YILMAZ ÖZDİL
Ayet-el Kürsi yazılı pirinç
tanesi…
31 Ağustos
2019
, dindara
saygılıydı.
Din tüccarına, yobaza müsamaha göstermezdi.
★
“Din, Allah
ile kul arasındaki bağdır, softa sınıfının din simsarlığına asla müsaade
edilmemelidir, dinden maddi menfaat temin edenler menfur (tiksinti verici)
kimselerdir” diyordu.
★
1922…
Saltanatın kaldırılması görüşmeleri yapılırken, bazı milletvekilleri “Mustafa
Kemal halife olsun” teklifinde bulundu.
Sinirinden acı acı gülümsüyordu.
“Bunlar beni, başımda yeşil sarık, yüzümde uzun sakal, geniş bir cübbe içinde,
elimde tespih, uhrevi bir adam yapmak istiyorlar. Hayrete şayandır, bunların
kalın kafaları beni anlamıyor” diyordu.
★
Kadir
geceleri oruç tutardı.
Ramazan'da içki içmezdi.
Akşam sofraları iftara dönüşürdü.
Yaşar Okur'u çağırır, Kur'an-ı Kerim okuturdu.
★
Yaşar Okur
özel hafızıydı.
Sultan Reşad'ın, Vahdettin'in, halife Abdülmecid'in hanendesi ve
başmüezziniydi. Cumhuriyet ilan edilince Ankara'ya gelmiş, Cumhurbaşkanlığı
Fasıl Heyeti Şefi olmuştu.
1930'da emekliye ayrıldı ama, Köşk'ten ayrılmadı.
Mustafa Kemal hiç kimsenin emeğini bedavaya getirmezdi… Gönüllü olarak
çalışmaya devam eden hafızına 1930'dan itibaren ölümüne kadar her ay kendi
cebinden 100 lira verdi.
Emekli hafız maaşının iki katıydı.
★
Ramazan ayı
boyunca Hacı Bayram Veli ve Zincirlikuyu camilerinde şehitlerimizin ruhuna
hatim indirtirdi.
★
1932…
Sadettin Kaynak hatıralarında şu çarpıcı bilgiyi aktarıyordu: “Ramazan ayıydı.
Dolmabahçe'de büyük muayede salonunda hafızları toplamıştı. Gazi'nin elinde
Cemil Said'in Türkçe Kur'an-ı Kerim'i vardı. Evvela hafız Kemal'e verdi,
okuttu, beğenmedi. Ver bana, ben okuyacağım dedi. Hakikaten okudu. Hâlâ
gözlerimin önündedir, askeri kumanda eder gibi, emir verir gibi bir ahenk ve
tavırla okudu.”
★
Referans
aldığı kitaplardan biri, dönemin en ünlü şarkiyatçılarından Leone Caetani'nin
“İslam Tarihi” eseriydi.
Hazreti Muhammed'in liderliğinin, savaşlarının anlatıldığı bölümlerin altını
çizmişti, “mühim” diye not düşmüştü.
Altını çizerek okuduğu diğer bölümler “oruç” ve “ramazan bayramının ortaya
çıkışı”yla alakalı satırlardı.
★
Bedir
Savaşı'nı askeri açıdan incelemişti.
Kendi elleriyle haritasını çizmişti.
“Hazreti Muhammed'in peygamber olduğundan şüphe edenler şu haritaya baksınlar,
Bedir destanı'nı okusunlar, bir avuç insanla mahşer gibi kalabalık ve
alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı kazandığı büyük zafer, fani
insanların kârı değildir, Hazreti Muhammed'in peygamberliğinin en kuvvetli
delilidir” diyordu.
★
Kur'an-ı
Kerim'i tüm incelikleriyle bilirdi.
Orijinal Arapçası'nı defalarca okumuştu.
Türkçe ve Fransızca çevirilerini defalarca okumuştu.
Tefsir ederdi.
★
Mustafa
Kemal'i tarih boyunca tüm devrimcilerden ayıran özelliği, din'di… İslamiyet'e,
inanç kavramına entelektüel seviyede kafa yormuştu.
★
Meclis kararıyla
özel bütçe ayırarak, Kur'an-ı Kerim'i Türkçe'ye tercüme ettirdi, tefsir
ettirdi, onbinlerce bastırtarak halka ücretsiz dağıttı. Kendi dilimizde
anlaşılarak okunmasını sağladı.
