Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >1 - ATATÜRK >ATATÜRK
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumATATÜRK sayfası

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: ATATÜRK sayfası
    Gönderim Zamanı: 04.Kasım.2008 Saat 15:37
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 12:02

BUNLARI BÝLÝYORMUSUNUZ

 

 

·  1929 - 1939 yılları arasındaki on yılda dünya sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye'de sanayi üretimi artışının %96'yı bulduğunu, Sovyetler Birliği ve Japonya dışında hiçbir ülkede, bu alanda Türkiye'den daha hızlı bir büyüme sağlayamadığını...

(Porf. Dr. Suna Kili , Atatürk Devrimi - Bir Çağdaşlaşma Modeli, S. 263 - 264.)

·  Hitler dönemi Almanya ve Avusturya'sını terkeden 142 bilim adamının Batı'nın gelişmiş ve varlıklı ülkeleri dururken, Türkiye'ye gelmeyi tercih ettiklerini...

·  Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra - resmi ya da özel - hiçbir dış geziye çıkmadığı halde, dünyanın birçok önde gelen devlet adamının, yoksul ve geri kalmış bir ülkenin devlet başkanını ziyaret etmek için adeta sıraya girdiklerini...

·  1920'lerde "eski dünya"da Avrupalı olmayan ve bağımsız kalabilmiş sadece dört ülke bulunduğunu. Ama Türkiye dışında kalan Çin, Habeşistan (Etiyopya) ve İran'ın zamanla istilaya uğradığını. Mussolini'nin bir demeci, bu ortamda Türkiye'de tedirginlik yaratmıştı. Bunun üzerine Mussolini'nin, Türk Büyükelçisi'ne hemen şu mesajı vermek gereğini duyduğunu: Türkiye bu kapsamın dışındadır. Çünkü bir Avrupa ülkesidir." dediğini....( 60 yıl öncesinin faşist İtalyan diktatörünün bile bu düzeltmeyi yapmak gereğini duyduğu koşullarda, acaba niçin bugünkünden daha Avrupalı sayılıyordu?..Çok ilginç değil mi?)

·  Atatürk'ün doğumunun 100. yılında, UNESCO'nun 156 ülkenin ortak imzasıyla aldığı kararda O'nun için: "Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı" dediğini...

·  Cumhurbaşkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal'in, milletvekili adayı olarak seçime katılabilmek için, "mareşal" sıfatıyla ordudan emekliliğini istediğini, fakat emekli olabilmesi için "Türkiye Cumhurbaşkanı" sıfatıyla, kendi emeklilik kararnamesini imzaladığını...

·  Şubat 1920'de, müttefikler arası Londra toplantısında, Lord Curzon'un; "Ermenistan mandası altında bir Lazistan kurulmasını..." önerdiğini....

·  Ocak 1993'te katledilen Uğur Mumcu'nun, Muammer Aksoy cinayeti ile ilgili olarak "Ey devletin etkili ve yetkilileri, bu konuyu bir değil, bin kez düşünün. İş işten geçtikten sonra pişmanlığın hiçkimseye yararı olmaz. Başta sizlere!" dediğini...

·  Dünya Bankası Başkanı Eugene R. Blok'un ( Aynı görevini sürdürüp sürdürmediğini bilmiyorum) "Bizim dış ülkeler yardım programımız, Amerikan özel teşebbüslerinin yararınadır..." dediğini...

·  Döneminin ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Richard BURT'un, M. Ali Birand ile yaptığı bir söyleşide "Bir tek Amerikan askerini Türkiye'de tutmak bize yılda 90 bin dolara mal oluyor. Oysa bir Türk askerinin Türk Hükümeti'ne maliyeti yılda 6 bin dolar..." dediğini...

·  Sisav'ın 1982'de düzenlediği "1980'lerde NATO" konulu bir toplantıda konuşan, ABD'li ünlü stratejist Prof. Wohlstetter'in "Türkiye'yi Türklere bayıldığımız için değil, son tahlilde Batı'nın petrolünü koruduğu için güçlendirmeliyiz..." dediğini...

·  Kimyasal veya biyolojik silahlarla yapılacak bir savaşta, gazmaskesi olmadığı için Türkiye'de hiçkimsenin sağ kalamayacağını...

