Nerede hata yapıyoruz
Şu günlerde önemli televizyon kanallarımızdan bir bey elinde
mikrofonla yakaladığı insanlara sorular soruyor. Özde basit sorular ancak sanki
bilemeyecek olanlara soruluyormuş izlenimi veren ve arada doğru cevap
verenlerin görüntülerinin yayınlanmadığı düşüncesini oluşturan bir tarz… Bence
çok da doğru değil. İnsanları bilmedikleri için suçlamak, alay konusu yapmak
etik midir yoksa onlara doğru bilgiyi vermemiş olmak bir sorumluluktur ve
sorumluları mı eleştirilmek yerine kaçış mı bulmuş durumdayız?. Sahi sizce
nedir bu düştüğümüz durumun sebebi? Neden hala 29 Ekimin ağustosta kutlandığı
ya da 80 ihtilalinin 83 de olduğu gibi cevaplarımız oluyor...
Çocuklarımızın öğrenememe sorununun arttığı belirgindir.
Ancak bu konu için çözümler geliştirilirken öğreticinin rolü çok da
değerlendirilmemektedir. Öğrenimin salt okulun sınırları içinde çözülmek
istenmesi, sosyal etkinliklerin son derece sıradan ve geliştirmek yerine göze
hitap eden ya da daha açık anlatımıyla anne babanın bu, bu “benim çocuğum” görüntüsünü
aradığı, öğretmenin ya da yöneticinin benim öğrencim diye böbürlendiği bir durumu
oluşturmaktadır. Halbuki sosyal etkinlik ve özellikle tiyatro- drama eğitimi
alan çocuklar düşünmeyi hayatın içine sokabilmekte, gelişmelerle ve gerçeklerle
ilgili yorum yapabilmektedir. Sanat yapıtıyla ona bakan göz arasındaki
alışverişi simgeleyen kavram beğeninin gelişmesidir. Beğenisi gelişen fert her
konuda daha iyinin peşinden gidecektir. Gerçek anlamda eleştirel bir gözün ve beyinin
oluşması farklı ve eğitilmiş bireyin ürünü olacaktır.
Buyurun sizi
tiyatroya davet ediyorum dediğinizde öğretmenin ‘ben duyururum ama ısrar edemem,
Tiyatro farklı beğenilere(!) hitabeden bir kavramdır’ demesi yöneticinin de bunu
onaylaması inanılır gibi gelmemektedir. Önceliklerimizdeki değişmeleri besleyen
davranışlarımız içerisinde iş yapmazsam hata da yapmam… Tatil günümü niçin feda
edeyim… Amaaan şimdi onay al, yaz çiz, sonra da velinin biri gelsin
beğenmeyeceği bir şey bulsun… Al sana soruşturma... Otur oturduğun yerde… Tavrını mı bulmaktayız.
Tüm dünyada zorunlu
dersler arasına giren drama ve ilerisi tiyatro çalışmalarına neden sadece
tiyatrocu yetiştiriliyormuş gibi bakılmakta bu işin eğitim destek enstrümanı
olduğu hatta en önemli destek olduğu anlatılamamakta, anlatılsa da kabul
edilmemektedir. Ben renklerin dünyasını, fırça ve kalem tutmasını Dünyaya
renkli bakışı Beykoz ortaokulunda resim öğretmenimden, Bir kulağım olduğunu,
seslerin farklı olduğunu, güzel müziğin ayırt edilebileceğini ve seçilmesi
gerekliliğini de aynı yıllarda aynı kurumda öğrendim. Şimdi ise bu dersler ruhu
dinlendirmek ve becerileri eğitmek amaçlı kullanılmak yerine test çözmeye veya
başka türlü kaçışa ayrılmakta olduğu yanlış bir ifade midir?
Öğrenimin ilk yıllarında konuşma katılma yorumlama ve
değerlendirme becerisini veremediğimiz çocuklarımızı sonrada lise seviyesinde
sınavsız girebileceği bir tek okul bırakıp bu okula da bu dönemin
öğrencilerinin yüzde altmış beşini doldurup, üniversiteye de bu okulun
mezunlarının yüzde beşinin yerleştiriliyor olması nasıl izah edilmelidir… Neredeyse
tüm velilerin çocuklarını internette aramayla bulup ya da davet usulüyle
yakalayıp katılmaya ikna(!) ettikleri farklı sınavlar, çocuklarının özel ders
takviyeleri, ek çalışma, etüd desteği ile güçlendirmeye çalışmaları, Tüm
öğretim kurumlarının sayısına nerdeyse eşit dersane olmasına rağmen yine de
başarıların istenilen seviyeyi yakalayamaması ironik değimlidir?.
Özel okul öğretmeni bir sevgili dostumun; çocuklarımı
çalıştığım okula almalıyım yoksa seneleri ziyan olacak diye düşünmesi, böyle
düşünen arkadaşımın mı, böyle düşünmesine sebep olan kavramların suçu mudur?
Peki ama ellerinden tutup gözlerine bakmadığımız ,Yavrum
diye saçını okşamak yerine ,haydi, yapmalısın, ne yapıyorsam senin iyiliğin
için, kazancımızın bilmem kaçta kaçı sizin eğitiminize gidiyor diye bir de
duygularına çizik attığımız çocuklarımız sabah kalkma sebebini; niye kalkayım
ki?.. okul… Sonra dersane, sonra sınav,
sonra ‘nebilim ben hiç bişi gözükmüyor’ diye kaybedip, Kendimi çok kötü
hissediyorum, ben herkesten çirkinim… Başarısızım… Kimse beni sevmiyor… okulu
istemiyorum, sınava da girmeyeceğim,zaten
kazansam ne olacak mezun olunca işsiz kalacağım. İş yoksa ev yok, ev yoksa
evlilik yok… diye uzun bir liste sunarsa
çaresi eline bir psikolog adresi mi tutuşturmak olacaktır?
Biraz daha
uç düşünmeye doğru gidiyorum. Ailelerin pek çoğu eğitimi çocuklarını için
gereklilik yerine bir yatırım olarak değerlendirmekte ve özellikle üniversite şansı yoksa geri dönüşünün olmadığını düşünmektedirler.
Geçmiş yıllarda ben çocuğumu okutacağım diye hedef koyan anne babalar artık yaptığı
eğitimden iyi para kazanabilecek mi… kazanamayacaksa okuyup da ne olacak… öyle
de zor, böyle de… bari futbolcu, popstar ya da artist olsun… belki şansı döner
diye düşünmeye başlamışlardır.
Ortada bir
hata varsa bu çok hisseli bir hatadır. Anne baba, toplum, eğitim politikaları
ve onların oluşturduğu koşullar ve o koşulların eğitimcileri …herkes pay
sahibidir. Masum olan sadece çocuktur.
Masumun
hakkı korunmalıdır.
R.Sinan
AKBAŞAK
|