Fransız aşk şarkıları
Fransızca
şarkıları sever misiniz? Fransızcayı duyduğunuz zaman sizin de içiniz
bir hoş olur mu? Siyasi tartışma programı olsa, sosyal bilgiler dersi
anlatılıyor olsa bile çok romantik, çekici bir şeyden bahsediliyor,
hatta şiir okunuyor gibi gelmez mi? Tabii Fransızca biliyorsanız başka
mesele, biz bilmediğimiz için böyle söylüyoruz. O yüzdendir ki Fransızca
şarkılar dinlerken mest oluyoruz. Edith Piaf:
Gerçek bir efsane var karşımızda. 1915 doğumlu müzisyen, çileli ve kısa
bir hayat sürdükten sonra 1963’te öldü. Bu kadarcık zamanda bile adını
müzik dünyasının tepesine yazdırmayı, günümüzdeki Fransız müziği
sevenlerin bile vazgeçemediği isimlerden biri olmayı başardı. http://www.little-sparrow.co.uk/ - Bu küçücük kadın , Fransa’nın sembollerinden biri desek yalan olmaz.
Sokaklarda şarkı söylerken bir kabare sahibi tarafından keşfedilmesiyle hayatı değişmişti http://en.wikipedia.org/wiki/edith_piaf - Piaf ’ın.
Ona Piaf diyoruz ama bu soyadını sahneye çıkmaya başladıktan sonra
aldı. II. Dünya Savaşı’nda halka ve askerlere şarkılarıyla moral veren
müzisyenin özel hayatı hiçbir zaman mutluluklara sahne olmadıysa da
şimdi onun şarkıları mutlu ve romantik anlara fon oluyor. “La Vie En
Rose” şarkısını bilmeyen var mı?
Fransızcada “şarkı”
kelimesi, “şanson” sözcüğüne denk düşüyor. “Klasik Fransız şansonları”
ifadesine denk gelmiş olmanız muhtemel. İşte acayip bir şeyden değil,
bildiğimiz şarkıdan bahsediliyor orada. Yine de dilimizde “şanson”
denildiği zaman klasik, söz üzerine kurulu şarkıların kastedildiğini de
belirtmeliyiz.
Söz üzerine kurulu dedik
ya, şansonların hep bir öyküsü vardır. Melodileri rahatça akılda kalır,
karmaşık değildir. Sözler ise bu melodiye eşlik eden hikâyelerdir.
http://en.wikipedia.org/wiki/chanson - Şanson
kavramının kökeni aslında Rönesans ve Orta Çağ sonlarına kadar uzanır.
Erken dönem şansonlarının bazıları sadece insan sesi kullanarak
oluşturulurdu. İşin içine enstrüman girmesi için biraz zaman geçmesi
gerekti. Guillaume de Machaut, 14. yüzyılda ilk üç sesli şansonların
bestecisi olarak ün yaptı. Zamanla şansonların pek çok alt türü oluştu.
Solo Fransız şarkılarının gelişmesi 16. yüzyılı buldu. 18. yüzyılda ise
operanın etkileri vokal müzik üzerinde görülür oldu. 19. yüzyılın en
meşhur şanson bestecileri Ernest Chausson, Emmanuel Chabrier gibi
isimler, bu geleneği bozmadan yaşatıp 20. yüzyıla taşıyan isimler
oldular. Bu dönemde anarşi ve başkaldırı, şanson liriklerinin en
önemli unsuru haline geldiyse de aşk, romantizm ve insan ilişkileri her
daim bir numaradaki yerini korudu. Günümüzde pop etkisini hafifçe
hissettirse de Fransız şansonlarının tadı hâlâ bozulmuş değildir.
Daha yakın tarihten birkaç bilinir isme bakarak konuya biraz daha hakim olabiliriz:
Charles Trenet:
20. yüzyılın en önemli şanson yazar ve yorumcularından biridir. Hatta
kendisine Fransız şansonunu günümüze uyarlayan insan bile deniliyor.
Müzik eleştirmenleri Trenet’nin 20’li yaşlarında başladığı sahne
macerasını bir basamak olarak kabul ediyor. Şanson tarzını caz ile
harmanlayan “ http://www.rfimusique.com/siteen/biographie/biographie_6073.asp - kaptan ”
lakaplı müzisyen, şarkı sözlerinde gerçek üstü ögelere yer vermesiyle
de ünlü. Canavarlar, Tanrı’ya götürülen mektuplar gibi mistik konulara
şansonlarında yer veren http://en.wikipedia.org/wiki/Charles_Trenet - Trenet ’nin
hayal dünyasının genişliği şanson tarihini direkt olarak etkilemiş.