·  Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" adlı romanında "Sonra kasaba alanında bir dolanır, Atatürk heykeline sıçan güvercinleri ayıplar." Ayrıca, "...Duvardaki çerçeveli fotoğrafından, Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu." Ayrıca "...Atatürk'ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu..." dediğini...

·  Osmanlı İmparatorluğu'nun altıyüz yıllık tarihinde 215 sadrazamdan; 111'inin Türk, 33'ünün Arnavut, 24'ünün Çerkez, 20'sinin Slav, 5'inin Rum, 3'ünün Arap, 2'sinin Latin, 2'sinin Ermeni, 15'inin ise devşirme olmakla birlikte soyunun bilinmediğini...

·  Kopernik güneş sistemini 1543'te ispatladığı halde, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1800'lerde bile "Dünya merkezli güneş sistemi"ni okuttuğunu...

·  Bilimsel araştırmaları yobazların tepkisini çekip ölümle tehdit edilen İbni Sina'nın: "Genişlemesine kısa bir hayatı, uzunlamasına dar bir hayata tercih ederim" dediğini...

·  3500 yıllık yazılı tarihin, sadece 270 yılında barış olduğunu...

·  Çanakkale Savaşları'nda metrekareye 6000'den fazla merminin isabet ettiğini...

·  Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kâğıt paralarının 50 TL ve 100 TL olduğunu...

·  İlk Büyük Millet Meclisi açıldığında, Meclis'te yer alan meslek gruplarının dağılımının; Tüccar (40), Çiftçi (32), Gazeteci (11), Memur (44), Müftü (14), Müderris (13), Şeyh (10), Aşiret Reisi (5) ve İşçi (1) Milletvekili olduğunu...

(Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 15 Kasım 1970)

·  2. Dünya Savaşı'nın başlarında, Vatan Gazetesi'nde Hitler'i alaya alan bir karikatür yayınlandığı için, Vatan Gazatesi'nin 60 gün süre ile kapatıldığını...

·  Atatürk'ün, son günlerinde, Ali Fuat Paşa'yı birkaç defa arattığını ve bazı şeyler söyleyeceğini haber almasına rağmen, Atatürk'ün yanına her gidişinde kendisinin Atatürk'ü görmesine imkan verilmemiştir. Bu durumdan siyasi hatıralarında bahsederken "Buna muhalefet edenlere lanet" sözleri ile bittiğini...

(Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam III, S. 564.)

·  Avrupa'da ilk defa bir caddeye "Atatürk" adı verildiğini... ve bu caddenin de Belçika'nın Vise kentine bağlı - Türklerin yoğun şekilde bulunduğu - Cheratte(?) kasabasının en büyük caddelerinden birinin adını "Atatürk Caddesi (Avenue Atatürk)" olarak değiştirdiğini...

(19.05.2002 tarihli Posta Gazetesi)

·  Rockefeller'ın Eisenhower'a yazdığı bir mektupta, "Türkiye'nin gelişmesi, onun bağımsızlık eğilimini artırır." dediğini..

(Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 100, 3.Basım)

·  Hammadde kaynaklarını denetleme, yeni pazarlar, az gelişmiş ülkelerin özel girişimleriyle (komprador burjuvazi) işbirliği yapılarak sağlanır.

"Büyük emperyalist tekeller, geri kalmış ülkeleri hafif sanayiye yöneltmek yoluyla da (Thornburg, 1948 tarihli raporunda Karabük Demir Çelik Fabrikaları'nın, Kırıkkale Silah Fabrikaları'nın tasfiyesini öneriyor ve Türkiye'nin tarım ve hafif sanayi ile kalkınacağını belirtiyordu / notumuz) yeni sömürüye girişmişler ve yerli kompradorlarla sömürü ortaklıklarını kurmuşlardır...

(Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 39, 3.Basım - Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Cilt:7, S.298)

·  Prof. Dr. Eliot Cohen (ABD Donanma Akademisi Stratejisi Öğretmeni - 1986)'in ; "Özellikle Doğu Türkiye'nin önemi arttı. Çünkü ittifak içinde insan fazlası olan tek ülke Türkiye. Cepheye birbiri ardından dizi dizi insan sürülebilir, Avrupalılar bunu yapmakta Kore Savaşı'ndan bu yana isteksiz. Doğu Türkiye'de yapılmasına başlanan yeni üsler de, bu bağlamda çok önem taşıyacak. Bu üsler her ne kadar kağıt üzerinde Basra Körfezi ile irtibatlandırılmıyorsa da müstakbel bir kriz anında büyük hizmetleri geçecek." dediğini...

(Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 60, 3.Basım)

·  NATO Eski Genel Sekreteri Peter Carrington'ın, "Türkiye'nin batı komşularıyla olduğu gibi, diğer Ortadoğu ülkeleriyle de özel ilişkileri ve bağları vardır. Düşman Türkiye ya da tarafsız bir Türkiye, savunma durumumuzu da gerçekten büyük zorluklara iter, stratejimizin inandırıcılığını zayıflatırdı." dediğini...

(Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 94, 3.Basım)

·  Richard Padol adlı bir AID uzmanı, Türkiye'de , bürokrasimizle ilgili olarak rapor hazırlamış ve bu raporu ABD'ye sunmuştur. Şu cümleler rapordan alınmıştır:

"Yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiye'de faaliyette bulunan Amerikan yardım programı bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk'ün bulunmadığı bir Bakanlık ya da bir İktisadi Kamu Kuruluşu hemem hemen kalmamıştır. Bu kimseler halen bulundukları örgütte "ilerici güç" niteliğini taşımaktadır. Genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenir. AID bütün gayretleri bu gruba yöneltilmelidir.

Geniş ölçüde Türk idarecilerini indoktrine etmek gerekir. Burada özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde durmak yerindedir. Amaç, bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır. Bu grubun yakın gelecekte yüksek sorumluluklar mevkilerine geçecekleri düşünülürse, bütün gayretlerin bu kimseler üzerinde toplanması mantık açısından doğrudur."

(Raporun geniş bir özeti, 17-19 Ağustos 1975 tarihlerinde Cumhuriyet Gazetesi'nde Yalçın Doğan tarafından verilmiştir.)

(Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 111, 3.Basım)

·  (Amerikan Yardımı hakkında)... bizimle yapılan 12 Temmuz 1947 Antlaşmas'nın 3. Maddesi 2. fıkrasi hükmüne göre:

"Türkiye hükümeti, bu yardımın amacı, kaynağı, mahiyeti, genişliği, miktarı ve işleyişi hakkında Türkiye'de tam ve devamlı yayın yapacaktır." denildiğini...

(Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 139, 3.Basım)

·  (ABD'nin Türkiye ve Yunanistan'a Yardım Hakkında Kongre Kanunu, Ekler Bölümü, 1.) ABD'nin Türkiye'ye neden ve nasıl yardım ettiğini belgeleyen yasa şu sözlerle başlar:

"Madem ki Türk ve Yunan Hükümetleri, Birleşik Devletler Hükümeti'nden, milli bütünlüklerini ve hür milletler olarak mevcudiyetlerini idame ettirebilmek için, gerekli malî ve diğer yardımları acil olarak talep etmişlerdir." denildiğini...

(Oltadaki Balık Türkiye, M. Emin Değer, S. 165, 3.Basım)

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 12:04

ATATURK BiZDEN BiRiDiR !!!


Yil, 1933; mevsim, ki$. Yer, Ankara tren istasyonu. Aksam üstü.
Gazi, yurt gezisine çikacak, gar dolup tasiyor onu ugurlamaya
gelenlerle.
Gazi tirene binecegi sirada bir köylü kalabaligi yararak kosa kosa onun
yanina ulasmayi basariyor, ayaklarina kapaniyor.
Yaverleri, ilgililer köylüyü tutup götürmek istiyorlar.

"-Birakin!..." Kendisi egilip kaldiriyor köylüyü.
"-Nasilsin yurttasim?"
"-Iyiyim Pasam, iyiyim."
"-Senin iyiligine memnun oldum. Benden ne istiyorsun?"
"-Hayir Pasam, bir sey istemiyorum."
"-Niçin geldin öyleyse?"
"-Seni gördüm, kendimi tutamadim, ayaklarina kapanmak istedim."
"-Yok, sen benden bir sey istiyorsun, söyle bana yapacagim."
"-Sagligindan baska bir istegim yok Pasam."
"-Ben biliyorum senin istedigini, sen benimle kucaklasmak istiyorsun."

