RESİMDE ŞİİR, ŞİİRDE TÜRKÜ... BEDRİ RAHMİ
21 Eylül 1975’de kaybettiğimiz Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun
ölümünün 35. yılındayız. 'Çok yönlü sanatçı' tanımlamasına bile sığmayacak türden bir sanatçıydı
kaybettiğimiz Bedri Rahmi. O koca gövdesinde bir çok sanat dalının sanatçısını
taşıdı. Sadece şiir/edebiyat, resim değil
heykel, seramik, vitray, mozaik, gravür, hat, serigrafi, litografi, yazma… ürün
yelpazesinin içindeydiler. Ben daha çok “şair” Bedri Rahmi’yi anmak istiyorum.
Bedri Rahmi 1913
de (bazı kaynaklar da 1911) babasının görev yaptığı Görele’de
doğdu.İlköğretimden sonra Trabzon Lisesi’n de okudu.1929 da İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisi’ne girdi.Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı’dan resim,Ahmet Haşim’den
estetik ve edebiyat dersleri aldı,1931 de Paris’e gitti.André Lhote atölyesine
devam etti.Üç yıl kadar Amerika’da kaldı.Daha sonra İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisi Resim Bölümünde Profesörlük yaptı.
Şiirlerine geçerken resim ve duvar kabartmalarından da örneklerini de sunalım
“Ey Sanat! Seni
bana musallat ettiler. Eğer ben de seni başkalarına musallat etmezsem ,yuf olsun
bana!!!” diyen Bedri Rahmi “tutkunun” sanatçısıydı. Zeynep Oral
:”Doğaya, yaşama, Anadolu’ya tutkundu.Yaşamı, coşkuyla, tutkuyla sevmeye adanmıştı;
" Sevmek bu
dünyayı çerden çöpten
Sevmek bir
zerresini ziyan etmeden
Sevmek,dinlenmeden
sevmek…” diyordu.
Şiirlerine, resimlerine hep bu coşku, bu tutku damgasını vurmuştur. ”diyor.
Halk
şiirinden,türkülerin,masalların,tekerlemelerin özelliklerinden yararlandı.Bize
hep bilinen kelimelerle,hiç bilmediğimiz bir dille,sanki bin yıldır
biliyormuşuz gibi gelen masallar,türküler bıraktı:
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur
tanem, bir tanem
Ağaç isem
dalımsın salkım saçak
Petek isem
balımsın ağulum
Günahımsın
Vebalimsin.
Dili mercan, dizi
mercan, dişi mercan
…………………
Daha nem
olacaktın bir tanem,
Gülen
ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.”
Bu dil o kadar
tanıdıktır ki,okumayız da hatırlarız sanki.
Ataol
Behramoğlu’nun anlatımıyla:”Serbest bir konuşma dili edasıyla söylenmiş
şiirlerinde Orhan Veli’nin ve Nazım Hikmet’in etkileri duyumsanıyor. Fakat Nazım
Hikmet’in çok sonraları,1950 sonlarında yakınlık duyacağı…. Türkü şiir
tadını, Bedri Rahmi’de en başlardan beri
buluyoruz… Türküler, deyimler, renkler, masal dilinden esintilerle, kendine özgü ve
şiirimizde örneğine çok rastlanmayan desenli bir şiir dili
var. Anadoluculuğuyla Ceyhun Atuf
Kansu’ya yakın, Ama acıdan çok yaşama sevincini yazmaya yatkın, masal ve bilmece
diliyle Asaf Halet’e yakın. Metin Eloğlu ve Can Yücel’de ki şaşırtmaca ve humor
özelliklerini de buluyoruz Bedri Rahmi’nin şiirlerinde… Kendi döneminin ve
kendinden sonraki dönemlerin bir çok şairini etkilemiş ,GENÇ KUŞAKLARIN ÇOK ŞEY
ÖĞRENECEKLERİ, özgün bir şair.”
Aşağıda ki şiir
gerek adıyla,gerek anlatımıyla Behramoğlu’nun tesbitlerinin ne kadar doğru
olduğunu gösterir.
SAKAL MAKAL YAHUT
AFERİN
OĞLUM AHMET
BU
YOLDA DEVAM ET
Herifçioğlu Sen Mişel’de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal’ı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni
siyahı
Cebinde dört dilberin telefon numarası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi Uyyy!...yesin oni nenesi
Yesun oni nenesi.
Bana “şiir
nedir,örnek ver “ deseler ilk ona koyacağım şiirlerden biridir;
ERİMEK
Erimek belirsizce her şeyde
Karışmak sulara,yıldızlara
Sinmek kokusuna mor
menevşenin
Yanmak damar damar,nefes nefes Yaşamak tükene tükene.
Bu dünyada ölümlü
olmaya,yaşama coşkusu ve tutkusuyla meydan okumanın şiiridir bu bana göre.
Halikarnas
Balıkçısı’nın(Cevat Şakir Kabaağaçlı) elebaşılığını yaptığı ilk ”mavi tur”
teknesi”Hürriyet”in demirbaşlarındandır.Ölümünden bir yıl önce,1974 de ki
gezide Fethiye Taşyaka’da ki bugün” Bedri Rahmi Koyu” diye anılan yerde,büyük
bir kayanın üzerine yaptığı kilim motifli balık resmi de ölümsüzlüğün peşinde
ki Bedri Rahmi’nin işidir belki de.
