Sinemanın Usta Yönetmenleri - Alfred Hitchcock |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
terapist
Yönetici Kayıt Tarihi: 01.Ocak.2007 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 1803 |
Alıntı Cevapla
Konu: Sinemanın Usta Yönetmenleri - Alfred Hitchcock Gönderim Zamanı: 18.Aralık.2008 Saat 11:13 |
Sinemanın Klasik İsimleri – Alfred Hitchcock Korku filmlerini sever misiniz? Olayın arkasındaki sırrı çözmeye çalışırken gerim gerim gerilmeyi, hem ürperirken hem zekice diyaloglar duymayı, büyüleyici görüntüler izlemeyi ister misiniz? Sade ama karmaşık, basit ama alt metinleri zengin, sakin ama korkutucu senaryoları takdir eder misiniz? Hepsine evet diyorsanız siz zaten Sir Alfred Hitchcock ile tanışmışsınız. Kendisini daha iyi tanımaya ve sinema sanatına yaptığı devasa katkıyı biraz daha fark etmeye ne dersiniz? Tam adıyla Alfred Joseph Hitchcock, sonradan eklenen unvanıyla “Sir” Joseph Hitchcock, 1899’un Ağustos ayında doğmuş. Sinema tarihinin en önemli ve çığır açan yönetmenlerinden ve yapımcılarından biri olduğuna kimsenin şüphesi yok. Gerilim ve korku sinemasında yepyeni kapılar açan, sessiz film döneminden modern sinemaya yaklaşan yıllara kadar bu sanata hizmet veren ve dünyada ismi en çok bilinen insanlardan biri olan Hitchcock, Londra’da bir manavın oğlu olarak dünyaya gelmiş. Çok yalnız ve içine kapanık bir çocukluk dönemi geçirmiş. Yaramazlık yaptığında babası tarafından polise götürülmüş, annesi onu saatlerce ayakta tutarak cezalandırmış. Hatta ünlü Psycho filmindeki anne karakterini kendi annesinden birazcık ilham alarak yarattığı söylenir. Kadının boş yere günahını almak istemeyiz, biz de söyleyenlerin yalancısıyız. Mühendislik ve gemi seyri üzerine eğitim aldıktan sonra, teknik ressam ve grafiker olarak çalışmaya başlamış. Bu dönemde fotoğrafçılık ilgisini çekmiş ve film sektörüne kaymış. Çeşitli film şirketlerinde çalışarak sektörle ilgili deneyim kazanmış. “The Pleasure Garden” isimli, ticari açıdan tam bir felaket olan ilk filmini çektikten sonra “The Lodger: A Story of the London Fog” isimli gayet başarılı bir çalışmayla eleştirmenlerin övgüsünü ve dolayısıyla kariyerinin daha en baştan dökülmeye başlayan taşlarını toplamış. Alman Ekspresyonist sinema akımından etkilendiğini açıkça gösteren bu çalışması ile birlikte kendi tarzını yavaş yavaş oturtmaya başlamış. 1926’da meslektaşı Alma Reville ile evlenmiş ve ikisi bu sektörde sık sık birlikte projelere imza atmışlar. 1929’da, ünlü filmlerinden biri olan “Blackmail” üzerinde çalışmaya başlamış. Stüdyo, bunu İngiltere’nin ilk sesli filmlerinden biri yapmaya karar vermiş ve film elbette ünlü yönetmenin kariyerinin temel taşlarından biri olmuş. Bu başarı grafiği artarak devam etmiş ve 1930’ların sonlarında Alfred Hitchcock sinemanın en önemli yönetmenlerinden biri kabul edilmeye başlamış. Sinema kariyerine İngiltere’de başlasa da, 1930’ların sonunda ABD’ye gitmiş ve 1956 yılında da Amerikan vatandaşlığına geçmiş. Uzun seneler California’da sürdürmüş yaşamını. Korku, gerilim ve fantastik ögelerle süslediği, aralara da sinsi ve zeki espriler kattığı tarzına kariyerinin her döneminde sahip çıkmış usta yönetmen. Filmlerinin genel formülü, masum bir karakterin, kendi kontrolünün dışında gelişen korkutucu olaylara maruz kalması denebilir. Kadın ve erkek arasında yaşanan aşka da şüpheli bir şekilde yaklaşan yönetmen, iki karşı cins arasındaki uyumsuzluklar üzerinde durmuş genel olarak. Filmlerinden dördü Oscar adayı olsa da yalnızca yönetmenin ilk Amerikan filmi olan “Rebecca”, Akademi Ödülleri’nde “En İyi Film” Oscar’ını kazanmış. Ama Hitchcock, hiç “En İyi Yönetmen” Oscarı’na layık görülmemiş tuhaf bir şekilde. 