Köylü yoksul, üstü basi dökülüyor, üstelik giysileri kirli.
Gazi, sariliyor köylüye, kucakliyor onu, bagrina basiyor, yanaklarindan
öpüyor.
O sirada orada kalabalik arasinda bulunan Feridun Cemal Erkin
diyecektir ki:
-"Etrafima baktim, herkes mendili çikarmis agliyordu." (...)

O, Cumhuriyet'in 3. yildönümünde tribünlerden inip, çevresindeki asker 
çemberini kaldirtip,  yaverini de uzaklastirip halkla birlikte,
ellerini  iki vatandasinin omuzlarina dayamis yürürken duydugu mutlulugu
tatmak isteyecekti hep.

Halk nasil da kendiliginden onu incitmemek için arada bir bosluk
birakmisti  o gün.Epeyi yürümüslerdi öylece.

"-Artik otomobile binseniz..." demisti birileri.
Onlara dönüp demisti ki:
"-Sen belki ömründe sevmissindir. Fakat hiç sevildin mi? Bundaki zevk
hiçbir seyde yok. Hele âsigin Türk milleti olursa!..."
Ve eklemisti:
"-Beni bu zevkten biraz daha ayirmayin..."
(...)

Aradan yil geçecek... Cumhuriyet'in 12. yildönümü için dövizler
hazirlanmis:
"Atatürk bizim en büyügümüzdür",
"Atatürk bu milletin en yüksegidir",
"Türk milleti asirlardan beri bagrindan bir Mustafa Kemal çikardi"
,,,,,,,,böyle sürüp gidiyor.

Atatürk, bunlari tek tek gözden geçirmekte ama, hiçbirini begenmeyerek
hepsinin üstünü çizmekte...

Kalemi eline alarak asilacak dövizi kendi yazacak:

"Atatürk bizden biridir."

 

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
ilturukku Açılır Kutu Gör
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20.Kasım.2008
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 16
  Alıntı ilturukku Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 12:09

Dogrusunu soylemek gerekirse asagidaki satirlari okurken ister istemez ya bu kadarda olurmu, bunlar birazda halka malolmus hikayeler olmasin, bir kisi tek basina nasil olurda bukadar vakur, kendinden emin, azindan cikan her kelimeyi sanki ustunde yillarca dusunup soyluyormus gibi soyleyebilir diye dusunmeden edemedim. Gercekten inanilmaz bir insanmis Ataturk yazik bir 10 sene daha yasasaymis yetermis Turkiyeye, bizi bir 50 yil daha idare edermis. Ruhu sadolsun.

 

DEVLET ADAMLIĞI DERSLERİ  
 

Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor.

Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir'de geçireceği ilk gecesinin tarif edilemez sevincini yasıyordu.

İzmir'deki yeni evinde Mustafa Kemal Paşa ilk gecesini çalışarak geçirdi.

Kendisi için zengin bir sofra hazırlandığı halde hiçbir yemeğe dokunmadan ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı. Ertesi sabah erkenden uyanmıştık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik ve doğruca Vali'nin odasına girdik. Vali, İngiliz Konsolosu ile konuşuyordu. Biz gelince Vali ayağa kalktı ve Konsolos ile Mustafa Kemal Paşa'yı tanıştırdı. Konsolos, iyi Türkçe biliyordu. Pasa Vali'ye sordu:
-Konu nedir?

Vali anlattı:
-Sayın Konsolos, İngiliz tebaasından olan vatandaşlar ile Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıkların güven altında bulunduklarını belirtir bir "güvence" istiyorlar. Ben kendilerine herkesin eşit biçimde güven altında olduklarını bildirdim.

Mustafa Kemal Pasa, Konsolos'un Türkçe bildiğini biliyordu, öyle olduğu halde öfkesini belirtmek icin sordu:
- Ee, peki daha ne istiyormuş?

Bu soruya Konsolos Türkçe cevap verdi.
-Tebaamız hakkında hükümetinizden yazılı teminat istiyorum!

Konsolos garip bir biçimde diklenmişti. .. Paşa'nın sesi havada kırbaç gibi şakladı:
-Yunanlılar zamanında kendi tebaanızı daha emniyette mi görüyordunuz?

Konsolos gerisinde İngiliz devletinin bulunduğunu belli eden bir kasılma ile:
-Evet , dedi. Yunanlılar burada iken tebaamızı emniyette görüyorduk.

-Öyleyse buyurun tebaanızla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim!

Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gösterdi:
-Yani majestelerimin hükümetine savaş mı? açıyorsunuz?