★
İlk bilimsel
hadis çalışmasını yaptırdı.
Temel hadis kaynağı kabul edilen Buhari'yi Türkçe'ye çevirtti, yine onbinlerce
ücretsiz dağıttı.
★
Halkın kendi
dilinde kavrayarak, kendi dilinde hissederek camilere yönelmesi için çaba
harcadı. Türkçe Kur'an, Türkçe hutbe, Türkçe ezan okuttu.
★
1931…
Ramazan'ın 15'inci günüydü. Hafız Yaşar Okur, İstanbul Yerebatan Camisi'nde
cuma namazını müteakip “müşfik ve rahim olan Allah'ın adıyla” diye başlayarak,
tarihte ilk kez Türkçe Kur'an okudu.
★
Hemen
ardından… Hafız Burhan, Hafız Kemal, Hafız Zeki, Hafız Nuri, Hafız Rıza, Hafız
Fahri, Hafız Rifat beyler, Sultanahmet Camisi'nde Türkçe Kur'an okudu. Cemaatin
çok önemli bölümü, kadındı.
★
Hafız Rifat
bey, Fatih Camisi'nde tarihte ilk kez Türkçe ezan okudu.
İlk Türkçe hutbe, Süleymaniye Camisi'nde okundu.
Kadir Gecesi'nde Ayasofya'da 30 hafız, Türkçe Kur'an okudu.
Ayasofya'ya 100 bine yakın insan gelmişti.
Radyodan naklen yayınlandı.
★
“Müslümanların
toplumsal hayatında hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını korumaya hakkı
yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dini hükümlere göre hareket etmiş
olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz. Dinimizin hükümlerini eşit
olarak öğrenmeye mecburuz” diyordu.
★
Tevrat ve
İncil'i okumuştu.
Eski Ahit ve Yeni Ahit, kütüphanesinde yeralıyordu.
İbrani, Keldani ve Yunani lisanlarından tercümeydi.
Agop Boyacıyan Matbaası tarafından 1886'da basılmıştı.
★
Angelo
Giuseppe Roncalli, piskopostu.
İstanbul'da papalık temsilcisiydi.
“Din adamlarının dini kıyafetlerini sadece ibadet yerlerinde giymelerine” dair
kanun çıkarılınca, devrim kanunlarına tereddütsüz saygı gösterdi, hiçbir
kurumsal imtiyaz talebinde bulunmadı, Türkiye'de sivil kıyafetle dolaşan ilk
din adamı oldu.
Mustafa Kemal, bu uyumlu davranışı nedeniyle piskopos Roncalli'ye iki takım
elbise, bir pardesü, bir fötr şapka hediye etti.
Piskopos, Türk dostuydu.
Ders aldı, akıcı Türkçe öğrendi.
Günlük tutuyordu. Yıllar sonra kitaplaştırılan hatıralarına göre, Mustafa Kemal
devrimlerini hayranlıkla takip ediyordu.
“Burada yepyeni bir dünya var” diyordu.
Türkiye Cumhuriyeti'nde son derece rahat yaşadığını, kendisini rahat
hissettiğini, hatta, hıristiyan din adamı olmasına rağmen asıl sıkıntıyı
Yunanistan'da yaşadığını, Yunanistan'a girmekte güçlük çektiğini anlatıyordu.
Günlüğüne defalarca “Türkleri seviyorum” diye yazmıştı.
1953'te Papa oldu!
Türkiye sevgisi nedeniyle “Türk Papa” olarak anıldı.
“Hayatımın en güzel 10 yılını Türkiye'de geçirdim, barışçıl ve dingin'di, beni
bir tek kimse bile, bir tek gün bile kırmadı, sadece sıcak alaka, dostluk,
samimiyet ve anlayış gördüm” diyordu.
Mustafa Kemal döneminde kurulan dostane ilişki sayesinde, Mustafa Kemal'in
takım elbise hediye ettiği Türk Papa sayesinde… Tarihte ilk kez Türkiye'yle
Vatikan arasında diplomatik ilişki kuruldu.