Pankreas
Kanseridir.Ölüme yakındır,ölümsüzlüğü ararken.Oysa ki daha otuzlu yaşlarında
daha çok uzakken “sitemi” vardır,ölüme;
SEVİNSİN
Aldık
nasibimizi hüzünden
İşte
geldik,gidiyoruz,sevinsin.
Halbuki ne
güzel başlamıştı hikaye
Şerbet gibi
bir gök üstümüzde.
Ve bütün
lezzetleriyle toprak
Gözümüzde
nur,dizimizde takat
On parmağında
on hüner vardı.
Biz onun
sevgili kulları
Dünyasını abad
eyledik
Bir can verdi
bize bin alır,
Gideriz,gözümüz arkada kalır
Sevinsin.
Açın kapıları açın
Gidin haber
verin meleklere
Can çekişip
durmasın beyhude yere
Elbet bir
tutam ot biter üstümüzde
Mezarına göre ayağını uzatır
ölülerimiz.
Ama bu geçici bir
durumdur.Yaşam coçkusu,tutkusu her zaman baskındır.Nazım’ın “Yaşamak Taranta
Babu…/bir çoıcuk gibi şaşarak,yaşamak” diye anlattığı çocuksu coşkuyu görürüz
“Karabiber” şiirinde:
KARABİBER
İzmir’de bir
ağaç gördüm
Adı
karabiberdi,karabiber
Yaprağının
ucunu ısırdım
Tadı karabiberdi,karabiber.
Bir
yaşıma daha girdim
Biber dediğin tuzluğa yakışır
Fidesi olur fidanı olur
Bir çınar
boyunda karabiber
İnsanın başı döner.
…………………….
İzmir’de
bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi.
Benim
avuç içi kadar saksılarda
Asma
kütükleri yeşerten anam
Bu ağacı görse
sevincinden ağlardı.
İzmir’de bir ağaç gördüm
Adı
karabiberdi.
Dalını,meyvasını,gölgesini
Getirdi masamıza serdi.
Yapraklarını görsen bayılırsın
Bir
yazma oyası kadar ince
Söğüt dallarından narin
Saçlarının
arasında dolaştığını duyarsın
ncecik, biberli ellerin.
Bu
muzip,çocuksu şiirin yazarı aynı zamanda Bursa zindanlarında “zincirlerini çürüterek,aslanlar
gibi yatan” Nazım Hikmet için öfkenin ve isyanın şiirini de yazmıştır:
ZİNDANI
TAŞTAN OYARLAR
Sılanın
ufak tefek yolları
Ağrıdan
sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir
gülleri
Yiğitim
aslanım aman burada yatıyor.
Bugün
efkarlıyım açmasın güller
Yiğitimden
kötü haber verirler
Demirden
döşeği taştan sedirler
Yatak
diken diken yastık batıyor
Yiğitim
aslanım aman burada yatıyor
Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silaha
bıçağa varmadı elin
Ne ana ne
baba ne kız ne gelin
Yiğitim
aslanım aman burada yatıyor
Ne bir haram yedin ne cana
kıydın
Ekmek
kadar temiz su gibi aydın
Hiç kimse
duymadan hükümler giydin
Yiğitim
aslanım aman burada yatıyor
Döşek
melil mahzun yastık batıyor
Mezar
arasında harman olur mu
Onüç yıl
hapiste derman kalır mı
Azrail aç susuz canım alır mı
Yiğitim
aslanım aman burada yatıyor
Döşek melil
mahzun yastık batıyor
Zindanı
taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner
böğrü taşa gelir
Sola döner
çırçıplak demir
Çeliğin hası
da yiğitim aman böyle bilenir
Döşek melil mahzun yastık
batıyor
Yiğitim
aslanım aman burada yatıyor
Dilinde
dilimi bulduğum,gücüne kurban olduğum
Anam babam
gibi övdüğüm
Dayan aslan
ustam yiğitim dayan
Dayan hey
gözünü sevdiğim
Bugün
efkarlıyım açmasın güller
Yiğitimden
kötü haber verirler
…………………………
Bugün
buradaysa şiirin yarın Çin’dedir
Bütün
hışmıyla dilimiz
Kökünden
sökülmüş bir çınar gibi yüreğimiz içindedir.
Hepsi birer
sanatçı olan Sabahattin ve Mualla Eyuboğlu’nun kardeşleri, Eren(daha önceki adı
Ernestine Leibovici) Eyuboğlu’nun eşi
olan Bedri Rahmi; Yaradana Mektuplar,Karadut,Tuz,Merhaba Yeşil,Üçü Birden; Dördü
Birden;Dol Karabakır Dol kitaplarının şairidir.Bunlara ölümünden sonra tüm
şiirlerinin toplandığı “Yaşadım”ı(1977) ekleyebiliriz.
21 Eylül 1975 de
aramızdan ayrıldığında henüz 62 yaşında olan Bedri Rahmi, bir başka
şairin(Attila İlhan) deyişiyle “Bir çok hayat çıkarmıştır, yaşamasından.”.
M.Yavrutürk
|