Yazıma
Türkçe olmayan bir kelime ile başlamak istemezdim ama yerine koyacak
daha iyi bir kelime bulamadım. Kulak misafiri olduğum ya da katıldığım
sohbetlerde herkesin halinden şikâyetçi olduğunun, herkesin bir
başkasının bir şeylerine özendiğinin yine herkesin her şeyi daha iyi
bildiğinin iddiasında olduğunun bir kez daha tespitini yaptım. Hafıza
kayıtlarımdan ‘Bilenlerin’ az konuştuğu ve iddia etmedikleri
özdeyişlerini yokladım. Her zamanki gibi çelişki oluştu.
Staja
dönersek, bir mesleği edinecek kimsenin uygulamalı öğrenme dönemi
olarak tarif edilir. Tarif böyle de, biz pek çok şeyi uygulamadan,
daha doğrusu uygulama şansı olmadan yaşamak zorunda kalırız. Başkasının
evlat, kardeş, anne baba oluşunu izleyerek bu kavramlar öğrenilemez,
bunların stajı olmaz. Evlilik kurumunun staj dönemi nişanlılıktır orada
da duygular gerçekleri gizler bu yüzden pek işe yaradığı söylenemez…
Sanırım çelişkiyi iyice arttırdım.
Bitti
mi? Hayır elbette… İşi daha ileri götürdüm. Yaşamın gerçek bir
parçasına daha yakından bakmalarını ve duygularını paylaşmalarını
isteyeceğim. Bu arada biraz toplu tartışma düşünme ortamı
oluşturacağım. Kendi mevcut koşullarını da yeniden gözden geçirecekler.
Eğitimin ilk ve en önemli aşaması düşünmektir ve bunun yaşı yoktur.
İki
genç uygulamalı staja gönüllü olduklarını söylediler… Sevindim. Bir
genci tekerli koltuğa oturttum, bir kızımı da görmez değneğiyle yola
koydum. Nerede biliyor musunuz? Beykoz’un hesapta en merkezi yeri
Kavacık’ta… Hasan Yavuz Camisini arkamıza alarak başladık. Yanımda iki
kişiyle olumsuzlukları engellemek adına yakın gözlemciyim. Çocukların
yakın destekçileri ve iki stajyerle birlikte sekiz kişiyiz. İlk olarak
karşıya kesinlikle geçemedik… Bizim yardımımızla nerdeyse kavga dövüş,
kaldırımda yerlerini aldılar. Biri sağda, diğeri sol kaldırımda…
Belediye
kaldırımda yapılması gereken her şeyi yapmış. Görmezler için sarı
bantları ve diğer engelliler hatta engelsizler için bile gerekli iniş
çıkış rampaları hepsi mevcut da… Tüm rampaların önüne araba park etmiş.
Görme engelli stajı yapan siyah gözlük altından azda olsa görüyor,
arabaların etrafından yola inerek geçti ama tekerlekli koltuk ilk
rampada kaldı. Ne yola inebildi, ne başka yerden geçebildi… Yardımcılar
tekerlekli koltuğu taşıyarak diğer kaldırıma geçirdiler. Bu tarz
destek en az yirmi defa gerekecek… Herkesin gözü üzerimizdeydi ki
muhtemelen bunların arasında aracını parkeden de vardır… Baktılar…
Üzüntü hırs isyanla baktılar. Devam edemedik… Stajımız fiyasko… Son
verdik. Allahtan bol bol fotoğraf çekmiştim. Kahve içmeye toplandık…
Gençler özet olarak böyle örneklerin çok gereksiz olduğunu, esas olarak
gençleri eğitmeye çalışan yetişkinlerin önce kendilerini eğitmelerinin
zorunlu olduğunu çünkü peşlerinden gelenlerin onları örnek alacağını
açık bir şekilde ifade ettiler. Bu zaten çok klasik bir kavram, ama
durum iyice karmakarışık oldu.
Bu
konuda belki de en önemli paylaşım, engellilerin asla yetersiz veya
aciz olmadıklarını, her konuda sabırlı ve başarılı olduklarını kendi
kendilerini pekâlâ idare edebildiklerini bir kez daha paylaştık ama
rampanın önüne araba park edilirse ne yapsın… Bunun yürüyebilen insanın
önüne beş metrelik bir duvar çıkmasından farkının olmadığını anladık
Ben de buradan bir duyuru yapayım bari…
Eeeyyy…
Pardon, heeey arabasını aklının estiği yere parkeden… Sana yazıklar
olsun. O arabanın oraya park etmesini engelleyemeyen konuyla ilgili
sorumlu sana ne diyeceğimi bulamadım. Yaptığınız işi yasak savar ya da
ben yaptım oldu tarzında yapmayın… İşlerliğini kontrol edin. Biraz
hissetmeye çalışın. Yaptım… İşim bitti, gerisi beni ilgilendirmez… Bu
yetmiyor. Herkes her konuda kendini sorumlu hissedebilmeli.
Sayın
Belediye Başkanı, bunu kontrol etmek, parkeden aracı takip etmek sizin
işiniz değil ama bunu takip edecek sorumluları görevlendirmek sizin
işiniz…
Hepimiz için… Biraz çaba ne dersiniz?