★
1932-33
arasında Türkiye'de görev yapan Amerikan büyükelçisi Charles Sherrill, 1934'te
kaleme aldığı Atatürk biyografisinde şunları yazmıştı: “Mustafa Kemal'in din
bahislerinden hoşlanmadığı söylenirdi. Halbuki benimle bu konuya dair gayet
serbest ve uzun uzadıya konuştu. Bütün Türkler kendi kendilerine okuyup anlayabilsinler
diye Türkçeleştirmiş, Kur'an gibi büyük bir kitabın kapılarını ardına kadar
açmıştı. Fevzi Paşa 22 gün 22 gece fasılasız devam eden Sakarya Savaşı boyunca
bir tek defa bile namazını ihmal etmemişti, Tanrı'ya dualarını sürdürmüştü, bu
ağırbaşlı cesur komutan askerlerinin moralini yükseltmek için mevziden mevziye
dolaşarak, erlerine Kur'an'dan parçalar okumuştu. Aynı derece soğukkanlı ve
savaşta bir an bile cesaret ve azmini kaybetmemiş olan İsmet Paşa da Fevzi Paşa
gibi dinine yürekten bağlı bir Müslümandı. Bu iki dindar komutan, Mustafa
Kemal'in en yakın iki generaliydi.”
★
Sakarya
Savaşı'nın en kanlı günleriydi.
Çadırında harita üzerinde çalışıyordu.
Yaverine emretti, “çok acele Fevzi paşa'yı çağır” dedi.
Yaver Muzaffer Kılıç atına bindi, dörtnala Fevzi Çakmak'ın çadırına gitti,
içeri girdiğinde paşa'yı yüksek sesle Kur'an okurken buldu, sırtı kapıya
dönüktü. Ne yapacağına karar veremedi, seslenmedi, geri döndü, durumu anlattı.
Mustafa Kemal “dokunma” dedi…
“Kur'an okurken rahatsız etmeyelim.”
★
Kurtuluş
Savaşı boyunca emrindeki paşalarla birlikte, hafızlara Kur'an okutup dinlerdi.
Hatıra defterinde tarih tarih notlar vardı.
“9 mart perşembe, İsmet paşa geldi, evvela yemek, sonra ertesi günün hareketi
kararlaştırıldı, ondan sonra hafıza Kur'an okuttuk.”
“10 mart cuma, İsmet, Yakup Şevki ve Selahattin paşalar gelmişlerdi, beraber
yemek yedik, hafıza Kur'an okuttum.”
“17 mart cuma, karargaha avdet, saat 8'e kadar yalnız kaldım, Mustafa
Abdülhalik bey geldi, hafıza Kur'an okuttuk.”
“20 mart pazartesi, İsmet paşayla beraber bize geldik, Fahrettin paşa ve
erkan-ı harbi yemeğe davet etmiştim, hafıza Kur'an okuttuk.”
★
Mevlevi
felsefesiyle ilgiliydi.
Harp okulunda öğrenciyken Selanik'e izne geldiğinde mutlaka mevlevihaneye
gider, sema izlerdi.
Sema sırasında Tanrı'ya dönerek yaklaşmayı “Türk dehasının bir ifadesi” olarak
görüyordu.
1923'te Konya'da mevlevihaneye uğradı. Ziyaretçi defterine “Türk medeniyetinin
ana kaynaklarından biri” diye yazdı.
Mevlana'yı “büyük reformist” olarak nitelendiriyordu.
Ancak, Mevlana'nın oğlu sultan Veled'i babasından bile üstün görüyordu. Çünkü
“eserlerini Türkçe yazdı” diyordu.
★
1919… Sivas
Kongresi'nden sonra Ankara'ya giderken, güzergahı bizzat belirlemiş,
Hacıbektaş'ta konaklamıştı.
Böylece, Osmanlı'nın yüzyıllardır Alevilere karşı yürüttüğü yok sayma, baskı ve
kırım politikasını tarihe gömmüştü.
Cemalettin Çelebi tarafından ağırlanmış, Cem töreni izlemişti.
Dedebaba postunda oturan Salih Niyazi Baba'yı ziyaret etmişti.
★
En yakın
adamlarından olan Kılıç Ali'nin asıl ismi Asaf'tı.
İlk tanıştıklarında özgeçmişini incelerken, Asaf'ın üstünü çizmiş, nüfusa
kayıtlı olduğu Beşiktaş'taki Kılıçali semtinin de altını çizmişti.
“Artık Asaf masaf yok, sadece Kılıç Ali var, malumundur ki Hazreti Ali'nin
diğer ismi Kılıç'tır, hem de Allah'ın keskin kılıcı… Böyle bir birleşme olur da
insan başka ismi nasıl taşır?”
★
1926…
Mekke'de İslam kongresi toplanacaktı. Türkiye Cumhuriyeti de davet edilmişti.