1940’larda yönetmenin tarzında hafif oynamalar olmuş, romantik komedi bile çekmiş. Bakınız “Mr. & Mrs. Smith”, ki bildiğimiz son dönem Mr. & Mrs. Smith’inden çok farklı bu. “Spellbound”, Salvador Dali tarafından tasarlanmış rüya dizgisi ile zenginleşmiş bir psikoanaliz filmiymiş. Siyasi olaylara, Nazilere, yeraltı kaynaklarına konu olarak yer verdiği “Notorious” da yine bu dönem çalışmalarından biri olarak büyük başarı kazanmış. Hatta o kadar hassas konulara değinmiş ki yönetmen, CIA tarafından gözetim altında bile tutulmuş. 1948’de ise ilk renkli filmi “Rope”’u çekmiş. “Rope”un bir diğer özelliği de film makaralarını değiştirmek için verilen aralar hariç tamamen kesintisiz çekilmiş olmasıdır. Bu makara değişimleri de bir oyuncunun sırtından geçiş, kamerayı karanlık bir yerden geçirmek gibi gayet yaratıcı yollarla gizlenmiştir. Bir cesedin olduğu evde verilen partiyi konu eden, son derece sıkı bir filmdir ayrıca. En çok bilinen filmlerinden bazılarını 1950’lerde çekmiş: Dial M for Murder, Rear Window, To Catch a Thief, Vertigo. Hemen 60’ların başında bu akın devam etmiş: Psycho ve The Birds. Bu filmlerden her biri, bütün sinemaseverlerin mutlaka izlemesi gereken eserler olarak anılıyor bugün. Kariyerinin son dönemlerinde bir parça ağır filmler yapmıştır Hitchcock. Hani film eleştirmenlerinin öve öve bitiremediği ama standart izleyicinin hiçbir şey anlamayıp kendini kötü hissettiği filmlerden. Hatta Fransız Yeni Dalga akımı yönetmenleri ve eleştirmenlerinin hoşuna gidecek çalışmaları bile olmuş. Yönetmenin filmin yapımına getirdiği artistik değere inanan ve normalde pek bir şey beğenmeyen Fransızlar, Hitchcock’a kucak açmışlar. 80 yaşındayken Los Angeles’taki evinde ölen Hitchcock, filmlerinde her zaman bir şüphe ve “muallakta kalma” ögesine yer vermeyi tercih etmiştir. Seyirci, baş karakterin bilmediği sırrı bilir ama “karakter bunu öğrendiğinde neler olacak” sorusu sürekli gerilimi ayakta tutar. Seyirci, karakterin hayatına dışarıdan sinsice bakan biri konumundadır ama tedirgin bir bekleyiş içindedir aynı zamanda. Bazen, filmin bir yerinde seyirciyi kuşkulandıracak, önemli bir detaymış izlenimi veren bir olay yer alır. Film boyunca bunun altından bir bit yeniği çıkmasını bekleriz ama böyle bir şey olmaz. Alfred Amca bizi gene kandırmıştır. Buna da “Mc Guffin” ismini vermiştir. Bir de filmlerinin bir yerlerinde görünmeyi sever Hitchcock. Buna “cameo” denir. Önemli bir rol değildir; binadan çıkan adam, bir fotoğrafın üzerindeki kişilerden biri, bir gazete haberindeki resim gibi mütevazı sahnelerden bahsediyoruz. Bakın şurada bir listesi var. İddialı olanlar kendilerini test de edebilirler. Görüntü isteyenlerin de bakabileceği bir site var. Bu bir oyun gibidir Hitchcock hayranları için; hangi filminin neresinde göründüğünü bulmak pek keyiflidir. Ah bu arada, 7 rakamını pek sever. Filmlerinin bir yerlerinde bir şekilde saklamıştır 7’yi. Filmlerinde özellikle çok kereler yer verdiği standart oyuncular olmuştur: Kim Novak, Tippi Hedren, Grace Kelly, Janet Leigh, Ingrid Bergman, James Stewart, Cary Grant… Sinema tekniğinin sınırlarını zorlamış, deneysel çalışmalar yapmış, yenilikler peşinde koşmuş. Pek çok yeni teknik ve kendine özgü tarzıyla kimbilir kaç sinemacıyı arkasından sürüklemiş. Örneğin “North By Northwest”de elbette Cary Grant’in üzerine bir uçak sürmemiş, uçak görüntüsünü arkadaki perdenin üzerine yansıtmıştır. Alfred Hitchcock’un normal bir insan olmadığını ve sıradışı yeteneğinin bundan kaynaklandığını herkes kabul ediyor. Hem omzunda karga taşıyan bir insan ne kadar normal olabilir ki... kaynakiştegenç |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |