Saatin tarihi
Saatlere anlamlar yükleyip modern
hayatın bizi nasıl kıskıvrak yakaladığından filan şikâyet etmeye hakkımız yok,
dünyadaki ilk günlerinden beri insanlar bir şekilde zamanı ölçmeye çalışmışlar.
Yani aynen saçlarımız gibi saate olan merakımız da atalarımızdan miras kalmış.
Güneşin gökyüzündeki hareketlerine bakmışlar, gölgeleri izlemişler, üzerinde
işaretler olan ve yandıkça işaretleri silinen mumlar denemişler, yağı bittikçe
zamanın geçtiğini anlatan gaz lambaları ve kum saatleri yapmışlar. Uzak Doğu’da,
yakılan tütsünün ne kadarının bittiğine bakılırmış.
Su saatleri, hava bulutlu
olduğunda çalışmam diye tutturmadığından daha tutarlı ölçümler yapılmasını
sağlamış. İlk su saati, milattan önce 1500’de gömülen firavun 1. Amenhotep’in
mezarında bulunmuş. Antik Yunanistan’da da milattan önce 325’ten beri su
saatleri yapılırmış. Yunanlar, su saatine “su hırsızı” dermiş. Taştan yapılan su
saatlerinin içine işaretler kazınırmış ya sürekli aynı hızda damlayan suyun
içlerine dolmasıyla ya da içlerindeki suyun boşalmasıyla zamanı
bildirirlermiş.
Başka bir su saati de su dolu
bir küvetin içine altı delinmiş metal bir kova konarak çalışıyormuş. Minik
delikten su almaya başlayan kova, batmaya başlıyor ve belirli bir zaman sonra
tamamen batıyormuş. Su saatleri, önceden sadece geceleri kullanılırmış ama güneş
saatlerinden daha güvenilir oldukları anlaşıldıktan sonra gündüzleri de
kullanılır olmuş. Tabii bunu düşünenler yanılıyormuş, bunun anlaşılması uzun
sürmemiş.
Suyun akışını belli bir
tempoda tutmak, o zamanın teknolojisiyle çok zor olduğundan, suyun miktarına
göre zaman belirleyen mekanizmalardan kısa sürede vazgeçilmiş ve daha tutarlı
sistemler aranmaya başlanmış. Modern teknolojinin artık devreye girmesi
gerekiyormuş. Bir süre modern su saatleri de yapılmaya http://www.ubr.com/clocks/pub/clep/clep.html - - çalışılmış ama geleceğin
mekanik saatlerde olduğu sonunda anlaşılmış.
Quartz kristalli saatler,
hâlâ popüler ve ucuzdur. Fiyatlarına göre başarılıdırlar ve arada bir biraz geç
kalsalar da herkesin koluna takabileceği saatlerdir. Üstelik atalarına göre epey
gelişmişlerdir. Örneğin, ilk mekanik saatlerde bırakın saniyeyi, dakika bile
yoktu. 12 saatte bir başa alınmaları ve kurulmaları gerekiyordu. Saatlerin
taşınmasının sebebi zamanı göstermeleri değil, şık kabul edilmeleriydi ve ilk
mekanik saatler, saati pek de doğru düzgün gösteremiyordu. Duvar ve masa
saatlerinde başarı sağlanmıştı ama o devasa mekaniği taşınabilir hale getirmek
için güvenilirlikten feragat ediliyordu. Saatin gelişimini, 1500’lerden başlayıp
önemli tarihleri sayarak kısaca özetleyebiliriz. Kaç dakikada okuduğunuzu
kolunuzdaki saate bakarak ölçebilir sonra da ironiyi kavrayıp
keyiflenebilirsiniz.
1524’te Alman
kilit ustası Peter Henlien, tarihte bilinen ilk kurmalı saati üretti. O zamana
kadar mekanizmaları çalıştırmak için sürekli yer değiştirilen ağırlıklar vardı.
Kurmalı saatler, yayları gevşedikçe zamanı göstermemeye başlıyordu ama onların
sayesinde taşınabilir saatler üretilmeye başlandı.
1550’lerde piyasada Almanya
ve Fransa üretimi saatler dolaşmaya başlamıştı. 1575’te İsveç ve İngiliz
üreticiler ortaya çıktı. Saat, zamanı gösteren bir araç değil, yeni ortaya
çıkmış bir modaydı henüz. Çelikten yapılan iç mekanizmalar, bu yıllardan sonra
pirince dönüşmeye başladı. Yine de saat denince, istediği zaman duran, istediği
gibi hata yapma hakkını kendinde gören zımbırtılar akla geliyordu. Buna rağmen
eski sistemlere dönülmüyordu, parası olan herkes bir saat alıyor, saati olmayan
komşular ayıplanıyordu. Yine de saati bir arzu nesnesi haline getiren bu
teknolojik gelişmeler değil, 1600-1675 arasındaki şekilsel yeniliklerdi. Dedik
ya saat hâlâ bir aksesuar olarak görülüyordu. 1600’den sonraki
değişiklikler bu görüşü değiştirmedi. Teknikten çok görünüşü değiştirirseniz,
yani tribüne oynarsanız böyle olur haliyle. Artık saatlere mücevher gözüyle
bakılıyor, yatırım için saat alınıyordu. Basit bir kutudan yuvarlak, silindir
şekillere geçilmiş, altına üstüne değerli madenlerden şapkalar takılmıştı.
Sonradan metal kısımların yerine kristal parçalar eklenmişti, metal kalanların
da altın olmasına dikkat ediliyordu. Kristal kapaklar, kapağı kaldırmadan saati
görmeyi de sağlıyordu ama bu kadar parıltılı göründükten sonra kimin
umurunda.
1656’da ilk sarkaçlı saat
üretildi. Sarkaç mantığını Galileo’nun bulduğu düşünülür, hatta çizdiği ama
yapamadığı bir tasarımı olduğu
söylenir. 1660’da saatler sadeleşme eğilimine girdi, şıkır şıkır saatler artık
kadın saatleri olarak görülüyordu. 1675’te teknik iyileştirmeler yapıldı, artık
saatiniz bir günde birkaç saat değil, sadece birkaç dakika sekiyordu. Böylece
saatin kadranına dakikalar çizilip saate yelkovan eklendi. İngiltere kralı,
saatini yerleştirmek için cepler diktirdiği yeleğiyle ilk kez halkın önüne
1675’te çıktı.
1704’te Dullier adında bir
üretici, pirinç parçaların bazılarını mücevherlerle değiştirmeyi denedi. Sonuç,
ucuzlama trendine giren saatler arasında fiyatıyla soyluların iştahını kabartan
yeni bir alternatifti. Bugün yüksek fiyatlarla satılan prestijli saatlerin ilki
diyebiliriz sanırız Dullier’e. 1725’te ucuz saatlerin bir yerine de kıymetli taş
koyma modası başlayıp bir süre devam etti. 1750’de ilk kez bir üretici saate
kendi ismini verip marka yaratmaya kalktı.
1721’de George
Graham’in yaptığı sarkaçlı saat, günde sadece bir saniye şaşıyordu. 1761’de John
Harrison’ın yaptığı saat o kadar dakikti ki deniz yolculuklarındaki ölçümlerde
kullanılmaya başlandı. İngiliz hükümeti, bu başarısını, bu zamanın parasıyla 10
milyon dolar vererek ödüllendirdi. Bu saat, günde saniyenin beşte biri kadar
şaşıyordu.
1800’lere kadar bol
mücevherli ve işlev açısından birbirinden farksız saatler üretilmeye devam
edildi. 1800’de ilk kez bir cep kronometresi yapıldı, yani saniye ilk kez cebe
girdi. 1850’de Amerika’da ilk kez seri üretim saat yapılmaya
başlandı.
1952’de ilk kez kurulmayan
bir saat üretildi, bu saat, “pil” denen mucize sayesinde çalışıyor ve hiçbir
kurmalı saatin ulaşamadığı dakikliğe ulaşıyordu. 1970’de elektronik saatler
piyasada ilk kez görüldü. Bugün uzaktan kumandalı, MP3 çalan, fotoğraf çeken
saatler var. Tabii bu da yetmiyor, hepimiz büyük heyecanla Dick Tracy ve
Batman’in her tarafından bir şeyler çıkan saatlerini
bekliyoruz.
iştegençe teşekkürler
|