Tiyatro eğitimi ve Tiyatroterapi…
Gittikçe güncelleşen her yerde karşımıza çıkan bir konu
oldu Tiyatro kursları… Bir usta, altında pardon düzeltiyorum ustanın adı
altında düzenlenmiş kurslar hatta ‘hızlandırılmış kurslar (!)’ oldukça popüler
oldu. Her tiyatro kursu, söyleşisi oyun izlenmesi hâsılı içinde tiyatronun ‘T’
si olan her şeyden hayatımıza bir şeyler katılır. Bu tartışılmaz ‘Doğru’dur.
Benim anlatmak istediğim kendi görüşlerim dolayısıyla bu
doğrultuda yaptıklarımdır.
Tiyatro kursu açarım doğrudur… Kırk yılı aşkın süredir tiyatro
eğitimcisiyim... Ama yapmaya çalıştığım tiyatrodan ziyade tiyatroyu öğrenme
aracı şekline sokup bu şekliyle sunmaktır… Ayrıca böyle bir şekli ben oluşturdum demek doğru
değildir. Tiyatro zaten bir eğitim-öğretim aracıdır. Dikkatinizi çekerim,
eğitim-öğretim dedim… Yani bu iki kelimenin içerdiği kavram çok farklıdır,
ancak bir arada olmaları gereklidir.
Öğretmek, çeşitli bilgi ve bilginin oluşturduğu
kavramları aktarmak olarak düşünülmelidir. Bana göre öğretmek bir ‘İş’dir. Öğretmek
için önce öğrenmek gerekir. Öğretim, öğretme ve öğrenme faaliyetlerinin
bileşkesidir.
Eğitim, Yetişkinlerin, yaşama henüz başlamışlara
uyguladıkları, kattıkları bir ‘Değer’dir ve yine bana göre ‘Eğitim’ bir
sanattır. Ben bu konuyu özellikle paylaşmak isterim. Tabii ki konuyu ‘Tiyatro
Eğitimi’ne getirerek… Biraz esprili hale getirererek aktarayım. Hep
bahsedildiği üzre bu eğitimin hızlandırılmışı olamaz çünkü tamamı 15 dakika
sürer… Bitmesi mümkün değildir çünkü ömür boyu sürer… Hoş oldu değil mi?
Tiyatroya ilgi duyuyorsunuz ve eğitim almaya karar
verdiniz. Hedefiniz konservatuar değilse veya olamamışsa kurs statüsünde kuruma
başvurursunuz… -Henüz ‘tiyatroterapi’yle tanışmadınız- Eğitimci size çeşitli görünüş duruş bilgileri
verir, nefes alma nefes verme teknikleri, sesi dolaştırma üste atma alta atma
genize yollama gibi oldukça havalı ancak bir türlü yapamadığınız tekniklerden
bahsedilir, çalışılır ve sonra kurumu, sizi eğitimciyi gösterecek bir oyuna geçilir.
Evet, evet hemen geçilir. Çünkü siz, yakınlarınız ve herkes tiyatro eğitimini
alanın tiyatrocu olduğunu ve muhakkak sahneyle buluşması gerektiğini hatta
artık oradan hiç inmemesi gerektiğini düşünürsünüz. Konservatuarlar, onların yılarca emek veren ve alanları
unutuluverir. Hatta ‘tiyatro kursuna gidiyorum’ lafını duyan herkesin ortak bir
cevabı vardır… Ben de gitmiştim okulda... Hatta başrol oynamıştım…
Neyse konuyu fazlaca dağıtmadan oyuna geçelim… Eğitmen
artık ‘Yönetmen’ olur ve kesinlikle ‘Hocam’ denilmeye başlanılacaktır.
Bunun bir sakıncası olmadığı gibi ben de hocam denilmesini severim. Bu arada
ortak komplekslerimizi anında ortaya koydum. Evet, tamam… Oyuna geliyorum.
Küçük ufacık veya büyük hatta kocaman bir rol, görev verilir…
Bir adam… Manav… Kırk yaşında… Şişman… Ne olacak şimdi?
Çok basit… Düşüneceksiniz. Bu arada çocuk tiyatrosunda değiliz oradaki yaratıcı
drama da çok benzerdir ama siz yetişkinsiniz. Bir dakika… İsterseniz yönetmen
ve iyi yönetmen şeklinde ayrım yapayım… Yapıyorum.
Yönetmen size manavın detaylarını verecek… ‘ Ooof yine
sabah oldu, birazdan zabıta gelir… Ortalığı toplamalıyım…’ metnini canlandırırken
elinizi başınıza götürmenizi ve şapkanızı düşürmeden başınız kaşımanızı
istiyor… Asla soru soramaz, hatta ‘Neden?’ şeklinde bir soruyu hiç
soramazsınız. Soramazsınııız… Bu piyasada kural böyledir. Başınızı kaşırken
şapkanız düştü... Lafı işittiniz şapkayı alıp yeniden giydiniz… Yine… Düşmedi
ama siz düşmemesi için tuhaf bir hareket yaptınız izleyenler güldü… Sevindiniz.
