Biz eskiden eskiden... Su içerdik testiden. Eskiden kimse dükkanının kapısına 'camiye gittim dönücem' yazmazdı... İbadet gizli ve kutsaldı, malzeme yapılmazdı...
Eskiden kimse promosyon hac ve umre tekliflerini kabul etmezdi... Bu
ibadetler kan ter akıtılarak kazanılan ve asla ailenin nafakasından
kesilmeden; ama birlikte santimle biriktirilebilen paralarla
yapılırdı... Eskiden kimse sadece konuşmazdı 'iş' yapardı...
Hiç ummadığın bir teyzenin çeyizini yaptığı bir genç kız, bir memur
amcanın desteklediği bir öğrenci vardı; ama bunları kimse bilmezdi...
Ölür giderlerdi de bazen bir tesadüfle öğrenilirdi. Hala kendisine
yardım edildiğini bilen ama kim olduğunu bilmediği için aynı tarzda
iyilik yapan insanlar olduğuna eminim.
O eskidendi, bu eskidendi, diyerek bugünün kaçamaklarını hazırlayan,
hayatını mazeretlerle devam ettiren, beceriksizliklerini modern dünyanın
insanı strese boğduğu düşüncesine bağlayan bizler sessiz sedasız,
reklamsız ibadetin, iyiliğin, onurlu yaşamanın mümkün olabileceğini,
mehtabın hala güzel ve aynı doğduğunu, dilimizin hala çok güzel
olduğunu; ama özenle kullanmak gerektiği; yani yatcaz kalkcaz. nbr.mrb.
ewet yerine: Ne kadar hoş bir düşünce... Sizi gördüğüme sevindim...
Katılıyorum... Aynı fikirde değilim; ama güzel anlattığınızı kabul
etmeliyim... gibi cümleler kurulabileceğini biliyoruz da... Niye yapmıyoruz? Bütün bunları anlatırken eskiden yani çocukluğumuzdan bahsettiğimiz için yine de içimizde bir minik coşku oluşmuyor mu? Gelin, kendi tüm sorunlarımızı şöyle kenara itelim ve konuyu sadece çocuklara indirgeyelim: Çocuklar… Yaşadıkları
bugün onlara dünden daha fazla imkanlar sunuyor gibi gözükse de bu
tamamen göreceli bir kavram… Kaçı, ne kadar yararlanabiliyor? Sistem
gerçekten gelişim amaçlı mı yasak savma tarzında ‘ben yaptım oldu’ ların
ürünü mü? Mutlu mu çocuklarımız… Eğitim sisteminden hiç mutlu değiller, düzeltelim. Eğitim öğretim kurumu, öğretim kurumuna dönüştü. Öğretim kurumu ezberletme kurumuna… Çocukluklarını hiç yaşayamıyorlar... Yıldız takıma gidecek çocuk bulunamıyor. Müzik aleti çalan yok gibi ya da koşa koşa gidip koşa koşa dönüyor… Sokaklar neredeyse belli bir yaşın altında çocuklara terk edilmiş gibi. .. Çok özel özen gösterilmesi gereken yaş gurubu ilk genç çocuklar? Çok önemli bir bölümü dershanelerde… Çılgın gibi sınavlara hazırlanıyorlar. Neler değişti. Çok şey değişti de… Neler gelişti? Hiçbir şey. Ortada ne bir başarı var ne de çok daha iyi eğitim. Ama bu körü körüne yarışın esiri ettik çocuklarımızı, farkında bile değiliz... Peki dershaneler kapanınca yarış bitecek mi? Bilmiyorum… Sanmıyorum da… Eskiden hepimiz ne hayaller kurardık. Oluruna, olmazına hiç bakmazdık. Eğitim demek özgürlük demekti. Öğretmenlerimiz hayal kuramayanlara kızardı... Peki, pes mi ettik ya da ettim… Asla… Sıra
dışı anne babaların çocukları olan öğrencilerimle hayatın eskizi olan
hayallerimizi gerçeğe en uygun hale getirmenin çalışmasını yaparken
uygulanamayacak hayallere de şans verip mutlu olmanın desteği olarak
kullanıyoruz… Bayramlarımızı,
özellikle çocuk bayramımızı… Dünyada çocuklara armağan edilmiş tek
bayramı yaşımız ne olursa olsun çocukça bir doğallıkla kutlamaya ve
paylaşmayı başarıyoruz. Neden
bu bayram dünyada bir tane diye aklınızdan geçecek olursa bunun
cevabının, bu zenginliğe sahip dünyada ki tek liderin ATATÜRK olduğunu
biliyoruz. Ben? Benim, toplum senfoni orkestrasında kendi enstrümanımı en iyi şekilde çalma çabam devam ediyor… Sanat için ışık yakanlara, ışığı yanık tutanlara selam olsun derim hep bilirsiniz… Bugün İnsanlık için ışık yakanlara, ışığı yanık tutanlara selam olsun Demek istiyorum. R.Sinan AKBAŞAK
|