NEDEN TİYATRO?
Bu günlerde ve yine,’Tiyatro çalışmalarımız başlıyor’ sözüm sonrası, ya
da bir dostumun beni birilerine ‘Kızımın tiyatro öğretmeni’ şeklinde
tanıtırken yakaladığım ‘O da ney ki’, ‘Hadi yaaa… Uçmuşunuz siz’, ‘Boş
işler bunlar booooş’ bakışları ve bakışlardan söze dönüşen ‘İşiniz
gücünüz yok mu efendi?’,’Para kazanıyor mu bu iş?’, ‘iş bulabilceenmi
bakalım?’ duyguları yine ve bir kez daha karşıma çıkıp, beynime çivi,
gözüme parmak sokulurcasına dikkatime sunulduğunda kelimeleri sıralamak
elzem oldu.
Yıllardır anlatıyor olmam anlaşıldığı ya da benim anlatabildiğim
anlamına gelmediği için bir kez daha anlatmak borcum olsa gerek.
Otuz dört gözle dünyaya gelmesini beklediğim torunlarımın (ikiz)
ultrason kontrolünde doktor hareketlerini yorumlarken ‘oynuyorlar ‘
diyor... İki kardeşin oyun zamanı. Bedenleri zorla seçilecek kadar küçücük ‘can’lar oynuyorlar. Çünkü insan oynar. Oyun, henüz ana karnındayken, bize bahşedilmiş bir güç, bir armağandır.
Bir çocuk hiçbir alet, oyuncak vs. olmadığı halde tek başına saatlerce
oyun oynayabilir; hem de hiç sıkılmadan. Doğumdan ölüme kadar… Bir dal
parçası ‘at’ olur, bir karınca arkadaş… Bir kutu ‘ev’ olur, bir
fındıkkabuğu ‘fincan’… Ancak yaşadığımız toplumun acımasız ve mekanik
kuralları, daha çocukken bizi yaşlı bir insana veya bir makineye
dönüştürmek ister. Yaşamı eğlenceli ve yaşanılır kılan gücümüzü, oyunu, bizden alır… Yerine verdiği ‘uyulması gereken kurallar’ listesidir. İnsanoğlunun kurallara başkaldıran yaradılışıyla hangimiz tiyatronun içinde olmak istemedi ki? Bu isteğin sebebi tiyatronun bir sanat dalı olması veya bizi meşhur edeceği düşüncesi midir? Hiç sanmıyorum. Amaç
sanat dalıyla ilgilenmek olsaydı, bu tiyatro olmazdı; çünkü diğer tüm
sanat dallarını içerir; bu sebeple iyi bir beden, ses ve “beyin”
eğitiminden sonra kişi dans, müzik, resim gibi diğer sanat dallarında da
kendini eğitmek zorundadır. Bu yüzden tiyatro ’zor’dur, Bu yüzden
tiyatro ‘çok emek’ gerektirir. Ancak sahneyle tanışmış, klasik deyimiyle
’tozunu yutmuş’ bir insan bütün bunlarla zorlama olmaksızın tanışıp
gelişir… Çünkü sahne bir yaşam biçimi; tiyatro eğitme görevinin yanı sıra, öğrenme sanatıdır. Öğrenebilmenin temeli; bakmak, görmek, almak ve biriktirmektir…
Biriktirdiklerimiz kafamızın içinde dağınık bir şekilde dolaşırken
işimize yarayacak olanları çekip almak, düzenlemek ve yararlı hale
getirmek için zaman ve çaba harcarız. İşte tiyatro beyinde
biriktirdiklerimizi en etkin ve en hızlı şekilde kullanma becerisini
oluşturur ve geliştirir. Ayrıca tiyatroyla tanışmış ve onu etkin bir
biçimde öğrenme aracı olarak kullanmayı başarmış birey; hayatındaki en önemli sınavları oluşturan durumları yaratan ‘mantık’ ve ‘duygu’ çatışmasında ‘en doğru’yu bulabilen, karar anında bu duyguları kontrol ederek en olumlu sonuca ulaşabilen insan olur.
İnsanlar, özellikle genç insanlar sıklıkla kendileriyle ilgili eksiklik
duyarlar. Pek çoğunun sahip olduklarının ötesinde istekleri vardır. Bu
eksiklikler zaman zaman bizi başkası olmaya iter. Bunda çok büyük bir
tuhaflık yoksa da kontrol edilemediğinde özentiye, başkası gibi düşünme
ve davranmaya iter. Bu asla empati olmayıp bir tür gizli kaçıştır. Sahnede görev alan bir sanatçı, bir karaktere hayat verir ve böylece “başkası
olmayı isteme” durumunu yenebilir. Karakterleri var edebilmek için
insanları inceler; özelliklerini tek tek ortaya çıkarır, en önemlisi bu
sırada kendi özelliklerinin de farkına varır, eksiklerini tamamlar, gelişir ve kişiliğini oluşturur. İnsan,
birarda yaşama dürtüsü olan bir varlıktır. Yalnızlık istenemez. Çünkü
en büyük bunalımlar yalnız kalındığı zaman ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden
diğer insanlarla bir paylaşım içinde olmak ister.Tiyatro çalışması birlikte yapılan bir çalışmadır … Tek kişilik oyun bile onlarca kişinin desteğiyle oluşur. Sahnede
yalnız gibi görünen sanatçı gerçekte uçsuz bucaksız seyirci denizine
oynar, sahneyi ve hayatı görmediğiniz ama nefes alışlarından orada
olduğunu bildiğiniz canlarla paylaşırsınız. Ve
estetik… Bu insanın çok önem verdiği bir duygudur. Sanatçı göze ve ruha
hitap edebilmenin kaygısıyla renk, tasarım, ses, ışık gibi
görselliklerin kaygısını taşır. Bu estetik bütünlük içinde tiyatro sanatçısı da bir estetik tavır kazanır ve sahne dışındaki yaşamında da bu tavrı sürdürür. Görünüşüne ve davranışına estetiğin hakim olması sanatın temel kazanımlarındandır. Toplum
birlikte yaşamak için çeşitli kurallar oluşturmuştur. Bunlar bazen
görgü bazen hukuk kurallarıdır. Bu kurallara uyum; eğitim, tehdit, ceza gibi yaptırımlarla sağlanmaya çalışılır. Sanatçı için bu kurallar doğru davranış, bir yaşam biçimi ve erdemdir. Bunun için uyar
Öyleyse, ‘kendini geliştiren kişinin, toplumunu geliştirmek adına görevleri artmaktadır’. Daha yaşanılır bir Dünya hedef alınmalı ve bu konuda çaba sarf edilmelidir. Çocukları akıllarının erdiği andan itibaren tiyatro ile tanıştırmak ebeveynin yapacağı en başarılı eğitim destek hamlesi, bir görev hatta zorunluluktur Zaten
ciddiyetle oynadığımız hayat oyunu daha kaliteli oynayabilmek adına
haydi hepiniz, ama özellikle çocuklarımız tiyatroya...
R.Sinan AKBAŞAK
|