Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Kural esnetme

Nereden Yazdırıldığı: Tiyatro yaşamın aynasıdır...
Kategori: 4- SİZE ÖZEL
Forum Adı: R.Sinan AKBAŞAK Yazıları
Forum Tanımlaması: Bakışın Yansımaları...
URL: http://forum.tiyatroterapi.com/forum_posts.asp?TID=1258
Tarih: 28.Nisan.2024 Saat 09:27
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 9.50 - http://www.webwizforums.com


Konu: Kural esnetme
Mesajı Yazan: terapist
Konu: Kural esnetme
Mesaj Tarihi: 20.Temmuz.2009 Saat 09:10



http://%20www.gazetebeykoz.com/haber/yazar.asp?yaziID=256 -



KURAL ESNETME VE İÇSELLEŞTİRİLMİŞ AHLAK

 

Bir çalışma sırasında konu sahnede kurallara gelince, açmak ve hayata uyarlayıp anlatabilmek için “Saat sabahın üçü, trafiktesiniz, kırmızı ışık yandı, ne yaparsınız?” diye sorduğumda pek çok cevap aldım: “Geçerim”, “Kontrol eder, geçerim”, “O saatte kimse yoksa neden ışık yanıyor ki?”, şeklinde cevapların arasına “Dururum” cevabı bir tane geldi. Neden diye sorunca “Kural budur, kuralların esnetmesi olmaz” cevabını aldık. Sonra gece üçte esnettiğiniz kural gündüz üçte ortam müsaitse uygulanmamaya doğru gider ve sonra da bazen uygulanabilir bazen uygulanmaza dönüşür, sonra da hiç uygulanmaza ulaşır, diye sohbetimiz sürdü. Öğrencilerime bir örnek daha vererek çalışmamızı sürdürdük: Yıllar evvel çalıştığım işyerinde işe başlama saati 8.00’dı. İşveren on beş dakika tolerans gösteriyordu, ancak bu tolerans 8.18’de gelen çalışan için sadece üç dakika geciktim şeklinde yorumlanmaya dönüşüvermişti. Sonra 8.20 derken, 8.30’a ses çıkarılmamaya başlandı ve işbaşı saati dokuzları geçti. Hatta isteyen istediği saatte gelir oldu; ama kimse geç kalmıyordu. Arada işbaşı 8.00’a geri alınıyor ve yeniden başlanıyordu...

 

Sonra hayatımızı incelemeye başladık. Kuralları, yaşamın düzeni açısından şart olduğu için uygulamanın “ilkeli olmak”, uygulamamızı istedikleri için uygularsak “ilkel olmak” olduğu konusunda birleştik. Örnekleri geliştirip, polis var diye kurallara uymanın, polis yokken kuralları çiğnemeye dönüştüğünü gözlemledik. Korunmayan paranın (ç)alınabileceğine ve bekçi yoksa çiçeklerin koparılabileceğine doğru gittik.

   

Uzmanlar, kanun istedi diye kurallara uymanın “toplumsal ahlak”, böyle olması gerek diye uygulamanın ise  “içselleştirilmiş ahlak” olduğunu anlatıyorlar. Şimdi şöyle düşünmeye çalışalım: Polis var, ceza var ve tüm kurallara uyuluyor; polis yok, kurallara uymaya gerek yok, çünkü ceza yok. Bunun adı toplumsal ahlak ve pek de makbul bir davranış biçimi olduğunu düşünmüyorum. Bu şekilde oluşan alışkanlıklarımıza çocukluk yaşımızda, yani gelişim ve alışkanlıkların oluştuğu en önemli evrede ebeveynlerin “Yapma, döverim!”, “Öyle konuşma, ağzına çarparım!” şeklindeki yaklaşımın neden olmadığını söyleyebilir misiniz? Dövülme riski yoksa ağza çarpılmayacaksa, yani tehdit ortadan kalkmışsa, kurala uymaya neden gerek olsun? Hâlbuki gerekçeleri açıklansa, kural içselleştirilecek ve ceza tehdidi olsun olmasın uygulanacaktı.

