okyanus
Okyanus günü gibi bir şey olsaydı daha
bir denk gelir, daha bir şık olurdu ama geri kalan günlerde okyanus hakkında
yazılamaz diye bir kaide yok sanırız… Aaa bir dakika, Dünya Okyanus Günü diye
bir şey varmış: 8 Haziran. Tamam, kaçırmışız kabul ediyoruz. Ama şıpır şıpır
sularda yüzmeyi sevenler, dalgaların rahatlatıcı sesinden vazgeçemeyenler,
balkonda mangalda pişmiş balığa bayılanlar, kısaca sudan korkmayan herkes bu
yazıyı ilgiyle okuyabilir.
Okyanuslar, yeryüzünün yüzde 70'ini kaplarlar ve
dünyadaki suyun yüzde 97'si okyanuslardadır.
Gözle görülemeyecek kadar minik planktonlardan
yaşayan en büyük canlı mavi balinaya kadar milyonlarca cins yaratığa ev
sahipliği yaparlar. Bu arada dünyanın en büyük canlısının denizin en ufak
yaratıklarından olan planktonla beslenmesi enteresan değil mi sizce
de?
Peki, okyanuslar neden mavidir? Söylenene göre deniz
suyu, güneşten gelen ışınlardaki tüm renkleri emip mavi rengi yansıtıyor,
böylece denizi mavi görüyoruz. Başka bilim adamları da denizler gökyüzünün
rengini yansıtıyor diyor ama o zaman küvete doldurduğumuz su neden açık mavi bir
renk alıyor? O nedenle biz ilk açıklamayı daha kabul edilebilir
buluyoruz.
Pekii, okyanuslar neden tuzlu? Denizlere
dökülen nehirler, taşlardan ve topraktan ufak miktarlarda mineral tuzları denize
taşıyor. Ayrıca su buharlaşırken içindeki tuz okyanusta kalmaya devam ediyor ve
buharlaşan su, tuzlu nehirler olarak geri dönüyor. Şimdi bu döngünün milyarlarca
yıldır devam ettiğini düşünün. İşte okyanuslar bu yüzden tuzlu.
Okyanuslar, üç ışık kuşağına ayrılmış durumda. Güneş
ışığı kuşağı, en tepedeki, yüzeydeki kısım. Güneş ışığının 180 metre derine
inebildiği kabul ediliyor, deniz yaşamının yüzde 90'ı da işte bu 180 metrelik
katmanda. Güneş ışığı olmazsa fotosentez olmaz, fotosentez olmazsa plankton
olmaz, plankton olmazsa balıklar aç kalır. Aç kalan balık da niye orada
dursun?
Alacakaranlık kuşağı, 180 ile 900 metre arasındaki
kısımlara deniyor. Bu kuşağa çok az ışık geliyor, üstelik derinlik arttıkça
basınç arttığından yaşam daha da zorlaşıyor. Yani Nemo'daki gibi "hadi biraz
derine inelim" gibi bir şey yok balıklar arasında.
Geceyarısı kuşağı ise, okyanusların yüzde 95'ini
kapsayan kısım. Tamamen karanlık ve ısı neredeyse 0 derece. Burada sadece deniz
yılanları, vampir mürekkep balığı, deniz hıyarları ve filmlerde gördüğünüz
ışıklı balıklar yaşıyor. Elbette daha bilmediğimiz ne canlılar vardır… Yoksa…
Canavarlar mı demeliyiz?
Aslında bütün denizler birbiriyle bağlantılı olduğuna
göre dünyada tek ve devasa bir okyanus var diye düşünebiliriz. 2000 yılına kadar
dört okyanus olduğu söyleniyordu.
2000 baharında http://www.iho.shom.fr/ - - Uluslararası Hidrografi
Organizasyonu yeni bir okyanus belirledi ve buna Güney Okyanusu
dendi. Açıkçası biz o zamana kadar denizlerin sınırlarını belirleyen IHO adlı
uluslararası bir örgütün varlığından bile haberdar değildik doğrusu. Şimdi bu
yeni okyanus da dahil büyük denizler hakkında biraz bilgi verelim…
Pasifik Okyanusu: Beş okyanus arasında en büyüğü. Amerika'yı düşünün,
işte onun 15 katı büyüklüğünde, 179,7 milyon kilometrekare. İki kutup arasında
yer alıyor. Kuzey - güney yönünde en geniş kısmının uzunluğu, Bering Boğazı ile
Ross Denizi arasındaki 15,500 kilometre. Endonezya ve Kolombiya arasındaki en
geniş doğu - batı uzunluğu ise 19,800 kilometre. Dünyanın yüzde 28'ini kaplıyor
ve kapladığı yüzey, dünyadaki bütün karaların toplamından daha fazla.
Kaybolursanız, burada kaybolmamaya bakın.
Pasifik Okyanusu, Magellan tarafından keşfedilmiş ve
ismi, Latince barış denizi anlamına gelen Mare Pasicifum'dan geliyor.
Magellan'ın şansına onun rotasında her şey günlük güneşlikmiş. Oysa Pasifik
okyanusundaki insansız adalarda tayfunlar, fırtınalar, volkanik patlamalar,
depremler ve tsunamiler gayet günlük olaylardan. Pasifik Okyanusu'nda her yıl şu
kadar ada yok olup, şu kadar yeni ada ortaya çıkıyor demek isterdik ama adaların
tam sayısı gibi bu da belirsiz.
Pasifik Okyanusu'nda yaklaşık 25,000 ada var. Bu
miktar, diğer bütün okyanuslardaki adaların toplamından fazla. Adaların çoğu
ekvatorun güneyinde ve hepsini adlandırmaktansa Pasifik Adaları denip
geçilmiş.
En derin kısım olan Mariana Çukuru, aynı zamanda tüm
okyanusların en derin yeri, tam 10,911 metre! Pasifik, çukur bakımından en
zengin okyanus. Pasifik'in ortalama derinliği 4200 metre. Dibi kırıklar ve
dağlarla dolu, bu dağların bir kısmı kırılarak yükselmiş ve Yeni Zelanda'yı
oluşturmuş. Kutuplardaki kısımlarda suyun ısısı 0 derece iken ekvatora yakın
kısımlarda 29 dereceye kadar çıkıyor. Kutuplarla ekvatoral kısımlar, tuzluluğun
en az olduğu yerler.
Atlantik Okyanusu:
İkinci büyük okyanus Atlantik Okyanusu, dünyanın beşte birini kaplıyor ki 106
milyon kilometrekarelik bir alan demek bu. Bizim Akdeniz ve Karadeniz'i de
Atlantik'ten sayıyoruz. İçine aldığı denizleri saymazsak aslında kapladığı alan
82 milyon kilometrekare. İsmini Yunan
mitolojisinden almış, Atlas Okyanusu ismi buradan geliyor. Atlantik ile Pasifik,
Panama Kanalı ile birbirine bağlı. Panama Kanalı'nın insan yapımı olduğunu
biliyorsunuzdur.
Atlantik'in ortalama derinliği 3300 metre
(barındırdığı denizleri saymazsak 3900 metre olurdu). En derin yeri, 8605 metre
ile Porto Riko Çukuru. Atlantik'in ortasında büyük bir kırık var ve bu kırığın
iki yakası arasındaki yükseklik farkı 1800 metre. Aslında Atlantik'te iki büyük
çukur daha var ve çukur konusunda Pasifik'i geçtiği söylenebilir. Deniz yüzeyi,
birkaç çukur ve birkaç dağ dışında genellikle düz. En geniş kısmı, Afrika ile
Amerika arasındaki 4830 kilometrelik bölüm. Suyunun sıcaklığı -2 ile 29 derece
arasına. Petrol ve gaz rezervleri konusunda en bonkör sular burada. Balık
rezervleri konusunda ise en bonkör okyanus Pasifik'miş. Ayrıca Bermuda
Üçgeni'nin varlığına inanıyorsanız o da Atlantik'te.
Hint Okyanusu: Dünyanın
üçüncü en büyük "su birikintisi", dünyadaki su birikintilerinin yüzde 20'sini
kaplıyor. Doğu - batı yönündeki en geniş kısmı, Afrika ile Avustralya arasında,
yaklaşık 10,000 kilometre. Kapladığı yüzey ise 73,5 milyon kilometre kare, buna
Kızıl Deniz de dahil. Adalar konusunda birinciliğe sahip değil ama ismini
bildiğiniz adalar hep onun içinde: Şeyseller, Madagaskar, Maldivler, Sri Lanka
ve Endonezya
Dünyada bilinen en eski uygarlıklar, Hint Okyanusu kıyısında kurulmuş, haliyle
ilk keşfedilen deniz burası oluyor. Ümit Burnu'nu geçip de buraya ilk adımını
atan Avrupalı ise (okyanus, adım?) 1497'de Vasco da Gama. 1800'lü yıllarda
İngiltere gelip de "burası benim" diyene kadar kıyısı olan ülkeler, burası için
savaşıp durmuşlar çünkü Afrika ile Asya'yı bağlayan önemli su yolları Hint
Okyanusu'ndan geçiyormuş. Aslında ticaret yolları bakımından en önemli okyanus
bu; Orta Doğu, Afrika, Doğu Asya, Avrupa ve Amerika'yı bağlayan ticaret
rotalarına sahip. Az sonra bahsedeceğiz, Muson rüzgarları ve dalgasız olması
sayesinde deniz ticareti için biçilmiş kaftan haline geliyor.
Hint Okyanusu'na sahip olmak için savaşmak çok da
çılgınca bir fikir değil yani. Üstelik Arap ülkelerinin barındırdığı inanılmaz
petrol reverzleri de cabası, dünyada denizlerden çıkan petrolün yüzde 40'ı
buradan geliyor. Gerçi 1800'den önce kimsenin petrol için savaştığını
sanmıyoruz. Kazanan ne yapacaktı ki, milyonlarca gaz lambası yapıp dünyanın en
aydınlık ülkesi mi olacaktı?
Hint Okyanusu'nun en derin yeri, 7450 metre
derinliğindeki Java Çukuru, ortalama derinlik ise 3890 metre. Enteresan bir
bilgi olacak ama en yosunlu deniz de buymuş, sebebi nedir inanın bilmiyoruz.
Hint Okyanusu, Muson iklimi altındaymış, suyun sıcaklığı 22 dereceden aşağı
inmez, 28 dereceyi de geçmezmiş. Suyun sıcaklığının hiç düşmemesi, planktonların
yaşamasını engelliyor, haliyle tüm yaşam formlarını etkiliyormuş. Yaşam
bakımından en fakir okyanus Hint Okyanusu, karides ve ton balığı dışında kayda
değer pek canlı bulunmuyor. Hint Okyanusu'nun kumu sanayide
kullanılıyor.
Kuzey Buz Denizi: İsmiyle müsemma,
Kuzey Kutbu'nu kapsıyor ve kenar kısımları dışında sürekli donuk durumda.
Dünyanın en küçük ve en sığ okyanusu; 14 milyon kilometre karelik yüzeyi var, en
derin kısmı bile sadece 4500 metre. Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ve Grönland
arasında sıkışmış durumda bir okyanus işte. İyice acındırdık biz de ama tamamen
buzla kaplı olması oldukça sıkı bir özellik bizce. Isı ve tuzluluk oranı
mevsimlere göre değiştiği için üstünü kaplayan buzun kalınlığı değişiyor ama bu
kalınlık 3 metrenin altına inmiyor. Buradan gelen rüzgarlar güneye indikçe
ısınıp ekvatoral yağmurlara yol açıyor.
Kuzey Kutbu'nda hava hep soğuk, gökyüzü hep açık,
yani kar fırtınaları filan beklemeyin. Tabii kışın efsanevi 6 ay gece, yazın da
6 ay gündüz hadisesi söz konusu. Kasım ile temmuz arasında gidecekseniz kopmuş
ve sinsice geminizi batırmaya niyetlenen buz dağlarına karşı uyanık olmalısınız.
Deniz yaşamı, balıktan ziyade buzun üzerinde yaşayan memelilerden ibaret, tabii
bol balina mevcut.
Güney Okyanusu: Güney
Okyanusu, Antartika'yı çevreleyen okyanus oluyor. Dünyanın dördüncü büyük ve en
genç okyanusu. Başta söylediğimiz gibi, Uluslararası Hidrografi Organizasyonu
tarafından 2000 yılında böyle bir okyanus olduğuna karar verilmiş. Gerçi bu
tabir, denizciler arasında eskiden beri kullanılırmış, yani aslında sadece var
olan bir kavramı resmileştirmişler. O zamana kadar Atlantik, Pasifik ve Hint
Okyanusu'nun bir bölümü olarak anılıyormuş. Bu yeni sınıflandırmanın sebebi ise
deniz altı yaşamı ve su altı akıntıları bakımından bu bölgenin tutarlılık
göstermesi ve üç okyanusun parçası olmak yerine tek bir okyanus olacak
karakteristiğe sahip oluşu. Kapladığı alan 23 milyon kilometrekare, derinliği
ortalama 4500 metre, en derin kısmı ise 7235 metre. Isısı -2 ile 10 derece
arasında değişiyor, çünkü buzlu su ile diğer okyanus suları arasında sıkışıp
kalmış bir deniz durumunda. iştegenç ten teşekkürler
|