Ankara'nın delege gönderip göndermeyeceği tüm dünyada merak konusuydu.
Mustafa Kemal hiç tereddütsüz “elbette katılacağız” dedi.
İstanbul milletvekili Edip Servet Tör'ü çağırdı.
“Mekke'ye gidip bizi temsil edeceksin, Türksün ve Müslümansın, Türklük
Müslümanlığın öncüsü ve kılavuzudur, Müslüman milletleri medenileşmekten
alıkoyan batıl itikatları yıkmak için Mekke'ye şapka ile gireceksin, kara
taassup seni parçalamaya bile kalksa, başını vereceksin, fakat eğilmeyeceksin”
dedi.
Mesele tabii ki şapka değildi…
Bağnazlığın dayatılmasına, din'le alakası olmayan konuların sanki din
kuralıymış gibi kabul edilmesine karşı tavır koyuyordu.
Mekke'de şapkayla dolaşılması yasaktı, hayal bile edilemezdi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kararı dünya çapında haber oldu.
Ve, Edip Servet Tör, Mekke'ye şapkayla girdi.
Herhangi bir sorun yaşanmadığı gibi, tam tersine, dünyadaki tüm Müslüman
ülkelerin en çok itibar gören delegesi oldu.
★
Manevi kızı
Nebile'ye yasin okuturdu.
★
Ezan
dinlemeyi çok severdi.
1928… Mithat Cemal Kuntay hatıra defterine şu notu düşmüştü: “Uzun bir gecenin
sabahında, güneş doğarken çok müstesna bir hadise oldu. Gazi, manevi kızından
rica etti, Nebile hanım sandalyenin üstüne çıktı, sabah ezanı okumaya başladı.
Bir ara baktım, Nebile hanımın ses damlalarına gözyaşı damlaları karışıyordu,
Gazi ağlıyordu.”
★
Rahmetli
olduğunda, vasiyetnamesi dışında kalan bazı değerli eşyaları iki kasa içinde
Ziraat Bankası'na teslim edilmişti.
Bu kasalar Anıtkabir'e aktarılmak üzere 1953 yılında açıldı.
Değerli taşlarla süslü ağızlık, sigara tabakası, kol düğmesi, saat gibi
eşyaların yanında, Ayet-el Kürsi'nin yazılı olduğu pirinç tanesi çıktı.
★
Mustafa
Kemal hakkında uydurulan en vahim yalanlardan biri, “dinsiz olduğu, din düşmanı
olduğu, dindarlara baskı yaptığı” yalanıdır.
Nesilden nesile tekrarlanan, sürekli gündemde tutulan bu yalanın kaynağı,
Mustafa Kemal'in bileğini bükemeyen emperyalizm'dir.
★
Din düşmanı
gibi göstererek halkın gözünden ve gönlünden düşürmeyi amaçlayan algı projesi,
zannedildiği gibi vefat ettikten sonra değil, Mustafa Kemal henüz hayattayken
başlatıldı.
Lozan Antlaşması imzalanır imzalanmaz, devreye sokuldu.
★
Ortadoğu
uzmanı Alman diplomat Kurt Ziemke, 1930 yılında yazdığı “Yeni Türkiye” isimli
kitabında, İngiliz projesini şöyle anlatıyordu:
“Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya ve Türkiye mahvolmuştu, her iki ülke de
teslim olmak zorunda kalmışlardı.
Türkiye'de Türk milli mücadelesinden sonra Kemalizm'in temel prensipleriyle
Türk milli devleti oluşturuldu.
İngilizler Musul'da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye'deki ayrılıkçı
hareketlere destek verirken, bir yandan Kemalist akımın yayılmasını
engelleyecek önlemlere başvurmuşlardı.
Yapılması gereken, Kemalist Cumhuriyet'in hem din düşmanı, hem Kürt düşmanı
olduğu temasını ortaya atıp, işlemekti.”
★
Ve dün, 30
Ağustos'ta…
★
Diyanet
işleri başkanlığının cuma hutbesinde, Mustafa Kemal Atatürk'ten, silah
arkadaşlarından tek kelime bile bahsedilmedi.
★
Diyaneti
yöneten zihniyet, 30 Ağustos hutbesinde lafı uzun uzadıya eğip büktü, “vatan”
dedi, “zafer” dedi, Mustafa Kemal Atatürk diyemedi.
YILMAZ ÖZDİL