   

Ve örnekleme hayatımdan minik ama önemli bir anıyla devam etti. Anlatmaya başladım: “Çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemim biraz sancılı oldu. Yakınlarımızdan bir üniversite öğrencisinin tez konusuydum. Yani konu mankenliğinin öncülerindenim. Davranışlarımın yaşımdan ileri olduğu fark edilerek incelemeye alındım ve yüksek IQ sahibi olduğum belirlendi. Bu iyi bir şeydi; ancak beni biraz sıradışı davranışlara itiyordu. Kolay öğreniyor, çok şey başarıyor; ancak başkaldırı ve tehlikeli denemeler de yapıyordum. Bunlardan birini paylaşacağım: Sene 1969, çok gencim, hatta küçüğüm, çılgıncasına araba kullanma sevdasına tutuldum. Yeni evimiz pazar kurulan yere oldukça uzak ancak bir taksi pazarın kurulduğu cumartesi günleri servis hizmeti veriyordu. Ben de gönüllü muaviniydim. (34 EL 852, 1956 Chevrolet, kırmızı beyaz, Şaban Bey’e aitti.) Araba durur durmaz fırlıyor, bagajı açıp torbaları indiriyor, yıldırım hızıyla yerime geçiyordum. O araçlar oldukça büyük olduklarından ben kadar çocuğun arka köşeye sıkışması sorun olmuyordu. Bu arada inanılmaz gözlemler yapıyor, araba kullanmanın inceliklerini kaydediyordum. Şaban Bey araba dolana kadar gider dolaşır gelirdi. Ben de bu arada arabayı ileri geri alırdım. Araba Gazi Yunus Sokağı’nın başında Yalıköy Camisi’nin şimdi olmayan şadırvanlı büyük çeşmesinin yanında beklerdi. Seyrek de olsa arkadan bir araç gelir ve yol vermek gerekirdi. Aslında ben bu yol verme işlemini çok seviyordum. Çünkü Şaban Bey yoksa ben yapıyordum ileri geri manevrasını. Bir süre sonra gerekli gereksiz yapmaya başladım. Bir gün araba dolmuş; ancak Şaban Bey ortalarda yoktu. Ben direksiyonda oturmuş kolumu yan cama koymuş, pikaba da bir plak koymuştum. Üst mahalle komşularımızdan rahmetli Remzi Amca yanımda oturuyordu ve bana: ‘ Ee haydi gitmiyor muyuz? Madem oraya oturdun, öyleyse haydi yürü! ’ dedi. Bugünkü aklımla bunun bir espri olduğunu anlıyorum ama o gün ciddiye alarak marşa basıp muhtemelen bembeyaz olmuş amcanın yüzünü farketmeyip fırladım... Maalesef o yıllarda arabalar yıkansın diye ehliyetsiz gençlere verilir, soranlara da çırak aldım yetiştiriyorum denirdi. Bu yüzden davranışımı kimse yadırgamadı. Ben de  başardım. Kazasız belasız insanları evlerinin önünde indirdim; ancak yetmedi. Eve uğrayıp kendimi göstermeliydim. Uğradım da... Kapıyı çaldım, annemden bir bardak su istedim. Babam da çıktı: (Babam. Sevgi, saygı ve rahmetle andığım Gazeteci Subhi.) ‘ Şaban yok mu? ’ diye sordu. ‘ Yok ’ dedim gururla... ‘ Arabayı ben getirdim ’. Babam sesini çıkarmadı ancak: ‘ Arabayı hemen bırak ve gel ’ dedi. Hareket yerime döndüm, bekleyen altı kişiyi aldım, Şaban Bey daha yeni geliyordu. Kişi başı 2,5 liraları da kelebek camın koluna asılı deriden para çantasına koymuştum; fark bile edilmedi. Heyecanla eve geldim. Babam sert biriydi; ama evimizde korku yoktu. Arabanın fiyatını sordu, ‘ Nereden baksan 45-50 bin liradır plakasıyla ’ diye cevap verdim. Bir yandan da, yaşasın babam araba alacak beni beğendi diye düşünüyordum ve devamı geldi: ‘ Bak sen matematik şampiyonusun (Türkiye ortaokullar arası matematik olimpiyatlarında 7. sınıflar birincisi olmuştum), benim maaşım 450 lira, araba 45 bin lira. Hani, es kaza arabanın başına bir şey geldi diyelim; bu işin altından nasıl ve ne kadar sürede kalkarız, bir hesaplar mısın? ’ diye sordu... Birdenbire yer yarılsaydı da içine girseydim diye düşündüm. Hayatımda en çok utandığım an bu andı. Nasıl böyle birşey yapabildiğime inanamıyordum;  ama olmuştu ve bir daha ehliyet sınavlarına hazırlanana kadar direksiyona oturmadım. Babamın davranışı benim ahlakı içselleştirmemi sağlamış,  ayrıca çocuklarıma ve yetiştirdiğim insanlara da örnek olabilmemin yolunu açmıştı. Ancak şurası kesin ki, ‘ Senin bacaklarını kırarım! ’ diye yaklaşsaydı, ertesi günü kamyonla kapıya gelir, bakalım nasıl bacaklarımı kıracak diye beklerdim... “