Mustafa Kemal iyice öfkelenmişti fakat öfkesini tuttu ve Konsolos'a:
-
Siz kiminle ve ne konuştuğunuzu biliyor musunuz?.. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım. Savaş açmaya, barış yapmaya hakkım var. Siz kimsiniz!.. Hükümetiniz adına
savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüselim. Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz efendim!..

O kasım kasım kasılan Konsolos, Mustafa Kemal Paşa'nın son cümlesi üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti.

Mustafa Kemal Pasa arkasından bir sure baktıktan sonra Vali'ye dondu:
-
Yüz vermeyin Vali Bey! Bunlar karsılarında hala Babaili Hükümeti var sanıyorlar. Bir zırhlısı önünde pusacak, bir blofu onunde yelkenleri suya indirecek "devletçik" sanıyorlar bizi!.. Küstahlığın derecesine bakin, bana "Savaş
mi açıyorsunuz?" diye soruyor, barut kokan bir odada sorduğuna bak!.. Savaş halinde değil miyiz sanki!..
 
 

Kollarında ve omuzlarındaki işaretlerden amiral rütbesinde olduğu anlaşılan İngiliz Donanması Komutanı, Hükümet Konağı'nın
kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa'nın odasına doğruldu.Nazik , fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca:
-Başkomutan Mustafa Kemal Pasa ile görüşmek istiyorum!.. dedi.

.Birlikte odaya girdiler kapı kapandı. Amiral önce:
-Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale'deki basarinizi rastlantıya borçlu olmadığınız, kanıtlanmış oldu.Büyük bir askerle tanıştığım için memnunum.
Amiral bir sure sonra konuya girmiş:
-Ülkenin kontrolünüz altında bulunan bölümünde bizim tebaamız ve sizin azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar var.Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? Güven de midirler?..

-Hiç kuskunuz olmasın Amiral!..Türkiye'deki bütün insanlar gibi tebaanız ve sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM Hükümeti'nin eşit koruması altındadır. Suç islemeyenler, kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler.

-Suç isleyenler?

-Suç isleyenler Sayın Amiral, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de adaletin huzuruna çıkarlar...Suçlu iseler, cezalarını elbette çekeceklerdir...

-Fakat Pasa Hazretleri,fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları, şımarıklıklar yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüzyüzedirler. Ermeniler için de başka açıdan ayni şeyleri söyleyebilirim. Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bolumu göçe zorlandı ve önemlice bir bolumu de hayatini kaybettiler. Bu ruh tedirginliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır.
Bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!

Son cümleye kadar Amiral'i gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal Pasa, dünyanın koparacağı gürültü ile kendini tehdide girişince, sözünü bıçak gibi kesmiş:
-Şu "Efendi Devlet" rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir; kimsenin bu islere karışmasına müsaade etmem! Majestelerinin devleti memleketimizin azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsinler! ..Kim bize saygı beslemezse, bizden saygı beklemeye hakki olmaz!..

Amiralin benzi kul gibi olmuş:
-İngiltere Hükümeti'nin tebaasını her yerde koruma hakki, devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz...

İşte o zaman Mustafa Kemal Paşa'nın tepesi iyice atmış:
-
Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı (o donemde İngiliz donanması İzmir limanında bulunmaktaydı) boşaltacak güçtedir de...İsterseniz, Türk'e ihanet eden tebaanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini geminize
doldurabilirsiniz!.. Donanmanızın da en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!

Mustafa Kemal Paşa'nın cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi Amiralin yüzünde şakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşmış ve en sonunda:
-İngiltere'ye savaş mi açıyorsunuz? demiş.

İşte Pasa burada son sözünü söylemiş:
- Savaş açmak mi? Siz yoksa Sevr Antlaşması'nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat görüyorum ki, nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var... Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde "Barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!

Bir balmumu heykeline dönmüş Amiral..... sişe-gerine girdiği Mustafa Kemal Paşa'nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda kekeleyerek:
-Affedersiniz!.. demiş ve yerlere kadar eğilerek geri geri kapıya gidip dışarı çıkmış.

.Ruşen Eşref hem düşünceli hem de gülüyordu:
-Pasa, Amirali anasından doğduğuna pişman etti. "Kendisinin Türk topraklarında bir savaşçı olarak bulunduğunu "Paşa'dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi... Tutuklanacağını, tutsak edileceğini sandı. İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine kenetlemiş titriyordu. Karsısında Babıali Paşası bulacağını sanıyordu herhalde...