Çaktırmamaya çalışarak siz de gülümsediniz. Yönetmen… Olmuyor, olmuyooor diye
yırtınmaya başladı. Hocam baştan alabilirmiyim? Dediniz ama sen otur… Sen gel
dedi. Başlarım böyle sanata demeye meyillisiniz… Az kaldı.
Bu benim tarzım değil… Hiç böyle bir yönetmenle de
çalışmadım ama duydum gördüm tanıştım… Anlatısı uzuun sürer…
Ben size en güzeli ’İyi yönetmen’i anlatayım. Yine manavsınız… Yaşınız başınız
dekor, hatta prova hayali dekoru bile aynı, metin aynı… Sadece iyi yönetmen
size başınızı kaşımanızı veya duruşunuz veya veya elinizi nereye koyacağınızı,
başınızı nereye çevireceğinizi söylemiyor… İyi yönetmenler böyle yapıyor… Ben
onlardan eğitim aldım. Öğrendiğim tarzı ve sadece öğrendiğim için değil çok
sevdiğim, benimsediğim, inandığım için uyguluyor veya aktarıyorum.
O zaman tarzımdan biraz daha detaylı bahsetmeliyim.
Manav ve diğer tüm detaylar yani metin tamamen aynı. Ama
karakterin içi boş. Öylece veriyorum size… Oyunun tamamını vererek okumanızı da
istemiştim zaten. Şimdi diyorum ki Sevgili dostum bu gün manavlara ya da şart
değil, tüm esnafa daha farklı gözle bak… Akşam evine ‘o manav’ olarak gir ve
geceyi o manav olarak geçir… Oyunun tamamını okuduğun için manavın
yaşayacaklarını biliyorsun ama detayları sana ben vermeyeyim karakterin içini
sen doldur.
Metinde, Sabah mutsuz olduğun belirtilmiş… Mutsuzsun demekle mutsuz görüntüsü
verilemez… Niye mutsuzsun? Genel öyküyü değiştirmeden mutsuzluğunun öyküsünü de
sen yazmalısın…
Oğlun üniversite kapısında, çok çalışıyor başaracak ama
il dışı gönderme şansın yok. Veya hiç çalışmıyor… Hayta, boş geziyor geleceğinden
endişe ediyorsun. Kızını bir isteyen var okulunu da bitirdi çok iyi bir insan
ama o talibi gözün tutmadı… Kızın da gönlü var. Eşin, hatunun hayat arkadaşın
her sabah kamyonu boşaltmana yardım ediyor ama belinde bir ağrı var ve ayakları
uyuşuyor… Sakın… Veya hatun akşama kadar komşu komşu geziyor, sonrası evde bir
yığın dırdır… O alınmadı bu olmadı şu niye yok… Al sana mutsuzluk.
E hocam sen senelerini vermişsin öykü üstüne öykü
yazıyorsun. Bizim nerden aklımıza gelecek bunlar… Kızı isteyen varmış da, oğlan
haytaymış da…
Pek, belki de hiç okumadınız dimi? Kızmayın düzeltirim ‘Değil
mi?’Hiç kimsenin gözünün içine bakıp yüreğini görmek aklınıza gelmedi… Nereden
gelecek kimse öğretmedi ki… Sizin kabahatiniz mi? Değil… Kimin? Bilmiyorum.
Ben bu hayal gücü ve yaratıcılığın her yaşta oluşmasını sağlayabilirim
ama ileri yaşlarda zorlaşır, yavanlaşır… En iyisi çocukları… İsmi üstünde çocukları…
Çocukken ‘Tiyatroterapi’yle tanıştırmak…
İşte benim uzmanlık alanım bu… Yıllarımı bu uğurda çabalayarak yaşadım ve olabildiğince
de yaşamak istiyorum.
Ve devam edelim…
Günümüz olanakları çocuklara tek “tık”la ulaşabilecekleri
inanılmaz bir dünya sunmuş ancak sınırsızca ve kolay ulaşılan her şey gibi bu
olay da çok çabuk heyecanını yitirmiştir. Artık çocuklar belki de biraz geriye
dönerek daha katılımcı, daha somut ve birebir onu ifade eden çalışmaları
arzulamaktadır.