Kimler etkilenmedi ki onun tarzından? İsmini bildiğimiz pek çok Fransız
şarkıcı var bu listede: Edith Piaf, Jacques Brel, Charles Aznavour…
Şarkıları elbette pek çok dilde yorumlandı
Trenet’nin. 2001 yılında öldüğünde, Fransa’da âdeta milli yas yaşandı.
Ömrü boyunca imzasını attığı her çalışma azalmayan bir ilgiyle
karşılanan müzisyenin ölümünden sonra da bu ilgi ve sevgi
eksilmedi, hatta arttı. Hayattayken yayımlanmamış parçaları "Je n’irai
pas a Notre-Dame" albümünde toplandı
Jacques Brel: İşte bir sembol isim daha. 1929’da Belçika’da doğan http://en.wikipedia.org/wiki/Jacques_Brel - Brel ,
son derece özel bir müzisyen olmasına rağmen şarkı yorumculuğunu
kendisine pek uyduramadığını söylüyordu. Nitekim 1966’da sahne
macerasından vazgeçti ve kendini sinemaya, tiyatroya, denizciliğe verdi.
Zaten ömrünün son yıllarını bir adada yaşayarak geçirdi. 1978’de
Paris’te öldüğünde geride “Ne Me Quitte pas”, “Les Bonbons”, “Les
Vieux”, “Amsterdam” gibi ölümsüz şarkılar ve milyonlarca hayran
bırakmıştı. Şarkılarında asıl ülkesi Belçika’ya sık sık yer veren Brel’i
tanımıyorsanız kendisiyle mutlaka tanışın deriz.
Yves Montand:
1921 doğumlu sanatçı aslında İtalyan olmasına karşın Fransız müziğinin
önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Çok küçükken ailesi ile birlikte
Fransa’ya yerleşmiş ve orada büyümüştür. Çok fakir bir çocukluk süren
sinema düşkünü http://en.wikipedia.org/wiki/Yves_Montand - bu genç ,
sahnelere stand-up gösterileri yapmak için adım atmış olsa da Edith
Piaf ile tanıştıktan sonra müzisyen tarafı ağır basar. 1991’de ölene
kadar pek çok ünlü şiiri şanson tarzında yorumladı. Şarkı yazarlığı onun
güçlü tarafı olmamıştır hiçbir zaman ama üstün bir sese ve yorum
yeteneğine sahip olması onu Fransız müziğinin efsane isimleri arasına
sokmaya yetmiştir. “A Paris”, “Chant des Partisans” gibi unutulmaz
şarkılarını bir an önce dinlemeye bakın.
Charles Aznavour: Sanatçı
bir ailenin oğlu olarak sanatın beşiği Paris’te dünyaya gelince,
müzisyen ve oyuncu bir kişi olarak yetişmesi belki de doğaldı http://www.c-aznavour.com/ - Aznavour ’un.
Edith Piaf dokunuşuyla hayatı değişenler kervanındandı o da. Onunla
birlikte turnelere katıldı. Hep aşktan bahseden şarkılar söyledi, aşk
filmlerinde rol aldı. İngilizce’ye ve birkaç dile daha hakimdi, hatta
yazdığı en ünlü şarkı da İngilizce’ydi: “She”. Fransız yeni dalga
sinemasında arka fon olarak sık sık onun şarkılarının kullanıldığını da
eklememiz gerek.
Gilbert Becaud:
1927’de doğan Fransız müzisyen, sahnedeki inanılmaz enerjisi nedeniyle
“monsieur 100.000 volts” takma adıyla anılır. Piyanoyu hem çaldığı hem
üzerine çıkıp zıpladığı düşünülürse bu lakabın ne kadar uygun olduğu
görülür. Aznavour ve Piaf ile birlikte söylemiş, James Brown ve Bob
Dylan gibi isimler ile de çalışmış olan http://en.wikipedia.org/wiki/Gilbert_Becaud - Becaud , 2001’de bu dünyadan ayrıldıysa da geride “Nathalie” ve “C’est en Septembre” gibi unutulmaz şarkılar bıraktı.
Georges Moustaki:
Yunan asıllı Fransız şarkı – şiir yazarı, yorumcu ve oyuncu, Piaf,
Dalida gibi birçok ünlü sanatçı tarafından el üstünde tutuldu, eserleri
seslendirildi. Küçüklüğünü Mısır’da, gençliğini Fransa’da geçiren http://www.creatweb.com/moustaki/ - sanatçı ,
böylelikle farklı kültürleri bir araya getirip hepsinden ilham
alabildi. Müzik hayatına asıl girişini Edith Piaf için şarkılar yazarak
yapan http://en.wikipedia.org/wiki/Georges_Moustaki - müzisyen ,
bir süre sonra kendi şarkılarını kendisi seslendirmeye başladı. “Le
Meteque”, “Ma Solitude”, “Le Fecteur” en bilinen parçalarından
birkaçıdır.
Alıntı iştegenç teşekkürler
|