 21 Haziran 1905' te, Paris' te varlıklı bir burjuva ailesinin çocuğu olarak doğan Sartre, Birinci Dünya Savaşı ile ansızın modernizm çılgınlığının içine atılan bir kuşaktandır. O dönemde, bir yandan edebiyat ve sanatta her şeyi yıkmak ( dadacılığın ve gerçeküstücülüğün amacı buydu ) düşlenirken, bir yandan da kurtuluşu edebiyatta aramak söz konusu olabiliyordu: nerdeyse altmışında biyografisini kaleme alan yazarın seçimi de bu yönde oldu. İşin özü, kendini yalnız ama evrenselliğe giden bir tekillikte bir insan olarak kavramaktır: Sartre' da bu "evrensel tekillik" kavramı, durum, kötü niyet, angajman, pislik, özgürlük gibi Sartre'cı ahlaktan ayrı düşünülemeyecek kavramlarla birlikte temel bir nitelik taşır. Bu nedenler, yazar, sözcüklerde kendisini, kuşağın ve sınıfın bir örneği olarak gösterir. Klasik kültürle yetişmiş, on dokuz yaşındaki Ecole normale supériuere'deki başarısı ve Simone de Beauver ile tanıştığı yıl olan 1929' da birincilikle kazandığı felsefe öğretmenliği, bunun bir kanıtıdır. Ancak Sartre, çağdaş popüler kültürden de uzak değildir; çizgi romanlar, küçük bir çocukken annesi ile gittiği serüven filmleri, daha sonra polisiye romanlara olan tutkusu, her türlü modern sanat olayına olan ilgisi ve Amerikan şehirlerinden hoşlanması bunun bazı belirtileridir. Berlin'de (1933-1934) ve Neuilly' de öğretmenlik yapan Sartre, II. Dünya Savaşı'nın ardından, ülkesi özgürlüğe kavuştuktan sonra, yazarlık çalışmalarına ağırlık verebilmek amacıyla öğretmenlikten ayrılır. Ancak, Sartre, öğretmenlikten ayrılan bir eğitmen olmaktan bir bakıma asla vazgeçmemiştir; otuz yıl boyunca, kendisine bir düşünme ustası arayan Fransızların öğretmeni olmuştur… Paris 15 Nisan Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra, her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında Varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. O, her şeyden önce bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir Entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur. Düzenleyen bekir - 03.Ekim.2009 Saat 10:55 |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |