Tiyatro yaşamın aynasıdır... Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası >7 - DİĞER KÜLTÜR VE SANAT DALLARI >Edebiyat Üzerine Yazılar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Kilitli ForumSabahattin Eyüboğlu

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
terapist Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge

Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 1803
  Alıntı terapist Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Sabahattin Eyüboğlu
    Gönderim Zamanı: 23.Kasım.2008 Saat 13:26

Anadolu’nun mavi renkli aydını: Sabahattin Eyüboğlu

Anadolu’nun%20mavi%20renkli%20aydını:%20Sabahattin%20EyüboğluEdebiyat gündemini yakından takip etmeseniz de -sevgili İşte Genç okurları- bazı şeylerden haberdar olmak için yakın takibe gerek yok; sakin bir okur olmak da yetiyor. Son zamanlarda yabancı eserlerin nitelikli çevirilerine yayıncılar kadar okurlar da hasret kalmış durumda. Hal böyle olunca, “hey gidi eski günler hey” demekten kendimizi alamıyor ve bu sözümüzle kimi kastettiğimizi bulabilmeniz için size bir de ipucu veriyoruz: Hem çevirilerinde hem de denemelerinde kusursuz bir dil kullanan bir üstat ile tanışacaksınız, evet bildiniz: Sabahattin Eyüboğlu!

1909 Akçaabat doğumlu Eyüboğlu lise öğrenimini Trabzon’da tamamlar. Kardeşinin Bedri Rahmi Eyüboğlu olduğu da göz önünde bulundurulursa nasıl bir çocukluk geçirdiklerini merak etmemek elde değil. Lise son sınıftayken öğretim görevlisi yetiştirmek amacıyla açılan sınavı kazanan Eyüboğlu, Dijon (1928), Lyon (1930), Sorbonne (1931) gibi birçok öğrencinin hayallerini süsleyen üniversitelerde sanat tarihi, dilbilim ve estetik eğitimi görür.

Eyüboğlu, Türkiye’ye dönüp İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde doçentlik görevine başladığında henüz yirmi beş yaşındadır. Doçentlikten ayrıldıktan sonra müfettişlik, Köy Enstitüleri’nde tarih öğretmenliği, Talim Terbiye Kurulu Müfettişliği yapar. Hasan Âli Yücel ile tanışması ve kurduğu Tercüme Bürosu’nda çalışmaya başlaması da bu dönemlere rast geliyor. Eyüboğlu bu arada ikinci Fransa gezisinden döndükten sonra yine İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı’nda karşılaştırmalı edebiyat dersleri vermeye başlar.

Anadolu’nun%20mavi%20renkli%20aydını:%20Sabahattin%20Eyüboğluİlk deneme ve eleştiri yazıları, 1930’larda dönemin edebiyat ve sanat dergileri “Kültür Haftası”, “İnsan”, “Fakülte”, “Ağaç”, “Varlık”ta yayımlanır. İlerleyen yıllarda Orhan Veli Kanık, Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday'la beraber “Tercüme” dergisini çıkarırlar; Sabahattin Eyüboğlu sadece bir yazar olarak değil, bir yayıncı olarak da edebiyatın içindedir. Hasan Âli Yücel’le de bu dönemde tanışır ve batı klasiklerinin özenle çevrilmesi amacıyla Tercüme Bürosu’nu kurarlar.

Eyüboğlu’nu asıl ünlendiren, ilk defa kendisi tarafından hazırlanan Montaigne ve Moliere çevirileridir. Günümüzde bile “Cimri” denince akla ilk gelen isim, neredeyse Moliere’den önce Sabahattin Eyüboğlu’dur. Çevirdiği eserlerle adının özdeşleşmesi şaşırtıcı değil. İş Bankası Kültür Yayınları’nın Hasan Âli Yücel Klasikleri arasında özel bir yeri olan Sabahattin Eyüboğlu çevirileri elbette bunlarla sınırlı değil; tam listesi için buraya da bakılabilir.

Anadolu’nun%20mavi%20renkli%20aydını:%20Sabahattin%20EyüboğluEyüboğlu’nun yıllarca Fransa’da dil ve sanat tarihi eğitimi görmesi çevirilerinin neden özel bir yeri olduğunu da açıklıyor; okura düz bir metin çevirisindense aslında dilin tüm olanaklarını aktarabiliyor. Halk deyimlerinin ve tarihsel sürecin gerektirdiği tüm açıklamalardan mahrum bırakmaz okurlarını. Belki biraz da bu yüzden arka kapaklarda genellikle “yıllar süren Sabahattin Eyüboğlu çevirisi” tanımlamasını görürüz.

Çevirisine Vedat Günyol ve Azra Erhat ile beraber başladıkları "Gargantua", yazıldığı dönemi, yazarı Rabelais’nin yaşamını açıklayıcı bir girişle başlıyor. Okur da uzağında olduğu bir dönemle ve yazarın içinde bulunduğu kültürel koşullarla tanıştırılıyor. Böylelikle bir kitabı anlamak için başka kitapları karıştırmaya üşenenlerimize de gün doğmuş oluyor! Eyüboğlu’nun çevirinin yarısında hayatını kaybetmesi Günyol ve Erhat’ı o kadar çok üzer ki Eyüboğlu’nun bıraktığı paragrafa not düşülmüş, devamının Eyüboğlu’nun desteği olmadan getirildiği eklenmiştir. Gargantua, kitabın sonunda iki yüz kadar maddelik, eserin bizim kültürümüzden ayrı düşen ve tüm eğlenceli yanlarını, ince esprilerini anlamamızı engelleyebilecek kültür ayrılıklarına dair dipnot açıklamalarıyla bir kaynak kitap. Mitolojideki dev adlarının bir listesinden tutun da (hatırlayacaksınız ki Gargantua, sevimli bir devdi) Latince komik tekerlemelere dek ne ararsanız bulabilirsiniz.

Adalet Cimcoz’la çevirdikleri Eflatun'un "Devlet"i 1959’da Türk Dil Kurumu çeviri ödülünü alır. O dönemin entelektüel kaygılarından en önemlisi “Öztürkçecilik” eğilimini abartmazlar, uydurma sözcüklere yer vermezler duru bir anlatımları vardır. Dil onlara göre zorlanarak değiştirilemez. Canlı bir yapısı olan dil kendisi gelişir, kendi özelliklerini kendisi oluşturur.

Dönemin saygın ödüllerinden Ataç Armağanı’nı, 1960’da denemelerini derlediği “Mavi ve Kara kitabıyla kazanır. 1940-1960 yılları arasında kültür-sanat çevrelerinin, toplumsal yaşamın gündeminde ne varsa Mavi ve Kara’ nın sayfalarından izlemek mümkün, size de biraz çıtlatalım: Eski dil, yeni dil çekişmesi, sanatçı-halk arasındaki uçurum, batı doğu kültürleri arasında kalmak… Güncelliğini bugün de yitirmeyen bu konular hakkında daha sağlam konuşabilmek için geçmişlerini bilmekte yarar var.

Anadolu’nun%20mavi%20renkli%20aydını:%20Sabahattin%20EyüboğluEyüboğlu’nun en katlanamadığı şey ne diye soracak olursanız; hemen yanıtlayalım: Tembellik, çalışanların sırtından geçinme, iki yüzlülük ve halka tepeden bakan burnu büyük “sözüm ona aydınlar”. Sevgiyi denemelerinin, hayatı algılayışının düsturu yapar Eyüboğlu. Ama onun sevgisi herkese kucak açan, günümüz tanımıyla “sevgi pıtırcıklarından” değildir. Fikirlerini zorla kabul ettiremeyeceğini bilir ama “aynı görüşte olmadığı kimseleri sevmek zorunda” olmadığını da söyler. Halkın yanında olduğunu ama takdir toplamak için takınılan çıkarcı tavırlara karşı olduğunu açık bir dille belirtir Eyüboğlu. Çıkarları için yaşayan yöneticiler, savaş yanlısı politikalar halkların biricik düşmanıdır ona göre. Kitabına adını veren makalesinde, mavi rengin sanatı, kara rengin ise insanlığın tek amacı haline gelen parayı, cehaleti simgelediğini ileri sürer. Sanatçının parayı amaç edinmesini kabullenemez. İnsan sevgisi, halkçılık eserlerinde açık: Dönemin kolay yoldan benimsenmek, sevilmek isteyen aydınlarının “orada bir köy var uzakta” tavrını eleştirir. Köy gidilmeli, görülmelidir! Unutmadan da ekleyelim, Mavi ve Kara’nın Ataç Armağanı’nı alması, Eyüboğlu’nu, Nurullah Ataç’ın sivri dilinin hedefi olmaktan kurtaramamış

Anadolu’nun%20mavi%20renkli%20aydını:%20Sabahattin%20EyüboğluSıradan insanların aşağılanmasına katlanamaz Eyüboğlu. Anlaşılamayan eserler yazarak üstünleşmeye çalışan aydınları anlayamaz. Halkı küçümsemenin başka bir yolu olarak düzeysiz eserlerini "halk öyle istedi" bahanesine büründürenleri de eleştirir. Aydının görevi halktan tiksinmek değil onu geliştirmek, ona yardım etmektir. Günümüzde televizyon kanallarıyla ilgili tartışmaları düşününce Eyüboğlu'nun hiç eskimeyen sorunlarla cebelleştiğini görüyoruz.

Eyüboğlu, "Mavi Anadolu Felsefesi" olarak adlandırdığı bir anlayış geliştirir: Tüm eski Anadolu uygarlıklarının ve halklarının kardeşliğini vurgular. Anadolu’nun çok kültürlü tarihini zengin bir miras olarak değerlendirir; bir uygarlığın diğerinin aksine yüceltilmesine karşı çıkar. Mavi, sanatı, yaratıcılığı, güzelliği ve doğayı simgeleyen bir renktir, felsefesine de bu nedenle bu adı verir. Kendine özgü sevgi, anlayış kavramlarıyla halkların da aslında birbirlerine dost olduklarını savunur. Hitit, Yunan, Bizans, Osmanlı kültürleri birbirleriyle iç içe geçer, birbirlerinin yerine geçmek değil birbirlerini geliştirdiklerinden söz edebiliriz. Tarihimiz, Anadolu topraklarının tarihidir. Halklar ve kültürler sevgiyle birbirine bağlanır.

Sadece edebiyatla uğraştığını sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz: Profesör Mazhar Şevket İpşiroğlu ile birlikte 1959’da Berlin Film Festivali’nde gümüş madalya alan Hitit Güneşi, Siyah Kalem, Göreme, Anadolu’da Roma Mozaikleri ve Ana Tanrıça belgesellerini çekmiş. Ardında yarım kalan çeviriler bırakan Sabahattin Eyüboğlu, geçirdiği kalp krizi nedeniyle yaşamını 1973’te yitirir. Bugün bile daha iyisi yapılamamış -daha iyisinin yapılamayacağı bilindiğinden denenmemiş - çeviriler yapmak, dil çıtasını henüz kimsenin aşamayacağı bir yere yükseltmek bir yandan da güler yüzünden ödün vermemek savunduğu güzel şeylerin simgesi mavi renkli bir aydın olduğunu göstermiyor mu sizce de?

kaynakiştegenç

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu Sayfa 0,106 Saniyede Yüklendi.