 

“İşte davranış biçimlendirmelerine ve içsel ahlaka yaşantımdan bir örnek ” diye bitirdim çalışmayı. Ve bugün sizlerle paylaşmak geldi içimden. Herkese sevgiler.

Anlatıda adı geçenlerden yaşayanlara selam, ölenlere rahmet olsun...

 

 

Sinan Akbaşak

http://www.gazetebeykoz.com/ -




Cevaplar:
Mesajı Yazan: hazal_c
Mesaj Tarihi: 20.Temmuz.2009 Saat 09:53
Bilgi ve deneyimlerinizle yine bize ışık tuttunuz hocamClap, çok güzel bir köşe yazısı, teşekkürlerSmile


Mesajı Yazan: M.Yavrutürk
Mesaj Tarihi: 20.Temmuz.2009 Saat 12:08
Açıkta ki parayı (ç)almama nedeni Allah korkusuysa,devlet korkusuysa,baba korkusuysa (ç)almamış olmak 'ahlak sahibi'olduğumuzu göstermez.Gerçekten 'içselleştirimiş ahlak sahibi' ki,son tahlilde her türlü ilkellikten arınmış,kelimenin tam anlamıyla 'medeni insandır',kendisine saygısından ötürü böyle şeylere tevessül etmez.Bu sadece fıtrat(yaradılış)meselesi değil,aynı zamanda yetiştiriliş meselesidir.Kötü örneğin böylesine ibadullah olduğu,
köşe dönmeciliğin,kuralsızlığın uyanıklık,kurallara uymanın,ahlaki duruş sergilemenin 'enayilik' sayıldığı günümüzde öğretici,bilgi yoğunluklu yazın birilerine 'dinozorluk' olarak gelebilir.Yaşadığımız dünya da hala iyi birşeyler varsa,bu tür 'dinozorluklar ve dinozorlar' sayesinde var.
Eline sağlık Hoca!


Mesajı Yazan: deryadeniz
Mesaj Tarihi: 20.Temmuz.2009 Saat 16:37
hocam döktürmüşsünüz yine elinize sağlık.kopyalayıp tüm arkadaşlarıma gönderiyorum izniniz olursa.paylaştığınız için teşekkürler.


Mesajı Yazan: terapist
Mesaj Tarihi: 20.Temmuz.2009 Saat 17:37
Big%20smileTeşekkürlerim hepinize..


Mesajı Yazan: Misafir
Mesaj Tarihi: 21.Temmuz.2009 Saat 08:13
Bu köşe yazısını daha önce sizden sözlü olarak dinlemiştik Hocam. O zaman bile bize anlatırken o günlere dönmüştünüz sanki. Bize İlerleyeceğimiz yolda ışık tuttuğunuz için size ne kadar teşekkür etsek azdır. Bize içte kalmış yaşanamamışlarla değilde, yaşanmış ve ders çıkarılmış olaylarla hayata bakmayı öğreten size TEŞEKKÜRLER.ClapClap

-------------


Mesajı Yazan: smt-gnr
Mesaj Tarihi: 25.Temmuz.2009 Saat 12:02
bu güzel yazı için teşekkürlerimi iletiyorum hocam ...
 
içselleşmiş içtenliğimle ::::)


-------------
    @@@@ baleva @@@@
        +smt-gnr+



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2007 Web Wiz - http://www.webwizguide.com