O halde drama yine ve her zamanki gibi en etkin iyi vakit geçirme ve gelişim
aracı olarak ele alınmalıdır. Tabii ki gelişen ve değişen dünyaya drama
yöntemleri ayak uydurmalı hatta günümüz isteklerini ve aynı zamanda geçmişi de
kapsayan bir yapıya ulaşmalıdır. Bilindiği gibi klasik orta oyunu ve meddah
çocuk oyunlarının sınırsız ilham ve başvuru kaynağıdır
Anlatmaya çalıştığım; küçük yönlendirmelerden sonra serbest bırakılan genç insan
bilinçaltında biriktirdiklerinden oluşan hayal denizinde paylaşım ve
yaratıcılıklara yelken açmalı, Farklı görüşlerin fırtınalarıyla boğuşmalı,
sakin limanlara dingin, çözümlemiş ve dinlenmiş ulaşmalıdır.
Her eğitici temelde aynı ama detayda bazı farklılıkları
olan çalışmaları hazırlar ve öğrencileriyle birlikte gelişim okyanusuna yelken
açar.
Yaşamın varlığından beri oluşan insanoğlunun hareketi
farklı kültürlerde, farklı yaşam koşullarıyla
yoğrulmuş ve bazı sıra dışı olaylarla mayalanarak gerek tapınma gerekse eğlence
belki de eğitim amaçlı şekillenmiştir. O halde dünyanın varlığından beri yapıla
gelen bu çalışmaları benim diye sahiplenmek çok da doğru olmamalıdır. Bunu bazı
dostlarımızın “şu hareket bana ait”, ”şu çalışmanın aslı benim” söylemlerine
karşı söylemeliyim diye düşündüm.
Bazen çok yıllardır yapa geldiğimiz bir çalışma sıra dışı
bir öğrencinin küçük bir müdahalesiyle çok daha etkin ya da keyifli
olabilmektedir. Bu yüzden sunduğumuz çalışmalara araştıran, hazırlayan şeklinde
yaklaşmamız daha doğru olur. Çünkü öğrencisine yorumlayıp mayalayabileceği
malzeme sunan eğiticinin kendisi de görüşlerini şartlarla mayalayıp yeni
açılımlara ulaşmaktadır.
Benim, yani Tiyatroterapİ’nin amacı insan gelişimi ve eğitimine destektir. Bu
yolda tiyatroyu araç olarak kullanır. Tiyatroyu amaç haline getirmek isteyen
öğrencilerini ayrıca akademik eğitime yönlendirir. Görevi sahneye, sinema veya dizilere oyuncu
temin etmek değildir..
Tiyatroterapi öğrenmeyi öğretir. Müziği görmeyi, resmin
sesini duyabilmeyi, fotoğrafın tınısını yakalamayı sağlar. Bu benzetmelerle
anlatılmaya çalışılan kavramlardaki gelişmeler donanımlı bireylerin oluşmasına
katkıda bulunur.
Tiyatroterapi düşünen, düşündüğünü söyleyebilen, tartışan ancak kavga etmeyen
insanların yetişmesine destek vermesi gerektiğini düşünmektedir.
Tiyatroterapi özgüveni geliştiren çalışmalar yapar. Özgüveni gelişen genç
insanların tüm yaşamında gelişme olduğunu da kanıtlamıştır.
Tiyatroterapi çocuklara görevler vererek onlara sorumluluk alma özelliğini
katar ve geliştirir. Sahneye konulan oyunlarda her çocuğun görev yapması bu
yüzdendir ve bu özellik çocuklar arasındaki dengeyi korumaya yardımcı
olmaktadır. Ayrıca bu çalışma bir tür emeği ödüllendirmektir.
Tiyatroterapi kendi etkinliklerinin dışındaki tüm farklı etkinlikleri
çocuklarına tanıtmayı ve izletmeyi hedefler. Birlikte tiyatro oyunu da izlenir
opera da. Bazen bale seçilir, bazen rock konserine gidilir, ardından tartışma
açılır. Ne niçin ve nasıl yapılmıştır, irdelenir. Kültür zenginliğine doğru
yolculuğun adımlarıdır bunlar...
Tiyatroterapi sonunda ben değil biz diyen insanları oluşturmuş ve
gelişmelerinin yolunun göstermiştir. Birlikteliğinin sınır ve süresi yoktur.
Yıllarca aramızda olup hala devam eden dostlarımız artık çeşitli konularda
eğitici görevler almaya başlamışlardır.
Tiyatroterapi insan gelişiminde sosyal faaliyetin olmazsa olmazına inanmış, bu
yolda her türlü sınava koşturan çocuklarına bir nefes, bir soluklanma molasının
yanında öğrenmeyi kolaylaştıracak tekniklerle yardımcı olmaya karar vermiştir.
Desteği yine sağlıklı insanların çabasıdır.
Tiyatroterapi çağdaş; Atatürk ilke ve inkılâplarına
bağlı ve ödün vermeyen bir tarzı düstur edinmiştir
Tiyatroterapi çiçek tohumları eker, isteği hasadı
toplumun yapmasıdır.
|