"İngiltere devletini kendi devletine eşit gören "bir Pasa ile karşılaştığı için, ihtiyatsızlık edip karaya çıktığına kim bilir nasıl lanet etmiştir...

Aradan bir saat geçti geçmedi... İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir teğmen çıktı. Amiralden - devleti adına- bir ültimatom getiriyordu, Başkomutan'a kendi eliyle verecekti. Paşa'ya bildirdim;
"Gelsin" dedi.
Teğmeni içeri aldım. Ruşen Eşref tercümanlık yapıyordu.İngiliz çakı gibi bir teğmendi. Paşa'nın karsısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref aracılığıyla ültimatomu Paşa'ya ulaştırdı.Pasa:
-Peki teğmen! Hükümetimiz ültimatomunuzu inceler ve hükümetinize gereken karşılığı verir.Siz geminize dönebilirsiniz...

Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı, sonra da Ruşen Eşref'e donup:
-Başkomutan ellerini öpmeme müsaade buyururlar mi?
Ruşen Eşref, teğmenin dileğini Paşa'ya söyledi,Pasa:
-Nereden icap etmiş sor bakalım!.. dedi.
Teğmen:
-Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım... Lütfetsinler...

Teğmen Paşa'nın elini öptü, Pasa da teğmenin yanağını okşadı. Odayı boşalttık.
Az sonra Ruşen Eşref'i çağırdı:
- Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar?..
-Paşam Amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor.
-Öyleyse Halide Hanım'ı (Edip Adıvar) bulunuz, hemen tercümesini yapsın ve metin olarak bana getirsin... Öte yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri Bakanlığına gönderin gerekeni yapsınlar... Durumu, ordu komutanı Nurettin Paşa'ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temas etsin........

Olay kısa bir sure içinde şehirde duyulmuştu......

İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler...

 

 

Söz konusu vatan olunca gerisi teferruattır."
M.K.ATATURK

Son irmak kurudugunda, son agac yok oldugunda, son balik oldugunde; beyaz adam paranin yenmeyen birsey oldugunu anlayacak.(Kızılderili Reisin Topraklarını satmalarını isteyen abd başkanına cevabından...)  

HAYATI ERTELEMEYİN....TEKRARI YOK...
Yukarı Dön
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 23.Aralık.2008 Saat 13:23
Söz konusu vatan olunca gerisi teferruattır."
M.K.ATATURK
 
 Maalesef vatan teferruat oldu..Şahsım adına özür diliyorum..Daha çok insana anlatmalı,daha çok öğrenci yetiştirmeli,daha az uyumalıydım..
Yukarı Dön
Misafir Açılır Kutu Gör
Misafir
Misafir
  Alıntı Misafir Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 28.Aralık.2008 Saat 17:13

ClapClapClap

 
Yukarı Dön
hazal_c Açılır Kutu Gör
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 16.Eylül.2008
Konum: Istanbul
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 127
  Alıntı hazal_c Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 29.Aralık.2008 Saat 14:05
Orjinalini yazan: terapist

Söz konusu vatan olunca gerisi teferruattır."
M.K.ATATURK
 
 Maalesef vatan teferruat oldu..Şahsım adına özür diliyorum..Daha çok insana anlatmalı,daha çok öğrenci yetiştirmeli,daha az uyumalıydım..
 
Siz bizlerin anne babalarından daha çok şey yaptınız hocam, sizin değil asıl sizin 100de biriniz kadar birşey yapmayanların özür dilemesi gerekir. Siz bizleri öyle bir yetiştirdiniz ki, bizler hiçbir zaman Atatürk sevgisinden vazgeçmeyecek birer Atatürkçü olduk ve bizim evlatlarımız da birer Atatürkçü olacak. Şu anda en çok birşey yapmayanlara kızıyorum. Atatürkü karalamaya çalışanlar, emellerini gerçekleştirirken biz neden buna karşı gelmiyoruz? Madem kendileri birşey yapmayacaklar, bizlerin önünü kesmesinler. Biz Atamızı hiçbir zaman aşağılatmadık, aşağılatmayacağız da!
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,117 Saniyede Yüklendi.